TERİMLER SÖZLÜĞÜ
A
A : La sesini simgeleyen harf. Do major dizisinin altıncı derecesi.
A cappella (it.):Çalgı eşliği olmayan (koro).
A tonalite (fran.): Tonalite dışı. Majör, minör, yada başka modal dizilerle ilgisizliği anlatan terim.
Aba : 1. Yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş. 2. Bu kumaştan yapılmış yakasız ve uzun üstlük,bu kumaştan yapılan ve dervişlerce giyilen hırka. 3-kepenek
Abanık =Abantı : 1. Bir akorun seslerinden birine veya birkaçına eklenen yabancı ses ya da sesler. Basamak da denir. 2. Melodi içinde yer alan bir notayı öne çıkartmak, ona can katmak amacıyla önceden komşu bir notayı bir çırpıda seslendirmek. Appogiature (it.)
Abartı : Bir şeyi olduğundan büyük ya da çok gösterme, mübalağa.
Abdal : Çoğunlukla Orta ve Güney Anadolu'da yaşam süren, müzisyenlik, elekçilik, kalburculuk gibi işlerle uğraşan topluluğa verilen isim.
Abdal Davulcuları : Abdallar arasında davul-zurna çalan kesime verilen isim. Yalnızca davulcu denilmesine karşın, bu topluluğun icrâcılarının çaldıkları çalgılar, aslında davul ve zurna takımlarını kapsamaktadır. Bazen de bağlama, keman, darbuka, cümbüş icrâcılarına bu topluluk içinde rastlanmaktadır.
Abdal Düzeni : Bağlama ailesi bünyesindeki düzenlerden birinin, Abdal adı verilen çalgıcılar tarafından kullanılan biçimi. Alt tel (la), orta tel (la), üst tel (sol) seslerine akortlanır.
Absolute music (ing.): Mutlak müzik. Herhangi bir programı olmayan, bir olay ya da karakter betimlemeyen müzik.
Absolute pitch (ing):Mutlak işitme. Abso¬lute kulak. Yüksek müzik yeteneği.
Accelerando (it.):Hızlanarak. Giderek hızlanan tempoda.
Accord :Akor
Aceleyle : Müziği aceleyle, çabuk ve hızlıca icrâ etmeyi öngören nüans terimi. Frettolosamente (it.).
Acıklı : Hüzün verici tarzda çalgı çalma ve şarkı, türkü okuma biçimi.
Action music (ing.): Eylem müziği. 20. Yüzyıl müziğinde yorumcunun yorum sırasındaki eyleminin, ürettiği ses kadar önemli olduğu müzik.
Açık tel (=telde) : Telli çalgılarda tellerin parmak basılmamış hali. Boş tel de denir.
Açış : Türk halk müziğinde bir türkü veya uzun havayı icrâ etmeye başlamadan önce bir çalgıyla yapılan serbest tartımlı çalgı partisi. Açışlar hangi çalgıyla yapılırsa yapılsın daima sesin icrâ edeceği eserin kimliği göz önünde bulundurulur. Yol gösterme veya Ayak verme (tutma) da denir.
Açkı : Bkz. Anahtar.
Ad libitum (lat.) Ad.lib:Yorumcunun isteğine bağlı.
Ada Düdüğü : Bir dilli kaval çeşidi.
Adagıetto (ital.): (1) “adagio” tempoda kısa parça. (2) “adagio”dan az daha hızlı tempo
Adagio (it.): Ağırbaşlı, yavaş tempoda.
Adaş diziler : İsimleri aynı olup, karar perdeleri ve dolayısı ile dizileri farklı olan diziler. Do diyez majör ile do diyez minör gibi.
Adet : Gelenek
Adım : 1. Yürümek için yapılan ayak atışlarının her biri. 2. Girişim, hamle.3. Küçük veya büyük ikili aralığı ile yapılan melodik giriş. Yanaşıklık da denir.
Adım cümlesi : Bir figürü meydana getiren motif ve bölümlerin tamamı.
Affettuoso, con (it.): Aşk ve sevecenlikle.
Afşar (=Avşar) Ağzı : Anadolu'nun daha çok orta kesimlerinde yaşayan Türkmen boylarından biri olan Avşarlar'ın seslendirdiği ezgilerde kullandıkları kendilerine özgü tavır. Bu terim daha çok Avşarlar'ın söyledikleri uzun hava tarzı ezgiler ile kahramanlık konulu türküler için kullanılır.
Afşar Beyleri : Teke Yöresi'nde yaygın bir uzun hava türü. Uzun havaya eşlik eden çalgılar melodik veya ritmik kalıpları "dem" olarak kullanırlar ki bu da Afşar Beyleri ve benzeri parçaların çok sesli bir icrâ ile seslendirilmesi sonucunu doğurur.
Afşar Düzeni : Batı Anadolu ve Teke Yöresi'nde kullanılan bir bağlama düzeni. Alt tel (la), orta tel (re), üst tel (sol) seslerine akortlanır.
Agile (ital.): Çabuk, çevik.
Agitato (it.): Tez ve canlı tempoda.
Ağır : Klâsik Türk müziğinde usûllerin yavaş mertebeleri için kullanılan terim. Halk müziğinde de ezginin yavaş tempoda çalınacağını belirtir. Bu terim halk ezgilerinin ve bazı oyunların başına sıfat olarak da getirilip kullanılır ki, Ağır Bar, Ağır zeybek vd. bunlara verilecek örneklerden bazılarıdır.
Ağır Aksak : Bkz. Aksak.
Ağır Bar : Barların ezgileri arasında tempo olarak en yavaşı.
Ağır Semâî : Klâsik Türk müziğinde kullanılan din dışı biçim, form. Bu form çalgısal eserlerden çok sözlü eserlerde kullanılmıştır. Beste formunun (Bkz. Beste) Sengîn Semâî, Ağır Sengîn Semâî, Aksak Semâî ve Ağır Aksak Semâî usûllerinden biriyle ölçülmüş çeşididir. Klâsik fasıl düzeninde ikinci besteden sonra icrâ edilir.
Ağır Yallı : Kars ve çevresinde yaygın olan bir oyun ve bu oyuna eşlik eden ezginin tempo olarak yavaş hali için kullanılan terim.
Ağır Zeybek : Batı Anadolu zeybek türü oyun ve ezgilerinin tempo bakımından en ağır olanları için kullanılan terim.
Ağırca : Müziğin geniş, rahat ve ağırca tempoda icrâsını öngören hız terimi. Andante (it.).
Ağırlama : Halay, Bar gibi halk oyunu türleri ile Alevi-Bektaşî semahlarının giriş kısmı ve bu kısmın dingin ezgisel karakterine verilen isim.
Ağırlaşarak : Müziğin temposunu gitgide ağırlaştırarak icrâ etmek. Andare (it.).
Ağıt : Ölen ya da çeşitli sebeplerle buluduğu yerden ayrılan bir kişinin iyi ve üstün vasıflarını veya doğal bir felaket sonucunda yaşanan sosyal olayları anlatan halk şiiri ve müziği türü. Daha çok kadınlar tarafından serbest tartımlı ve acıklı ezgilerle söylenir. Kırık hava formu ile yapılan ağıtlar da vardır. Türkiye'nin hemen her yöresinde ağıtlara rastlanmaktadır.
Ağıt havasında : Batı müziğinde müziği bir ağıtmış gibi hüzünlü bir havada icrâ etmeyi öngören terim. Lamento (it.) : Ağıt Yakma
Ağıt söyleme. Daha çok bilinen ağıt sözleri ve ezgi kalıplarını, ölen kişiler üzerine uyarlama anlamında kullanılmaktadır.
Ağıtçı : Ağıt yakan veya söyleyen kadınlar için kullanılan terim. Anadolu'da hâlâ varlığını sürdüren ağıtçı kadınlar, çoğu kez ölen bir kişinin ardından para karşılığı ağıt yakmakta usta kişilerdir.
Ağız : Yörelere göre değişen söyleme biçimi, tarzı. Yerel ağızlar Türkiye'nin dört bir yanında farklı farklı ortaya çıkmaktadır. Ağızların çeşitli isimlerle anıldığı bilinmektedir. Afşar ağzı, Arguvan ağzı, Âşık ağzı, Kadın ağzı gibi çok sayıda çeşiti vardır.
Ağız Kopuzu : Çatal şeklindeki iki demirin arasına gerilmiş bir yayın, ağza alınıp rezonans yapması sağlanarak titreşimler çıkartılması ile çalınan çalgı. Bu çalgı İç Asya Türkleri arasında yaygın kullanım alanı bulmuştur.
Ağızlamak : Nefesli çalgılardan ses çıkarmak amacı ile dudakları çalgıya dayamak.
Ağızlık (= Ağızlak) : Üflemeli çalgıların ağıza dayanan kısmı. Çalgıyı çalan kişi dudakları ve dilinden de yardım alarak ağızlıktan üflemek sureti ile ses çıkartır.
Âhengî Aralık : Armonik aralık.
Âhengî Çevirme : Akor çevrimi.
Âhenk : 1. Uyum, harmoni. 2. Ezgi, melodi. 3. Müzikli eğlence.
Ahenk Kapağı : Çalgılarda sesin tınlamasını sağlayan temel parça. Piyanonun içinde tellere göğüs veren tahta levha. Yerine göre ahenk tahtası, göğüs, göğüs tahtası, titreşim tahtası, rezonans tahtası,ahenk kapağı da denilir.
Akıcı : Bir dinleyicinin, müziği hiç zorlanmadan, ferahlıkla dinlemesini mümkün kılan özellik. Akıcı üslûp, akıcı karakter de denilir. Müzikte kendiliğinden akan, ilerleyen melodik, armonik çizgi.
Akışta (=Hakışta) : Doğu Anadolu'da kızlar ve erkekler arasında oynan bir oyun ve bu oyunun ezgisine verilen isim
Akolat (=Kaş) : İki ya da daha fazla sayıda dizeği birleştirerek partitür oluşturmak amacıyla kullanılan işaret. Piyano, org ve arp için notalar iki porteye yazılır. Sağ el üst, sol el alt portedeki notaları çalar. Bu iki parti birbirine dik bir çizgi ile bağlanır. Bu çizginin önüne bitişik kaş şeklinde konan işarete akolad denir.
Akor (fran. Accord / ing. Chord): Aynı anda tınlamak üzere “dikey” olarak yazılmış ikiden fazla ses. Aynı terim, çalgıların, ses yüksekliklerinin birbiriyle uyuşması amacıyla (la=440) titreşimini tutacak şekilde düzenlenmesi için kullanılır.
Akordiyon: Hava etkisiyle ses veren, körüklü ve klavyeli çalgı. Çoğunlukla dans orkestralarında kullanılır.
Akort (=Uygu, Düzen) : Çalgıların tellerini belirli oranlara göre düzenlemek. Akort terimi düzen anlamında da kullanılmakladır. Bununla birlikte daha çok tellilerin düzenlenmesi manasını verirse de vurmalı çalgılardan davul, def, darbuka vs. derili çalgılar için de kullanılagelmiştir.
Akort etmek: Çalgı perdelerinin belirli bir oran içinde düzenlenmesi.
Aksak : Klâsik Türk müziğinde kullanılan 9 süreli küçük usûl. Sofyan usûlü ile Türk Aksağı usûlünün birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. "Ağır Aksak", "Yürük Aksak" ve "Orta Aksak" gibi mertebeleri vardır.
Aksak ölçüler: Zamanları eşit olmayan ölçüler. Asimetrik vurgu düzeni.ikiz ve üçüz süreli ölçülerinden meydana gelirler.*ikişerli ve üçerli zamanların birleşiminden meydana gelirler*
Aksak Usûl (=Aksak Ölçü) : İkişerli ve üçerli sürelerin birleşiminden oluşan asimetrik ölçüler. Klâsik Türk Müziği ve halk müziği repertuvarında yer alan eserlerin önemli bir kısmı bu usûllerle ölçülmektedir.
Aksan (=Vurgu) : Bir sesin, ya da akorun vurgulanması, üzerinde yoğun bir şekilde durulması.Vurgu, vurum. Accent (fr.).
Aksatım (=Senkoplama) : Ritmik harekette vurguların yerleşme düzeninde çeşitlilik yaratmak üzere, olağan vurgu düzeninin değiştirilmesi yöntemi.
Aksesuar : Bir aygıtın, bir makinenin işlevine katılmayan ancak kendine özgü ayrı bir yararı bulunan, aygıt, araç ya da nesne.konunun gerektirdiği ölçüde kullanılan bir sahne içinde yer alan ya da oyuncunun dekor gereği kullandığı çeşitli eşya.eşyalar.kadın giyiminde giysiyi bütünleyen ayakkabı, çanta, kemer, şapka, eldiven, mücevher gibi
Aktarım : Transposizyon. Bir müzik parçasının yazıldığı tondan başka bir tona aktarılması.
Aktarımcı çalgılar : Müzik icrâsı sırasında notada yazılı olandan farklı sesler verebilen tüm çalgılar. Başlıca aktarımcı çalgılar şunlardır: klarinet, trompet, korangle, v.b.
Akustik : Seslerin oluş ve yayılışına ilişkin verileri inceleyen ve öğreten çalışma alanı. Fizik biliminin alt dalıdır ki müziğin matematik ve fizik gibi bilimlerle olan ilişkisinde akustik bilimi en önde gelen dallardan birisidir.
Alaca (=Kromatik) : On iki perdeli bir ses dizgesinde yarım perdeleri sırasıyla çıkıcı ya da inici olarak duyurmak.
Alacasarlık (=Kromatizm) : Alaca (kromatik) bir diziyi bestede kullanmak.
Alaturka : Türk tarzı, üslubu. Son yüzyıl içinde Klâsik Türk Müziğini tanımlamak için kullanılan terim. Bu terim aynı zamanda belli bir kesim tarafından Türk tarzı yaşam biçimini ifade etmek amacıyla da kullanılmaktadır.
Alay : Bkz. Halay.
Aleatori (it.): Şansa bırakılmış, rastlamsal müzik.
Algı : Bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak.
Alıcı Aletler : Ses alabilen cihazlar. Bunlar, fonograf, gramofon, teyp gibi sesleri önce kayıt, sonra da tekrar edebilen aletlerdir.
Alın çekisi/alın çekgisi:Çevreyi başa bağlamak için alından geçirilen ince şerit, bağ.
Alınlık : 1-Kadınların alınlarına taktıkları altın veya gümüşten süs eşyası. 2. Yapılarda cephe süsü.3-sahne çerçevesinin üst parçası.
Alıştırma : Egzersiz, etüd. Bir çalgının tekniğine alışmak için sıkça tekrarlanması gereken, bir esere başlamadan önce üzerinden geçilmesi gereken kısa parçalar.
Alla marcia (ital.): Marş temposunda, marş gibi.
Alla turca (ital.): Türk müziği benzerinde.
Allegretto (it.): Çabukça tempoda, ancak allegro kadar değil.
Allegro (it.): 1. Neşeli, kıvrak, çabuk tempoda. 2. Senfoni, konçerto ve sonatlarda bir bölümün başlığı.
Allemande (fr.): Alman dansı. 4/4’lük tempoda, orta hızda.
Altçeken : Altdominant, altçeken, dominant-altı. Majör ya da minör dizinin dördüncü derecesi ya da dördüncü derece üzerine kurulmuş akorun ismi.
Altçeken Durgusu : Alt dominant kadansı. Dördüncü derece alt dominant kadansı.
Alterasyon : 1. Değişim, değiştirme, varyant, varyasyon. 2. Müzikte kullanılan değiştirici işaretlerin tümü.
Altılama : Birbirine eşit zaman değerinde olan yalnız 4 notalık bir zaman içerisinde icrâ edilen ve 6 notadan oluşan kümeciktir.
Altılı : Altı çalgı ya da ses için yazılmış müzik eseri ya da altı müzisyenden oluşan grup.
Altılı aralık : Aralarında altı derece bulunan iki nota arasındaki aralık. Altılı aralığı büyük ve küçük, "eksik" ve "artık" olabilir.
Altılıtüm : Altı sesten oluşan dizi ya da ses merdiveni.
Alto (it.): En pes kadın veya çocuk sesi.
Amabile (ital.): Sevimli, okşayıcı.
Amatör : Müziğe karşı bariz zevk ilgisi bulunan hatta bu zevkini profesyonelleşmeden müzik icrâ ederek tatmin eden kişi. Türk müziği son yüzyılın piyasa ortamına kadar çoğu kez amatör müzisyenler sayesinde yaşamış, onlar sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
Ametric (fr.): Ölçüye bağlı kalmayan. Belli bir vurum olmayışından ötürü ölçünün uygulanmaması.
Amplifikatör:Ses yükselteci ya da ses üreteci olarak kullanılan elektrikli aygıt. Yükselteç. Amplificateur (fr.).
Amüzik : Müzik dışı. Müzikten hoşlanmayan kişilere ve müzik yeteneğinden yoksun kişilere verilen isim.
Ana işaretler : Müzik yazısında kullanılan başlıca işaret grupları: Notalar, susmalar, anahtarlar, değiştirici işaretler v.b.
Ana Ölçü : İki ve üç süreli temel usûl veya ölçü birimleri. Ezgilerde kullanılan büyük ölçülerin oluşmasında bu iki temel birim kullanılmıştır. Bkz. Basit Usûl, Ana Usûl.
Ana Perde : Halk ezgilerinin icrâsında durak görevi üstlenmiş perdelere halk arasında verilen isim.
Ana Usûl : Türk halk müziğinde kullanılan birbirinden farklı karakterdeki üç usûl yapısından biri. Ana usûller iki, üç ve dört süreli usûllerdir. Bkz. Ana Ölçü, Basit Usûl.
Anacrusis (yun.) Eksik ölçü.
Anahtar (=Açkı) : Nota isimlerinin porte üzerindeki yükseklik derecelerinin tanınmasına yarayan işaret. Üç şekilde anahtar vardır Sol anahtarı, Fa anahtarı ve Do anahtarı.
Anahtar işareti: Portenin başında yer alan, nota adlarını ve genel müzik merdivenindeki yükselme derecesini tanımlayan işaret. Clef (fr.).
Anarmoni : Seslerin kulağa hoş gelmeyen bileşimi.
Anarmonik (=Sesdeş) nota : İsimleri ayrı, fakat ses yüksekliği bakımından birbirinin eşdeğeri olan notalar. Do diyez ile re bemol v.b.
Anber-Efşân : Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik makam. Şeyh Abdürrahim Künhî Dede tarafından Nihâvend makamının temel dizisine Sultânî Yegâh makamının temel dizisinin eklenmesiyle meydana getirilmiştir. İnici-çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi yegâh (re), güçlü sesleri neva (re), dügâh (la) ve rast (sol)'tır. Asma kararları, çargâh (do) sesi üzerine aktarılmış Bûselik, kürdî (küçük mücenneb bemolü almış si) sesi üzerine aktarılmış Çârgâh, dügâh (la) sesi üzerine aktarılmış Kürdî ve Hicâz, rast (sol) sesi üzerine aktarılmış Bûselik ve Nikrîz, acemaşîrân (fa) sesi üzerine aktarılmış Çargâh ve hüseynî aşîran (mi) sesi üzerine aktarılmış Kürdî çeşnileridir. Ayrıca seyrek de olsa nevâ (re) sesi üzerinde Hicâz ve çargâh (do) sesi üzerinde Nikrîz çeşnileri de asma karar olarak kullanılmıştır.
Ancora (it.) Bir daha. Bis. (lat.).
Andante (it.): Orta ağırlıkta (tempo).
Andantino (it.): Andante’den biraz daha az ağır. Biraz daha hızlıca.
Animasyon : Bir çok resim ve grafiğin senaryolar içerisinde hareketlendirilmesidir.
Animato (it.): Coşkulu, canlı, diri (anlatım).
Anlatıcı : Müzikli sahne eserlerinde ya da tiyatroda konunun bazı önemli noktalarını, verilen mesajları, bazen de oyuncuların iç seslerini bir tiyatrocu gibi vurgulamalar yaparak okuyan/anlatan kişi.
Anlatım:Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir konuyu söz, yazı,jest ve mimiklerle bildirme, ifade.
Anonim (alm.): Yazarı ya da bestecisi bilinmeyen yapıt.
Anthem (ing.): İngilizce konuşan protestan kilisesi’nin latin motetleri benzeri vokal müzik. (national anthem: ulusal marş.)
Antifon: Koronun, yankı ve karşıtlık etkisi yaratmak üzere iki veya daha çok öbeğe ayrılarak söylemesi. Antiphonie (yun.).
Antrenör :Gerekli bilgiyi bilim ısıgında sporcunun başarısı için kullanan daha sonra bu bilgileri spor beceleri ve strateji ile birleştiren ve farklı mizaçlarda insanlara uygulayan kisidir.
Appassionata (it.): Tutkulu, ateşli, ihtiraslı (anlatım).
Appoggiatura (it.). Abantı. Çarpma. Süsleme amacıyla akora veya tek sese bir üst veya alttan katılan yabancı nota.
Arabesk : 1. Avrupa'ya Endülüs yoluyla geçmiş, kendini önce mimaride ve daha sonra müzik ile sahne sanatlarında göstermiş olan "Arap Üslubu" anlamındaki kavram. 2. Türkiye'nin modernleşme sürecinde toplumsal değişim ve bunun getirdiği yeni anlam dünyasının müzikteki bir yansıması olarak 1930 ile 1950 yılları arasında, halk müziğinin kendine özgü yapısının farklı kültürlerin müzik unsurlarıyla bezenmesi sonucunda meydana getirilmiş olan bir tür. 1950 ile 1980 yılları arasındaki ekonomik çalkantılar, toplumsal kimlik çatışmaları, siyasi olaylar, köylü kentli kültürünün ayrışması ve sınıfsal farklılıkların ayrılığa dönüşmesi bu türün gelişimi için sektörel bağlamda uygun zemini hazırlamıştır. İlk kez Orhan Gencebay'ın kendine özgü müziği için medya tarafından kullanılan bu terim, sonraları Türkiye'deki geleneksel müzikal türlere uymayan tüm müzikler için kullanılmaya başlanmıştır. 1980'li yıllardan günümüze kadar popüler kültürün bir yansıması olarak halen varlığını sürdüren bu tür sektörün yönlendirmesiyle popüler müziklerdeki öğeleri de bünyesine alarak sürekliliğini sağlamaya devam etmiştir
Aralık : İnterval, fasıla, buut, entervâl. İki nota arasındaki ölçülebilir ses açıklığı. Aralıklar, ikili, üçlü, dörtlü, beşli, altılı, yedili, sekizli olarak ifade edilir. Bkz. Büyük Aralık, Küçük Aralık.
Aranağme : Türü ne olursa olsun bir eserin güfte veya bölüm aralarında çalınan çalgı partisine verilen isim. Halk ezgilerinde aranağme olarak çalınan kısım, bağlantı bölümünün melodisini aynen tekrar eden ezgi kümesidir. Aranağme daha çok şehir muhiti müzisyenlerinin kullandığı bir terimdir.
Aranjman: Uyarlama. Düzenleme. Bir yapıtı, özgün ortamını değiştirerek bir başka ortam için yeniden yazmak. Arrangement (fr.).
Arap : Zilli maşa ve tef gibi vurmalı çalgıların Tokat, Çankırı, Konya gibi illerde kullanılan ismi.
Araştırma :1- Bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırı 2-.bir gerçeği ortaya çıkarmak, bir sorunu çözümlemek ve eldeki verileri arttırmak için bilimsel yöntem ve tekniklerden yararlanılarak yapılan düzenli çalışma.
Archi (it.): yaylı çalgılar (kısaltma).
Ardeş : Öndeş'ten sonra gelen ezgi kümesi.
Ardıl 1. Çağının öncüsü olarak kabul edilmiş bir bestecinin takipçisi olan bir diğer besteci. Bir ekol ya da akımı: n ilk temsilcilerini takip eden sanatçılar. 2. Teknik bir terim olarak: ard arda geliş, dizin anlamında kullanılır.
Arfana : Anadolu'nun pek çok yerinde yapılan müzikli toplantı, eğlence. Kelimenin Arapça ve Farsça iki kelimenin birleşiminden meydana getirildiği sanılmaktadır. Ancak bu haliyle kullanmak yerine; Arfene, Erfâne, Erfene, Afrana, Elfana, Ferfene gibi söyleniş biçimlerine de rastlanmaktadır.
Argun (=Argul) : İki ince su kamışının birbirine eklenmesi ve baş kısımlarına ağızlık takılarak yapılan üflemeli halk çalgısı. Bu isim Hatay dolaylarında yaygındır. Anadolu'nun muhtelif yerlerinde bu yapıda farklı isimlerle anılan çalgılar bulunmaktadır.
Arguvan Ağzı : Malatya'nın Arguvan yöresinde icrâ edilen uzun havaların müzik tavrı.
Arıza: Değiştirici (işaret). Ses yüksekliğini yarım ton yükseltip (diyez); yarım ton alçaltmaya (bemol) yarayan işaretler. Değiştirme imi. Accident (fr.).
Arietta (ital.): Kısa ve küçük arya.
Armatür : Donanım. Müzik parçalarının tonalitesini belirten notalama işaretleri.
Armoni akrabalığı : Düzenler arasındaki türeyiş yakınlığı.
Armoni yürüyüşü : Çıkıcı veya inici sıra düzenlerin vücuda getirdiği müzik cümlesi ve bu cümlenin devamlılığı.
Armoni: En eski kullanımı ahenk, uyum anlamındadır. Çok sesli müziğin ögelerinden biri.seslerin akor oluşturmak üzere birleşmesi. Seslerin eşzamanlı bileşimini inceleyen bilim dalı. Harmonie (fr.).
Armonik değiştirim : Bir düzenin notalarından bir tanesini çıkıcı değiştirimle yükseltmek, veya inici değiştirimle kromatik yarımton indirerek o düzeni başkalaştırmak.
Armonik durgu (=Karar) : Armonik kadans. Ton durgusu. Durgu, bir müzik cümlesinin bitim noktasıdır. Durgunun çeşitleri vardır: 1. Tam durgu, 2. Eksik durgu, 3. Kırık durgu, 4. Kaçınılan durgu, 5. Altçeken durgusu.
Armonik müzik : Armoni oluşturacak biçimde birkaç partili olarak icrâ edilen müzik.
Armonik yürüyüş: Art arda gelen akor dizilerinin değişen adımlarına göre müziğin akışı. Marche harmonique (fr.).
Armonika : Körüklü/havalı halk çalgısı. Daha çok Kafkas göçmenleri tarafından benimsenmiştir. Biçim olarak çok çeşitli türleri vardır. Üflemeli bir çalgı olan ağız armonikasından farklı olan bu çalgı, daha çok akordeonu andırır.
Armonikler: Doğuşkanlar. Bir ses üretildiğinde telin veya hava tabakasının titreşimiyle kendiliğinden oluşan aynı aileden diğer sesler.
Arpej (=Arplama) : Bir akorun seslerini arp çalar -kırarak- gibi birbiri ardı sıra hızla seslendirme. Akorun başına tırtıllı bir çizgi konarak belirtilir. Seslendirilen perdeler genellikle bir dizinin 1., 3., 5., 8. dereceleridir.
Art song (ing.): Sanatlı şarkı, lied (alm.). Karşıtı: halk şarkısı.
Artık aralık : "Büyük" ve "Tam" aralıkların birer kromatik yarımton daha büyüğü olan aralıklar.
Artırım (=Büyültüm) : Notanın ya da susun değerinin artırılması.
Articilasion-Atticulation: Boğumlanma.
Artistik :Güzel sanatların gerektirdiği niteliğe uygun, sanatlı.
Arya: 1. Hava, melodi. 2. Orkestra eşliğinde söylenen ya da çalınan, solo ses ya da çalgı için büyük çaplı ezgi. Aria (it.).
Asil : Asil, kibar bir ifade ile icrâyı öngören nüans terimi. Nobile (it.).
Asimetri : Simetrik olmayan.
Askılanış : Asık, asımlı. Bkz. Gecikme.
Asma durgu : Ezgide geçici karar hissi veren perde, ses. Bkz. Kadans, Durgu.
Assai (ital.): Çok. (allegro assai: çok hızlı. Largo assai: çok yavaş gibi).
Aşağı : İnişli, alt. Notaları inceden kalına doğru melodik olarak inen aralık; aşağı aralık ya da inici aralık.
Aşama : Mertebe, dereceleniş.
Âşık : Kendisinin veya başkalarının şiirlerini/deyişlerini bazen yalnızca söz ile ama çoğu zaman çalgı eşliği ile ezgilendirerek söyleyen halk sanatçılarına verilen genel isim. Sadece Anadolu'da değil Türk dünyasının pek çok yerinde bu ve başka adlarla anılan fakat aynı işlevi sürdüren sanatçılar bulunmaktadır. Halk şairi, ozan.
Âşık Ağzı : Âşıkların söyleme biçimi ve bu biçime dayalı kalıplaşmış ezgi bütününe verilen isim.
Aşula : Türkü, ezgi, makam, hava. Tokat'tan başlayarak Güneyde Mersin ve Adana'ya kadar uzayan bölgede yaygın olan bir terimdir. Aşule ve Asula da denir.
At Üstü : Kuzey Doğu Anadolu âşıkları tarafından söylenen bir ezgi türü. Daha çok yüksek/tiz perdelerden söylenir ve şiir çoğu kez 11'li koşma ve yedekli koşmalardan oluşur.
Ateşli : Hararetle, şiddetle, ateşli çalınmayı ifade eden nüans terimi. Feurig (alm.), fuoco (it.).
Atışma : Âşıkların belli kurallar çerçevesinde birbirleri ile karşılıklı söyleşmeleri. Atışma çoğunlukla çalgı eşliği ile ve bir ezgi ekseninde sürdürülür. Pek çok yörede biliniyorsa da Kuzey Doğu Anadolu âşıkları arasında daha fazla rağbet görür.
Atma Türkü : Trabzon ve çevresinde yaygın olan karşılıklı türkü, mâni söyleme biçimi.
Atonal/Atonalite : Bir müzik eserinin ton kavramının belirlediği kurallar çerçevesinin dışında yazılması ve bu prensip doğrultusunda ortaya çıkan yapı.Belli bir tona bağlı olmayan.
Attacca (it.): Müzik yapıtlarının bölümleri arasında ara vermeksizin, durmadan bir sonraki bölüme bağlama.
Authentique (otantik):sıfat ..Eskiden beri mevcut olan özelliklerini taşıyan
Avurtlak (=Avurtluk) : Zurnanın ağıza dayanan yuvarlak bir parçası.
Ayak : 1. Halk şiirinde kafiyeye verilen isim. Uyak da denir. 2. Halk müziğinde kullanılan kalıp ezgi. 3. Âşık edebiyatı ve müziğinde tema, konu. 4. Bazı formlarda her bir ezgi kesiti veya kümesi için kullanılan terim. 5. Bazı formlarda her bir ezgi kesiti veya kümesi için kullanılan terim.
Ayak Açma : Âşıkların atışmaları sırasında şiirin konusu ve bu konuya bağlı kullanılan kafiye ile söze başlanması.
Ayak Tutmak : Söylenecek bir ezgiye çalgı ile açış yapmak, veya eşlik etmek.
Ayak Vermek : Âşıklar arasında atışma veya karşılıklı söyleşme yapılacağı zaman, bir âşığın diğerlerinden önce bir ezgi ile atışmaya başlaması; bu atışma sırasında kullanılacak ezgiyi diğer âşıklara önermesi.
Ayaklı Mâni : İlk dizesi eksik olan cinaslı mâni. Bu terim daha çok İstanbul ve çevresinde yaygındır. En az dört dizeli olan bu mâni çeşidinde dize sayısı 10'a kadar çıkabilir. Konu olarak doğumdan ölüme kadar pek çok temayı işlemektedir.
Aydın : Türk müziğinde dokuz süreli usûl. Bkz. Aksak.
Aydos(t) : Orta Anadolu'da yaygın bir bozlak türü. Bu tür bozlaklar Abdal aşiretlerinin profesyonel icrâcıları arasında pek sık rastlanır. Güftelerin giriş kısmında "Aydost" ünlemi ile başlar ki "Ayıt dost" yani "Söyle dost" demektir.
Ayırtı : Nüans, ince fark. Müzikal ifadeye anlam kazandırmak için kullanılan nüans işaretlerinin tümünü ifade eder.
Âyîn : Klâsik Türk ve İslâm müziğinin etki alanında görülen bir dinî müzik formu. Bu terim Türkçe ve Arapçada İslâm dışındaki dinlerin dinî/mistik toplantıları sırasındaki ibadet içerikli törenlerine de karşılık gelmektedir.
Aynı tempo : Bir müzik eserinin akışında vuruşlarda değişiklik olmasına rağmen ölçü birimini/temponun değişmeden devam etmesi. Istesso tempo (it.).
Azerî ağzı : Azerîlerin müzikal tavrını ve ezgi söyleme biçimlerini belirlemek için kullanılan terim.
Azimli : Azimli ve kesin bir ifadeyle. Deciso (it).
B
B : Si sesini simgeleyen harf. Do major dizisinin yedinci derecesi.
Bagatelle (fran.): “boş, önemsiz”. Hafif, kısa piyano parçası anlamına gelir. Başka çalgılar içinde “bagatelle” yazmış besteciler vardır.
Baget : Orkestra şefinin orkestrayı yönetirken kullandığı, uzunluğu tercihe göre değişen değnek, çubuk.
Bağ : Seslerin ya da notaların birbirine bağlanarak, bir nefeste (bir anlam bütünlüğü içinde)okunması/çalınması gerektiğini gösterir. Bkz. Bağlı.
Bağda (=beste) : Türkçe'de "beste"nin karşılığı olarak önerilmiş olan terim.
Bağdar (=Besteci) : "Bağda" terimine istinaden "besteci" terimi için de "bağdar" kelimesi önerilmiş ancak her iki terim de az sayıda müzisyen ve müzik bilimci tarafından benimsenmiştir.
Bağır sesi : Böğür ve bağırsakların üstündeki kasların ciğerlere en alttan basınç yapması sonucu kadın veya erkek sesinin gür bir şekilde çıkması.
Bağlama : Gövdesi armudi, uzun saplı, tezene adı verilen bir araç veya sadece el ile çalınan telli halk çalgısı. Sapına bağlanan perde bağlarından ötürü bu ismi aldığı rivayet edilir. Türkiye'nin hemen her yöresinde kullanılmaktadır. Yörelere göre değişen çalım teknikler bulunur ki bunlara "Tavır" adı verilir. Anadolu'da bağlamayla birlikte saz adı da sıkça kullanılır. Bkz. Saz.
Bağlama Ailesi : Çeşitli boyutlardaki bağlamaların oluşturduğu çalgı ailesi. Çok çeşitli isimlerle anılsa da çoğunlukla, büyükten küçüğe doğru; Divan, Bağlama, Tambura ve Cura isimleriyle bilinirler.
Bağlama Düzeni : Daha çok Batı Anadolu Türkmenleri ile Alevi-Bektaşî toplulukları arasında yaygın olan çalgı akordu. Alt tel (la), orta tel (re), üst tel (mi) seslerine akort edilir.
Bağlamak : Türkü yakmak, beste yapmak.
Bağlantı : Türkülerin asıl güftelerinin arasında yer alan söz ve ezgi kümesi. Nakarat, kavuştak da denir.
Bağlı : Notaları, akorları birbirine bağlı, bitişikmiş gibi icrâ etmeyi öngören terim. Nota üzerinde kısaca leg. yazılarak gösterilir. Legato (it.). Ayrıca bkz. Son derece bağlı.
Bağrıyanık : Elazığ yöresinde okunan bir uzun hava.
Bağsız : Tanelemece. Notaları birbirinden ayrı şekilde kesik biçimde duyurmak. Staccato (it.).
Bahâr : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış birleşik makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Bakışık: Simetrik
Bakışım: Ölçü uygunluğu.
Bakiyye : Türk müziğinde iki ses arasındaki 4 komalık mesafeye verilen isim.
Bakiyye bemolü : Türk müziğinde iki ses arasındaki 4 komalık mesafeyi pest yöne doğru belirten bakiye işareti çeşidi.
Bakiyye diyezi : Türk müziğinde iki ses arasındaki 4 komalık mesafeyi tiz yöne doğru belirten bakiye işareti çeşidi.
Balaban : Azerbaycan dolaylarında çalınan bir üflemeli halk çalgısı. Balaban Türkiye'deki Mey ve Ermenistan'daki Duduk' a büyük benzerlik gösterir.
Balad: 1. Bir öykü anlatan geleneksel şarkı. Ballad (ing.). 2. Öykü anlatan üslupta çalgısal yapıt. 3. Ortaçağdaki ilk çoksesli ezgi biçimlerinden biri. 4. Ballade (fr.): chopin’in dramatik ve şiirsel, uzun piyano parçalarına verdiği ad.
Balalayka: Rus halkının ulusal çalgılarından. Üçgen biçimli, uzun boyunlu ve üç telli.
Bale: Dans, mim ve hareketle oynanan müzikli oyun. Ballet (fr.).
Ballad (fran. “ballade” / ital. “balata”): 12. Yy.’da güney italya halkının söylediği kısa dans şarkısı. Daha sonra, ballad, dans ile bağlılığını kaybetmiş, romantik yüzyılda chopin, liszt, brahms gibi besteciler piyano için ballad’lar yazmışlardır. Bugün bu terim özellikle halk müziğinde, aşk şarkıları için kullanılır.
Bam Teli : Pes ses veren tel.
Banço (banjo): Çoğunlukla amerikan gezginci halk şarkıcılarının kullandığı beş, yada daha çok telli çalgı. İlk caz orkestralarında gitar yerine kullanılırdı.
Banda (=Bando) : Üflemeli ve vurmalı çalgılardan oluşan mızıka takımı.
Bando: Üflemeli ve vurmalı çalgılardan oluşan müzik topluluğu. İng: band.
Bar : Anadolu'nun doğu ve kuzey bölgesinde, el ele tutuşularak oynanan oyunların genel adı. Dizekteki ölçüleri birbirinden ayıran dikey çizgi.
Bar Havası : Bar oyununa eşlik eden ezgi.
Barak havası : Barak türkmenlerine özgü bir uzun hava türüdür. Barak türkmen köyleri gaziantep'in oğuzeli ilçesiyle urfa'nın akçakale ilçesi arasındadır.
Barak Ağzı : Gaziantep'in güney doğusunda yaşayan Türkmen aşiretlerinden biri olan Barakların uzun hava söyleyiş biçimi.
Barana : Balıkesir ve çevresinde müzikli ve oyunlu eğlence, toplantı. Bu tür eğlence toplantılarında repertuar özgün bir biçimde sıralanır. Bu bir tür suiti andıran sıralanıştır ki, eğlenceye yönelik her tür toplantıda böylesi bir repertuar sıralanışı vardır.
Barana havası : Baranalara özgü özel dağarcık.
Barcarolle (fran.) Sandal şarkısı. Genellikle venedik gondolcularının söyledikleri hafif ve durgun parça.
Bariton: Tenor ile bas arasındaki erkek sesi.(carmen’deki escamillo gibi.) Bari¬tone (it.).
Barok (fran.,ing.”Baroque”): Müzik alanında barok çağı 1550 yıllarında başlamış, 1600’den sonra yayılmış, çağın öbür sanatlarındaki renk ve süsleme gösterişi, italyan madrigalinin kromatik armonisinde, venedikli bestecilerin birden çok koro için yazdıkları yapıtlarda belirmiştir. Barok eğilimlerine uygun müzik yazmış besteciler arasında gabrieli’ler, schütz, buxtehude, bir sınıra kadar bach, haendel, rameau ve lully gösterilebilir.
Bas, basso: en pes erkek sesi.
Basamak : Bkz. Abanık.
Basık (=Alçak) : Hafif, yumuşak bir icrâyı öngören terim. Kuvvetli'nin tersi. Piano (it.).
Basit : Sade ve basit bir ifade ile. Schietto (it.).
Basit aralık (=Katsız, =yalın aralık) : Bileşik aralığın tersi. Genişliği bir tam oktavı aşmayan aralık, basit aralıktır. Bkz. Katlama. Basit Isfahân : Klas Türk müziğinde kullanılan basit makam. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi nevâ (re)'dır. Çıkıcı-inici bir seyir özelliğine sahiptir.
Basit Makam : Klâsik Türk müziğinde yer alan bir makam çeşidi. Teorisyenler bu çeşidi makamların oluşum şekillerini göz önünde bulundurarak meydana getirmişlerdir. Buna göre, bir makamın basit sayılabilmesi için bir tam dörtlü ile tam beşlinin veya tam beşli ile tam dörtlünün birleşiminden oluşan sekiz seslik bir diziye sahip olması ve güçlü sesinin dörtlü ile beşlinin birleştiği yerdeki sese denk gelmiş olması gerekmektedir. Türk müziğinde Çârgâh, Bûselik (inicisi Şehnâz-Bûselik), Kürdî, Rast, Uşşâk (inici-çıkıcısı Beyâtî), Nevâ (inicisi Tâhir), Hümâyûn, Hicâz, Uzzâl, Zîrgûleli Hicâz, Karcığar, Basit Sûz'nâk, Hüseynî (inicisi Muhayyer) olmak üzere 13 adet basit makam bulunmaktadır.
Basit ölçü : Vuruşları ikişerli yani ikişere bölünebilen ölçüdür.
Basit Usûl : Türk müziğinde kullanılan bir usûl çeşidi. Teorisyenler bu çeşidi usûlleri oluşturan en küçük usûl parçasını ya da birim usûlü göz önünde bulundurarak oluşturmuşlardır. Buna göre, iki süreli Nîm Sofyân usûlü ile üç süreli Semâî usûlü tüm usûllerin oluşumunda yer alan basit usûllerdir.
Baskı : Klavyeli ya da telli çalgılarda parmakların klavyeye veya tellere yayın baskı yapması. Bu baskının derecelerine göre kuvvetli ya da yumuşak farklı sesler elde edilir.
Basso continuo (it.): sürekli bas. Barok topluluklarda çello, klavsen, lavta ya da org gibi pes sesli çalgıların eşliği.
Baş Övme Havası : Düğünlerde gelinin iyi ve güzel özelliklerini dile getiren türkü, mânî.
Baş sesi : Erkek sesinin normal ses bölgesinin dışında, daha tiz bölgelerde, kadın sesine yakın sesler çıkartması ve bunu yapabilmek için başvurulan yöntem. Falset. Bkz. Kafa sesi.
Başeksik : Eksik ölçü, nâ-tamam ölçü, dış ölçü, önel, anakruz. Bir parçanın girişinde hamle etkisi uyandıracak şekilde kesik tutulmuş ölçü parçası ya da parçanın ilk ölçüsünün eksik başlaması.. Auftakt (alm.)
Başkemancı : Orkestrada birinci keman grubunun en önünde oturan, bu grubun başında olan solo kemancı.
Başlantı : Kanon ve füg temasının müzik eseri içerisindeki ilk duyuruluşu. Buna öncü, dux ya da kılavuz da denir.
Başlık.giy.: Genellikle başı korumak için giyilen şapka, serpuş
Başlık.müz. : Donatım. Bkz. Donanım.
Başolgu : Bir operada veya büyük bir müzik eserinde asıl konuyu meydana getiren başlıca olgu. Aksiyon.
Başpâre : Türk müziğinde kullanılan bazı kamış gövdeli çalgıların ağız kısmına takılan parça. Fildişi, boynuz ve abanoz, pelesenk gibi çeşitli ağaçlardan yapılır.
Baştan işareti : Türlü biçimlerde olan, fakat en çok "S" gibi çizilen nota işaretidir. Parçanın biri önce, diğeri sonraki iki noktasında iki kere yer alarak, ikinci konulduğu yerden ilk bulunduğu noktaya geçilir. Baştan işareti, böylece o karşı işaretten parçaya veya parça kısmına tekrar başlanılmak gerektiğini bildirir. İşaretli noktadan yapılan tekrarlanış "Fin" kelimesinin bulunduğu yere kadar sürer.
Batak : Klâsik Türk müziğinde Karabatak tarzında çalınan eserlerde, bir çalgının tek başına çalacağı partiye verilen isim.
Battaglia (it.): Savaş müziği. Savaşı müzikle yansıtan yapıtlar.
Bayım : Senkop. Ezgi içinde ritmin kuvvetli ve zayıf vurgularının yer değiştirmesiyle oluşan özel ritmik versiyon.
Bayram Salâtı : Bkz. Salât.
Beg (=Bey) Havası : Harput mayasının diğer ismi.
Bek : Klarinet ve saksofonun ağızlık olarak kullanılan kısmı için kullanılan terim.
Bekar : Diyez veya bemolle değişime uğramış bir notanın öncesine konularak o diyez veya bemol işaretinin etkisini gideren, böylelikle o notayı natürelleştiren (doğal haline getiren) işaret. Naturel.
Bektaşî Divanisi : Kuzey Doğu Anadolu'da yaygın âşık makamlarından olan bir divan türü.
Bektaşî Makamı : Elbistan dolaylarında yalnız çalgı ile çalınan sözsüz ezgi. Cemlerde diğer ezgiler çalınmadan bu ezgi öncelikli olarak çalınır. Bu yöre halkı bu ezgiye kutsiyet izafe etmişlerdir.
Bektaşi Müziği : Bektaşî tarikatına mensup toplulukların kendi ses kültürlerini yansıtan müzik türü. Bu türün kapsamı son derece geniş olup, onlarca çeşidi, özel makam ve ritim kullanımını bünyesinde barındırır. Türk müziğinde Mevlevî müziği ile birlikte en önemli tarikat müziği türüdür. Bektâşî tarîkatının ;"Âyîn-i Cem" adı verilen toplantılarında yer alan bu müzik özellikle İstanbul merkez olmak üzere Anadolu'nun bazı kesimleri ve Trakya'da (Balkanlar da buna dahil edilebilir) yaşayan, yerel müziklerden etkilenmiş, üslûp olarak halk müziğini taklit etmiştir. Kullanılan çalgılar şehir merkezlerine gelindiğinde Klâsik Türk Müziğinin çalgıları iken köy ve kasabalarda bağlama, dîvan, tanbura, cura başta olmak üzere keman, kabak kemâne gibi yerel çalgılara dönüşür.
Bektaşi Raksı : Bkz. Raks
Bel canto (it.): Güzel şarkı. Güzel şarkı söyleme yöntemi.
Belik: Saç örgüsünün omuzlardan sırta uzanan bölümü.Arıza,uğram,değişim.
Bemol: Notanın yarım ses kalınlaşacağını belirten işaret. Bémol (fr.).
Bengi : Balıkesir ve civarında ova köylerinde ve özellikle pamukçu kasabası çevresinde oynanan hızlı ritmli zeybek oyunlarına verilen isimdir.
Bent : Halk şiirinde en az iki mısradan oluşan söz kümesi, asıl sözün söylendiği kısım.
Berceuse (fr.): Ninni.
Beste : 1. Bestelenmiş müzik eserine verilen ad; parça. Genelde bestecisi tarafından bir bilinç ve birikim sonucunda yapılan -herhangi bir formdaki- müzik eseri olarak tanımlanmasına karşın; halk arasında, müzik eseri, türkü, ezgi anlamında kullanılan terim. 2. Klâsik Türk müziğinde önüne eklendiği makamın sonunda Irâk dörtlüsünün olduğunu belirten kelime. 3. Klâsik Türk müziğinde kullanılan, din dışı, sözlü form. Beste, gazel tarzında yazılmış dört mısralı şiirler üzerine bestelenmiştir. Bu özelliğinden dolayı "dörtlü" anlamındaki "Murabba" adıyla da anılır. Dörtlünün her mısrası Zemin-hâne, Nakarat-hâne, Miyân-hâne ve Nakarat-hâne adlarını alır. Genellikle büyük usûllerle ölçülmüşlerdir.
Besteci : Kompozitör, bağdar, müzik yazan kişi.
Beşirî : Urfa, Elazığ ve Kerkük'te söylenen bir uzun hava türü.
Beşleme (=Kentole) : Aynı cinsten 4 notanın süre değerine ait olan 5 notadan oluşan küme.
Beşli : 1. Diatonik gamın beşinci derecesi. 2. Beş dereceli aralık. En pes sesi ile en tiz sesi arasında beş adet dereceye sahiptir. Örn: do-sol gibi. Tam beşli, eksik beşli, artık beşli, alt-eksik beşli ve üst-artık beşli şekillerinde görülür.
Beşliler : Klâsik Türk müziğinde makam dizilerini meydana getiren beş sesten mürekkep kalıp dizilere verilen isim. Çârgâh, Bûselik, Kürdî, Rast, Hüseynî ve Hicâz beşlileri basit makamların oluşumunda temel faktör olan tam beşliler; Segâh, Müsteâr, Hüzzâm, Nikrîz, Pençgâh, Ferahnâk ve Nişâbur beşlileri ise aralık ilişkileri bakımından ayrı bir kategoride yer alan ve birleşik makamların oluşumunda yer alan dörtlülerdir.
Beşliler Çemberi : Tonal müzikte majör ve minör dizilerin içerdiği tonalite sistemini açıklamak ve öğretmek amacıyla hazırlanmış olan çizelge.
Betikçe : Opera metni. Bkz. Sözet, Sözetçi.
Beyaz Ses : Ak, açık, donuk, duru ses, tok olmayan ses.
Beyit :İki mısradan oluşan şiirsel bütün, bent. Daha çok divan edebiyatı bünyesinde kullanılırsa da halk edebiyatı türleri içinde de zaman zaman yer almıştır.
Beyne'l-Bahreyn: Klâsik Türk müziğinde kullanılmış bir birleşik makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Beyzâ : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış bir birleşik makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Bezek: Süs, süs eşyası, takı.
Bezeme: Süsleme
Bezen notaları : Süslemeler, bezentiler, bezek. Halk müziğimizde ezgiyi oluşturan seslerin üzerine ya da altına, süsleme amacıyla eklenen bir ya da birkaç ikincil ses için kullanılan tâbir.
Biçem: Üslup. Style (ing.)
Biçim .müz.: Oluşturduğu bütünlükle bir müzik eserine estetik yapı özelikleri kazandıran kompozisyon modeli, bestenin yazarının zihninde tasarladığı inşa planı. Form, şekil.
Biçim : Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, şekil, eşkal.bir konuyu anlamaya yarayan resim veya çizim
Bilimselyöntem : Bütün bilimlerin insanı ve doğayı açıklamak üzere izledikleri yola denir. Asamaları su sekildedir:1-problemi tespit etmek 2-gozlem yapmak. 3-hipotez kurmak. 4-deney, gozlem yapmak. 5-sonucları degerlendirmek.
Bilür (=Bülür) : Doğu Anadolu'da kullanılan dilli ve dilsiz kaval çeşitlerine verilen isim.
Birden kuvvetli : Müzik normal ya da hafif bir nüansla icrâ edilmekteyken birden kuvvetli bir ifadeye geçilmesi. Kısaltılmışı: Forzato (it.).
Birdenbire : Aniden. Subito (it.).
Birdenlikle : "Ardıl" ve "dizin" tabirlerinin aksine olarak "hemzamanlık" ifade eder.
Birim : Bir ölçü içindeki zaman kesitidir ki, zamanın bütünü tutarındaki "tek" nota şeklinden ibarettir. Buradaki "zaman"dan kastedilen, her bir vuruşa karşılık gelen süredir.
Birleşik Usûl : En az iki ana usûlün yan yana gelmesinden oluşan usûl birleşimi. Klasik Türk Müziğinde 2 ve 3 süreli usûllerin birleşiminden doğan bu ölçü biçimi, halk müziğinde 5-9 arasında çeşitli düzüm biçimleriyle örülmüş usûller olarak karşımıza çıkar.
Birleştirim : Nota yazısında değerleri aynı olan çeşitli kısa notalar yanyana düşünce, çengelleri sayısındaki yatık çizgilerle birleştirilirler; yani notaların kuyrukları bu çizgilere değip, çengeller atılır. Bu çizgilere "birleştirimler" ismi verilir.
Birlikte : Topluca çalıp söyleme anlamında kullanılan tabir.
Bis (lat.): iki kez. Bir daha. Konser sonunda dinleyicinin yorumculardan bir kez daha çalmalarını istemesi. Ancora (it.).
Bişkur : Kırım ve Kazan Türklerinin kullandığı bir çeşit ney.
Bitiş : Bir müzik cümlesinin sonu ki düğüm de denebilir. Bkz. Durgu, karar, kadenz. Final, bitirmelik.
Bitiş Sesi : Karar perdesi, tonik.
Bitonalite : İki tonluluk. İki ayrı tonaliteyi birlikte kullanmak.
Blackout : Karartma,ışıkların aniden söndürülmesi
Boğaz : Gırtlak.
Boğaz Gaydası : Bir elin işaret ve orta parmaklarını boğazın yanına bastırarak ses çıkartılması sonucu elde edilen ezgi. Bu tür müzik uygulamaları daha çok Teke yarımadasında rastlanan bir tarzdır. Daha çok çobanlık yapan genç kızlar tarafından icrâ edilir.
Boğma : Bağlamada üst telin baş parmak, orta ve alt telin yüzük ve işaret parmağı ile sıkıştırılması ile yapılan çalma tekniği.
Boğuk : Kısık, derinden gelen ses.
Boğumlanma: Konuşma organlarımızın (dudak, dil, damak uzamı, yanaklar, alt çene) boğazımdan çıkan sese biçim vermek için topluca çalışması. Sessiz harflerin bir tümcenin başında ve sonunda kesin, belirgin bir biçimde ve sesli harflerin yüksekliğine, vurgularına, renklerine dikkat edilerek söylenmesi.
Bolâhenk : Türk müziğinde kullanılan bir düzen (akort çeşidi). Bu düzen, dügâh (orta sekizlideki la) sesinin nevâ (tiz sekizlideki re) sesi kabul edilmesi üzerine kurgulanır.
Bolero (isp.): Kıvrak bir ispanyol dansı.
Boru : Mehter müziğinin temel üflemeli çalgısı.
Boş saymak (=Boşa saymak) : Birlik es, sus.
Boş tel : Parmak basılmayan açık tel.
Bouffe (fr.): Komik. Buffo: komik erkek karakter.
Bourrée (fr.): Halk dansı özelliğinde, 16. Yüzyıldan sonra fransız sarayına giren bir dans. Süit formunun bir bölümü.
Boyama : Işık q ları aracılığı ile sahne zemininin ve fon perdesinin değişik renklerde münferiden ışıklandırılması.
Bozlak : Daha çok orta ve Güney Anadolu'da rastlanan serbest tartımlı bir ezgi türü; uzun hava. Bozlaklar işledikleri konulara ve ezgi yapılarına göre çeşitli isimlerle anılırlar: Kırat Bozlağı, Türkmen Bozlağı, Aydost Bozlağı vd.
Bozlak Düzeni : Daha çok Orta Anadolu Abdalları arasında yaygın bir bağlama düzeni, akort sistemi. Alt tel (la), orta tel (la), üst tel (sol) sesine akortlanır.
Bozlamak (=Bozulamak) : Acı acı bağırmak, feryat etmek. Bozlak terimini bu fiilden türediği rivayet edilir.
Bozuk : Bağlama ailesinden bir çalgı. Anadolu'da günümüzde unutulmuş bir çalgıdır. Daha çok Orta ve Güney Anadolu'da kullanıldığı rivayet edilir. Yunanistan ve Ege adalarında yaygın olan Bozuki/Buzuki çalgısıyla ismen bir benzerliği olmasına karşın, önemli yapısal farklılıklar içerir.
Bozuk Düzeni : Bozuk adlı çalgının akort düzenine verilen isim.Alt tel (la), orta tel (re), üst tel (sol) seslerine akortlanır.
Bölüm : Kısım, seksiyon anlamına gelen bu kelime, orkestradaki çalgıların bölünmesinde kullanılır.
Bölünüm : Bir notanın değerinin bölümleri. Notanın değeri eğer iki eşitliğe ayrılabiliyorsa bölünüm "ikişerli"dir. Noktalı değerle "üçerli" olur. Çünkü arttırma noktası, notanın uzunluğunu yarı değeri kadar uzatmıştır.
Bravura (it.):Sanatsal tekniğin cesaretle, parlakça sergilenişi.
Brio (it.): Ateşli, çevik (tempo).
Buci Kopuz : İnce sesli kopuz.
Buffo (ital.):Güldürücü. Operalarda güldürücü rollere çıkan şarkıcı.
Bulgarı Düzeni : Alt tel (la), üst/orta tel (mi) sesini veren akort sistemi.
Bulgarı(i) : Bağlama ailesinde küçük boylu çift telli, el ve tezene ile çalınan bir çalgı. Kelimenin Bulgarların kullandığı bağlamadan geldiğini savunan bir görüş olduğu gibi, Orta Toroslardaki Bulgar (Bolkar) Dağlarının çevresinde yaygın olmasından hareketle bu ismi almış olabileceğini savunan görüş de vardır.
Buluş : Motif veya tema olarak kullanılan müzik fikri ve çizgisi.
Bunkar : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış bir telli çalgı. Akşemseddîn-zâde Hamdullâh Hamdî Çelebî'nin oğlu Şemsî Çelebî tarafından icâd edilmiştir.
Burgu : Telli çalgılarda sapın üst kısmında yer alan ve tellerin bağlandığı küçük parça. Kulak, burgaç.
Burguluk : Telli çalgılarda sapın üst kısmında, burguların yer aldığı kısım.
Burıngı Ölüng : Kırgızlarda şarkı anlamında bir terim.
Burlesca (ital.): Güldürücü alaycı karakterli bestelere verilen ad. Bach’ın “la minör” klavsen partitasında bu adın ilk kullanılışından birine rastlanılır.
Burletta (it.): Şakacı opera, opera buffa, müzikli fars.
Burun sesi : Kapalı ağızla ve dolayısıyla burundan çıkan sesleri kullanarak mırıldanır gibi şarkı söyleme.
Bûselik : 1. Klâsik Türk müziğinde orta sekizlideki si sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan basit makam. İki çeşit dizisi mevcuttur. Biri dügâh (la) sesi üzerindeki (yerinde) Bûselik beşlisine hüseynî (mi) sesi üzerine aktarılmış bir Kürdî dörtlüsünün eklenmesiyle, diğeri ise dügâh sesi üzerindeki Bûselik beşlisine hüseynî sesi üzerinde bir Hicâz dörtlüsünün eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Çoğunlukla çıkıcı ve bazen çıkıcı-inici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi hüseynî (mi) ve bazen çargâh (do)'tır. Asma kararları, nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Hicâz ve çargâh (do) sesi üzerine aktarılmış Nikrîz çeşnileri ile hüseynî (mi) sesi üzerine aktarılmış Uşşâk dörtlüsüdür.
Buvben : Kazaklarda tef'e verilen isim.
Bülbül sesine benzer sesi olan bir çeşit düdük.
Bülür : Bkz. Bilür.
Bürgü: Kadın örtüsü, ferace
Bürümcük: Ham ipekten dokunmuş ince kumaş
Büyük (=Majör) aralık : Bir majör dizideki ikili, üçlü, altılı, yedili aralıkların niteliği. Bkz. Küçük Aralık, Aralık.
Büyük Mücenneb :Türk müziğinde iki ses arasındaki 8 komalık mesafeye verilen isim.
Büyük Mücenneb Bemolü : Türk müziğinde iki ses arasındaki 8 komalık mesafeyi pest yöne doğru belirten Büyük Mücenneb işareti çeşidi.
Büyük Mücenneb Diyezi : Türk müziğinde iki ses arasındaki 8 komalık mesafeyi tiz yöne doğru belirten Büyük Mücenneb işareti çeşidi.
Büyük Usûl : Türk müziğinde 16 süreliden itibaren 124 süreliye kadar tüm usûlleri kapsayan usûl türü.
C
C : Do sesini simgeleyen harf. Do major dizisinin birinci derecesi.
Caccia (it):Av sahnelerinin betimlendiği şiir ya da şarkı. Müzikte bir motifin diğerini avlaması. Kanon yapısı benzeri.
Cacophonie (fran.): Kakışma. Geleneksel armoni kurallarına göre uyumsuz sayılan nota bileşimi
Cadans : 1. Bir müzik tümcesinin sonunda yer alan notalar veya akorlar öbeği. Karara varış. Durgu. 2. Yorumcunun ustalık düzeyini değerlendirmek üzere bir konçertonun bölüm
Câm Dümbeleği : Bkz. Dümbelek.
Camera (ital.): “oda” anlamına gelir. “sonata da camera”, yada “concerto da camera”, dindışı niteliği olan çalgı müziklerini anlatmak için kullanılan terimlerdir. “sonata da camera”, dürlü dansların art arda dizilmesi bakımından süite benzer.
Can Direği : Bazı yaylı çalgılarda saptan göğüsün ortasına geçirilen ağaç ya da metal çubuk dikme.
Cânkurtaran : Klâsik Türk müziğinde saz semâîleri ve peşrevlerin kolayca çalınabilecek tarzda bestelenmiş olanlarına verilen isim. Daha sonraki yıllarda yerini medhal formuna bırakmıştır. Bkz. Medhal.
Canlı : Canlı bir havada, çabuk ve kıvrak bir icrâyı öngören nüans terimi. Vivace (it.).
Cantabile (it.): Şarkı söyler gibi (yorumlayış).
Cantatore (it.): Erkek şarkıcı.
Canto (ital.): Şarkı.
Cantus firmus (lat.): Ana, temel müzik parçası.
Canzona (it.): Barok dönem’de şarkı. Halk şarkısı. Madrigallerin bir bölümü.
Canzonetta (it.) 15. Yüzyılda en yaygın italyan halk şarkısı türü. Kanzonet.
Capella (ital.): Bir müzik parçasını seslendiren türlü çalgılardan kurulu topluluk.
Capriccio (it.): Çarpıcı etkileri olan, cilveli, kısa bir çalgısal biçim. Kapris, kapriçyo.
Carol (ing.): Ortaçağ’da bir dans. Sonradan isa’nın doğumunu konu alan metinler üstüne yazılan iki-üç sesli şarkı. Karol.
Castrato (it.): Delikanlı sesinin korunması için hadım edilmiş erkek.
Cavatina (ital.): Daha arık, daha gösterişsiz bir arya türü.
Cebrî Kanon : Direngen kanon. Bkz. Kanon.
Celesta: Mekanizması piyanoyu andıran klavyeli küçük çalgı. Alanı orta”da” dan yukarı dört oktavdır.
Cem : Toplantı. Bkz. Âyîn-i cem.
Cembalo (it.): çembalo. Klavsen. Clavecin (fr.); harpsichord (ing.).
Cengâverce : Savaşçı edâsı ile. Guerriero (it.).
Cenkleme : Köröğlu havalarından birini ismi.
Centilmenlik :Centilmen olma durumu
Chaconne (fran. İtalyancası ciacona): İspanyol kaynaklı olduğu sanılan bir dans. Aslında 4/4 ölçüdedir. Sanat müziğinde kullanılışı, pes alanda tekrarlanan ¾ ölçüdeki motif üzerine çeşitlemelere dayanır. Passacaglia’ya benzer.
Chanson (fr.): şarkı. Şanson.
Cır : Daha çok Tatarlar arasında türkü, makam, ezgi anlamında kullanılan terim. Bazen Ir da denir.çeşitli konularda söylenen cırlar daha çok düğün şarkıları biçiminde ve bu içerikle icrâ edilir.
Cırlak : Tiz ve gür ses için kullanılan bir tabir.
Ciddiyetle : Ciddi bir ifade ile. Serioso (it.).
Ciğa : Cinas. Aynı kelimeye farklı anlamlar yüklenmek suretiyle söylenen şiirler.
Ciğalı tecnis : Kuzey Anadolu'da bir âşık makamı.
Cim Teli : Bağlamalarda kullanılan en ince tel.
Cimon (=Zimon) : Ağaç dalının içini oyarak yapılan üflemeli bir çalgı. Daha çok Rize ve Artvin illerinde rastlanır. Bu çalgı daha çok çocuklar arasında yaygındır; bir tür oyuncak çalgıdır.
Cin Deliği (=Şeytan deliği) : Zurna ve kavalın en uç kısmındaki küçük deliklere verilen isim.
Cinas : Sesleri ve söylenişleri aynı, anlamları ayrı kelimelere verilen isim. Kelimeleri bu şekilde kullanarak yapılan söz sanatı.
Cins : Klâsik Türk müziğinde dörtlüye verilen isim.
Cirit Havası : Cirit adı verilen sportif bir halk oyununun oynanması sırasında davul zurna ile çalınan özel repertuar.
Coda (ital.): “kuyruk” anlamındadır. Bir bestenin sonuna konan bitiş bölümü.
Comédie-ballet (fr.): Molière ve Lully’nin işbirliği sonucu 17. Yüzyılda fransa’da ortaya çıkan şarkılı bale türü.
Contrapoint : Noktaya karşı nokta anlamında olup, eski çok sesli bir beste türü, çok sesli bir müzik bilim kolu.
Contrapunctus :bkz. Contrepoint.
Coşkulu : Ateşli ve coşkulu bir şekilde. Impetuoso (it.).
Coşkun : Coşkun, hayat dolu bir ifade ile. Spirituoso (it.).
Courante (fran. İtalyancası corrente): 16. Yy.’da ortaya çıkmış, hızlı tempoda, üçlü zaman ölçüsünde fransız dansı.
Credo (ital.): Dua.
Crescendo (it.): Sesin gittikçe artacağını, yükseleceğini belirten gürlük imi. Tersi, decrescendo: sesin gittikçe alçalacağını, söneceğini belirtir. Kreşendo, dekreşendo.
Cura : Bağlama ailesinin boyut olarak en küçük çalgısı.
Cura Davul : Daha çok Adana Gaziantep ve Trabzon illerinin çevrelerinde kullanılan küçük kuturlu vurmalı bir halk çalgısı.
Cura Düzeni : Bağlama ailesinde iki grup telli çalgıların alt tel (la), üst tellerin ise (mi) sesine akort edilmesiyle oluşan düzen.
Cura zurna : Daha çok Karadeniz'in orta kesimlerinde Trabzon ve çevresinde kullanılan küçük boy zurna.
Curcuna : Türk müziğinde kullanılan 10 süreli küçük usûl. İki adet Türk Aksağı usûlünün birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. Şarkı, türkü, ilâhî ve oyun havaları ile saz semâîlerinin dördüncü hânelerinde kullanılmıştır.
Curcuna Evferi : Klâsik Türk müziğinde kullanılan 10 süreli küçük usûllerden Curcuna'nın son iki vuruşunun yer değiştirmesi ile meydana getirilmiştir. Eserlerin tamamı yerine, bazı ölçülerinde kullanılan bir usûldür.
Cümbüş (=Cünbüş) : 1. Klâsik Türk müziğinde kullanılan telli çalgı. Zeynelabidin Cümbüş tarafından 1930'lu yıllarda, alüminyum tekne üzerine deri veya plâstik gerilmiş bir gövde ile perdesiz bir saptan meydana getirilmiştir. Alüminyumun etkisiyle gür bir sese sahip olduğundan, açık havada düğün ve şenliklerde kullanılmaktadır. 2. Ankara dolaylarında yapılan müzikli toplantı.
Cümle : Müzik, cümle denilen bölüntülere ayrılır. Her müzik cümlesinin tam veya tamama yakın birer manâsı vardır ve dinleyenler üzerinde, ifade biçimine bağlı olarak gelişen bir duygu uyandırır. Cümle ancak bir kaç ölçülük olur.
Cümleleyiş : Müzik cümlelerini ve onların periyodlarını noktalayıp sınırlandırarak belirtmek. Bir eserin yorumu sırasında müzik cümlelerini belirtmeye, öne çıkartmaya da cümleleyiş denir.
Cyclique (fr.): Dönemsel, dönüşümlü. Önceki motifin sonraki bölümlerde değişerek yinelenmesi.
Ç
Çabuk/hızlı : Çabuk ve hızlı bir icrâyı öngören terim. Rapid , rapidamente, empresse (it.).
Çabuklaştırılmış : Müziğin hızlandırılmış bir şekilde icrâ edilmesi. Ravivato (it.).
Çağana : 1. Klâsik Türk müziğinde 17. yüzyılda kullanılmış nefesli bir çalgı. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan vurmalı çalgı. Çengilerin dans ederken çaldığı her iki elin parmaklarına ikişer ikişer takılan, madenden yapılmış dört parçadan oluşan bir tür çalpara (çârpâre).
Çağırmak (=Çığırmak): Türkü, mâni, söylemek. Özellikle ezgisi ile Türkü söylemek.
Çağırtma düdüğü (Çığırtma düdüğü) : Bkz. Çığırtma, Düdük.
Çalıştay : Bilim adamlarının ve uzmanların bir konuda ön hazırlık yapmak üzere katıldığı inceleme ve değerlendirme toplantısı
Çalgı : Çalgı (müzik aleti) müzik yapmak için kullanılan aletlere verilen genel addır.
Çalgı müziği : Çalgılar ile yapılan, vokal eşliği olmayan müzik. Enstrümantal müzik.
Çalgıcı : Herhangi bir çalgıyı çalan kimse. İcrâcı. Daha çok profesyonel anlamda müzik ile uğraşanlar için kullanılır. Toplum arasında çalgıcılık küçük görüldüğü zamanlardan itibaren bunun yerine "mahalli sanatçı" deyimi yaygınlaşmıştır.
Çalgılama (fran. İngilizcesi: ınstrumentation): Çalgıların tını nitelikleri, ses sınırları, birbirleriyle birleştiklerinde, ne türlü sonuçların ortaya çıkabileceği konusundaki bilgilerin tümü.
Çalgısal: Çalgıya ait.
Çalıcı : Bir müzik eserini, çalgısıyla icrâ eden sanatçı, icrâcı. Enstrümantist. Bkz. Çalgıcı.
Çalım : Olağanüstü teknik, çabukluk ve gösterişle yapılan icrâ. Bravur. Bravura.
Çalmak : Halk dilinde bir şeyi diğer bir şeyin üzerine sürtmek ise de halk müziğinde herhangi bir çalgıyı icrâ etmek anlamında kullanılır. Ayrıca çalgı terimi de çalmak fiilinden türemiş bir terimdir.
Çalpara : Uçlarına ziller takılmış maşa. Zilli maşa.
Çamşıhı Ağzı : Sivas'ın Çamşıhı yöresinde kullanılan bir uzun hava okuma biçimi.
Çapula : Kaba deriden yapılmış ucu sivri ve kıvrık ayakkabı.
Çârgâh : 1. Türk müziğinde tiz sekizlideki do sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan basit makam. Çargâh (do) ya da kaba çargâh (do) sesi üzerindeki Çargâh beşlisine rast (sol) sesi üzerinde bir Çargâh dörtlüsünün eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Çıkıcı ve çıkıcı-inici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi çargâh (do) ya da kaba çargâh (do), güçlü sesi rast (sol) ya da gerdaniye (sol)'dir.
Çarık: 1. İşlenmiş sığır derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritle sıkça bağlanan ayakkabı. 2. Kurutulmuş sığır derisinden yapılan arkası kapalı terliğe benzer ayakkabı.
Çârpâre (=Çalpara) : Türk müziğinde kullanılan vurmalı çalgı. Sert ağaçtan yontulmuş dört tahta parçasının her iki elde ikişer tane tutulması suretiyle çalınır. Oyun havaları ve köçekçelerin icrâsında hem köçekler tarafından hem de hânendeler tarafından çalınabilmektedir. İlerleyen yıllarda yerini iki çift mâdenî zile bırakmıştır.
Çarpma : Bir çeşit süsleme biçimi. Birinci ses çarpıp kaçması suretiyle icrâ edilir, böylece asıl ses vurgulanmış olur.
Çatal : Bir ezginin veya türkü sözünün başka bir biçim ile farklı bir eserde ortaya çıkması. Varyant. Bkz. Çeşitleme.
Çatma: 1. Bir tür baş bağlama biçimi. 2. Bir giysiye iliştirilmiş olan parça.
Çeken : Majör ya da minör dizinin beşinci derecesi (beşlisi), ya da beşinci derece akorunun ismi. Roma rakamı ile V olarak gösterilir. Bkz. Güçlü, üst çeken.
Çeken altı : Diatonik dizinin dördüncü derecesi (dörtlüsü) ya da dördüncü derece üzerinde kurulmuş akorun ismi. IV işareti ile gösterilir. "Alt çeken" de denir. Bir dizinin tonal seslerindendir; akoru ise "temel akor"dur. Türkçe'de bu terim için "çeken altı" ya da "altçeken" sözcükleri de kullanılmaktadır. Subdominant.
Çelikten yapılan ve üçgen biçimli olan çalgı. Bir çubuk ile üçgene vurulması sûreti ile ses verir.
Çello: Viyolonsel. Violoncello (it.).
Çember: Kadın baş örtüsü, yazma.Merkez denilen sabit bir noktadan aynı uzaklık ve düzlemdeki noktalar kümesinin oluşturduğu kapalı eğri
Çeng (Çenk) : Türk müziğinde 18. yüzyıla kadar kullanılmış telli çalgı. Parmakla veya mızrapla çalınan farklı sayılardaki pek çok telden meydana getirilmiştir.
Çengel : Sekizlik, onaltılık, otuzikilik ve altmışdörtlük notaların kuyruk çizgilerine ekli eğri çizgicikler.
Çengî : 1. Klâsik Türk müziğinde Çeng çalan kişiye verilen isim. 2. Anadolu'nun çeşitli yörelerinde kadın oyuncular için kullanılan terim.
Çengî Takımı : Çengîlerden oluşan topluluğa verilen isim.
Çepik : Alkış.
Çerçeve Sahne: oyun yeri ile seyirciyi,düz bir bağlantı çizgisi üzerinde bir çerçeve ve perde ile ayıran büyüklerinde orkestra çukuru olan İtalyan türü sahne.
Çeşitleme (fran. Variation):Bir temanın, bir konunun, bir düşünün değişikliklerle tekrarlanması. Değişim, ritm, armoni ve melodide, çoğu kere konunun her bir tekrarında bunlardan yalnız birinde yapılır.
Çeşitlemeli tema : Bir tema ve ardından gelen o temanın çeşitlemelerinden oluşan müzik eseri.
Çeşte : Telli olduğu tahmin edilen bir halk çalgısı. 13.yy metinlerinde geçen bu çalgının adı daima kopuz ile birlikte telaffuz edilir. Yunus Emre'nin şiirlerinde geçmesinden hareketle bazı araştırmacılar tarafından tasavvuf müziğinde kullanıldığı sanılmaktadır.
Çevik/çabuk : Çevik ve çabuk bir ifade ile. Veloce (it.).
Çevre/çevri: Mendil; başörtüsü.
Çevrim : Bir aralığın çevrilmesi, üst notasının pes tarafa alınması veya alt notasınıntiz tarafa çıkarılması demektir. Çevrim, sadece aralıklarla değil akorlarla, bir melodinin ve 12 ton müziğinde bir dizinin yapı öğelerinin konumunun çevrilmesi ile de olur.
Çevriyazı : Sesin yazıya geçirilmesi, notaya alınması. Transkripsiyon.
Çığırtma : Elazığ ve çevresi ile Teke yöresinde yaygın üflemeli bir halk çalgısı. Kartal kanadı veya leylek bacağından yapılır. Dilsiz üflemeli bir çalgıdır.
Çıkıcı : Bir sesin başka bir "daha yüksek" sese çıkış hareketi. Kalından inceye yükselen, çıkıcı dizi; inceden kalına gelen, inici dizi.
Çıldır Divanisi : Kars ve çevresinde yaygın olan âşık makamlarından biri.
Çıngırak : Türk müziğinde kullanılmış bir çan çeşidi.
Çınlanım : Transpoze
Çırpıntı : Tremolo, çırpıntılı, tırtıllı.
Çırpma : Bağlamada tezenenin alttan yukarı doğru seri bir biçimde çekilmesini ifade eden bir terim, bu şekilde ortaya çıkan çalım tekniği.
Çiçeklenmiş (=Çiçekli) : Süslenmiş nağmeye verilen bir diğer isim.
Çift Sesli : İki sesli müzik.
Çifte : İki ince su kamışının yan yana getirilmesinden oluşan dilli üflemeli bir halk çalgısı. Çiftenin iki kamışındaki delik sayısı farklılıklar gösterebilir. Kamışlardan birinde en az beş perde deliği vardır. Diğerinde de aynı sesleri içeren perde delikleri bulunabileceği gibi bir veya iki perde deliği bulunabilir. Bazı çiftelerde ikinci kamışta hiç delik yoktur. Bunlar yalnızca dem sesi vermek için kullanılır.
Çifte Düdük : Çifteye çeşitli yörelerde verilen isim. Aynı biçimdeki bu çalgıya Çifte Kaval da denir.
Çifte Kaval : Bkz. Çifte Düdük. :
Çifte kiriş : Yaylı çalgılarda yayı iki tele birden sürterek çalmak.
Çifte Nağra (Nağara) : Türk müziğinde kullanılan vurmalı bir çalgı olan çifte nakkare'nin halk arasındaki adı.
Çifte Nakkare : Bkz. Nakkare.
Çiftetelli : Anadolu'nun daha çok batı kesimlerinde yaygın olan bir oyun havası ve bu oyuna eşlik eden kıvrak ezgi. Genellikle 4/4'lük bir ölçü karakteri ile karşımıza çıkan çiftetelli ezgileri şehir kültürünün bir ürünüdür. Son elli yıl içinde Anadolu'nun neredeyse tümüne yayılmıştır. Ancak kırsal kesime doğru gidildiğinde daha az rastlanır.
Çiftseslilik : Ses sanatçısının aynı anda iki ayrı sesi çıkartabilme yeteneği. Diplofonluk.
Çit/çiti: İğne oyalı yazma. Baş örtüsü, yemeni.
Çizgi :Çizilerek veya çeşitli yollarla oluşturulmuş yol
Çobanlama : Kır hayatını ve özellikle çobanların aşk ve yaşayışlarını gösteren eser veya eserdeki bu yapıyı hatırlatan kısıma verilen isim. Pastoral.
Çok ağır :Çok ağır, kâmil bir tavırla, kederli bir tempoda, geniş ve aheste olarak icrâ etmeyi öngören nüans terimi. Grave (it.).
Çok çabuk : Çok çabuk bir şekilde icrâ. Prestissimo (it.).
Çok güçlü : Çok güçlü, kuvvetli, yüksek sesle yapılan icrâ. Notada kısaca ff şeklinde gösterilen nüans. Fortissimo (it.).
Çok hafif sesle : Güçlü'nün tersidir. Hafif, narin bir üslûpla, alçak sesle yapılan icrâ. Kısaca pp şeklinde ifade edilir. Pianissimo (it.).
Çok tatlı Tatlı, yumuşak bir ifade ile icrâ. Graditissimo (it.) . Daha da tatlı bir ifade ile icrâ. Graditamente (it.).
Çok tonluluk : Müzikte birden fazla tonun kullanımı. Politonal.
Çokseslilik : Farklı birkaç ses partisinin birleşikliği. Avrupa merkezli çokseslilik kilise tarafından destek bulduktan sonra gelişme kaydetmiş bir müzikal uygulama biçimidir. Geleneksel Türk müziğinin bünyesinde kendine özgü bir çok seslilik varsa da bu yapının Batı müziğinin çok sesli uygulaması ile hiç bir ilgisi yoktur. Cumhuriyetten sonra gelişen bir çoksesli müzik uygulaması "Çağdaş Türk Müziği" adı ile gelişme göstermiş ve son zamanlarda yetişen besteciler tarafından uluslararası alanda bu tarzdaki eserlerle başarı kazanılmıştır. Türk Müziğinin diğer alanlarında da çokseslilik denemeleri sürmekte özgün çalışmalar gün ışığına çıkmaktadır. Polifoni.
Çökmek : Bulunduğu düzeyden aşağıya inmek,
Çözülmek /dağılmak/düşmek: Birliğini beraberliğini yitirmek, dağılmak parçalanmak
D
D : Re sesini simgeleyen harf.
Da capo (it.): Başa dön, baştan itibaren.
Dabıl (=Dabılga) : Bkz. Davul
Dağılmak :Toplu durumdayken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak
Daima : Bir ifadenin ya da temponun sürekli devam etmesini öngören terim. Sempre (it.).
Daire : Br çember ile çemberin iç bölgesinin bileşiminden oluşan düzlem parçası.
Dâire : Vurmalı bir halk çalgısı. Bkz. Def.
Dâire-zen : Daire çalan kişilere verilen isim.
Dambıra : Tambura. Bkz. Tambura.
Dan : Kazaklarda tefe verilen isim.
Dâne: Kenarlarının tamamı oyalı başörtüsü.
Dans: Müzik temposuna uyularak yapılan ve estetik değer taşıyan düzenli vücut hareketleri, raks.
Dap : 1. Kırgız ve Özbeklerde tef. 2. Vurmalı çalgılarda deriye yapılan her bir vurgu. Darb da denir.
Darabân : Bkz. Vuruş.
Dâstan : Bkz. Destan.
Dattiri : Isparta'da kıvrak zeybek havalarının genel adı.
Davlunbaz (=Davulbaz) : Büyük davul.
Davul : 45 ile 90 cm arasında değişen ebatlardaki kasnağın her iki tarafına da kalın iplerle deri gerilmek suretiyle oluşturulan tokmak ve çubuk adı verilen araçlarla çalınan vurmalı halk çalgısı. Davul ve zurna açık hava ve meydanların vazgeçilmez ikilisi olarak tarihin derinliklerinden bugüne gelen iki çalgıdır. Türk halk müziğinin Anadolu sahasındaki en yaygın iki çalgısıdır. Yalnızca eğlencelerin değil her türlü sportif faaliyetin de ortamında davul kullanılır. Davulun çalış teknikleri yörelere göre değişen karakterler taşır.
Dayangan : Israrla.
Dayatarak : Bir temponun ya da nüansın ısrarla sürdürülmesi ya da vurgulanması. Bkz. Dayangan.
Deblek : Bkz. Darbuka.
Début (fr.): Sahneye ilk kez çıkan yorumcu.
Deciso (it.): Kararlı.
Declamatory (ing.): Güzel söz söyleme. Şiir okurcasına sesleniş. Hitap.
Decrescendo (ital.): Gitgide hafifleyerek ve ses yoğunluğunu düşürerek.
Dede : Alevi-Bektaşî ve Mevlevî tarikatlarında âyîni yöneten tarikat lideri, pir. Bilhassa Anadolu Alevileri arasında pek çok dede, dinsel âyîn yönetmenin yanında, toplantının müzikal uygulamalarını da idare eder ve kendisi bağlamasıyla deyiş, duvaz, semah vd. türlerden örnekleri çalar ve söyler. Bir çok dede bu bakımdan zâkirlik görevini de üzerine almıştır. Bkz. Zâkir.
Dede Sazı : Doğu Anadolu bölgesi Aleviliğinde sıkça rastlanan küçük boy bağlamalara verilen isim. Bkz. Cura.
Def (=Tef) : Türk müziğinde kullanılan vurmalı çalgı. Kasnağın bir tarafına deri gerilerek meydana getirilmiştir. Zilli ve zilsiz olmak üzere iki çeşidi mevcuttur.
Def-zen : Türk müziğinde def çalan kişiye verilen isim.
Değişim : Değişimleme işareti ile yükselterek veya alçaltarak bir notanın ilk sesinin tadil edilmiş bulunmasına değişim denir. Bir değişim, ya geçici ya temelli olur. Ses değişimine ayrıca mutasyon da denilir. Alterasyon.
Değiştirme İşaretleri : Bir ses dizgesinde yer alan seslerin değişimini sağlayan işaretlere verilen isim. Sesin kalınlık veya inceliğini belirtmek için kullanılır.
Dej : Tunceli yöresinde deyiş'e verilen isim.
Dekor Birimi: Dekor parçası.
Dekor Tasarımcısı: Bir oyunun o dekorunu önce kağıt üzerinde tasarlayan, sonra renklendirip taslağını ve maketini yapan ve sahne üzerinde gerçekleştirilmesini denetleyen dekorun hazırlanmasını yöneten sanatçı.
Dekor: Oyun konusunun geçtiği yeri, çevreyi ve atmosferi biçim, kalıp, renk, ışıklama ve bazende simgelerle canlandıran tamamlanmış sanatsal yapım.
Deli Hasanî : Irak Türkmenleri arasında yaygın bir uzun hava türü. Hoyrat.
Delicatamente (it.): Kibar ve zarif icra.
Delicato (it.): İncelikle, nezaketle çalmak.
Dem : Melodi çalan bir çalgıya yalnız uzun seslerle eşlik etme işi. Dem tutma da denir. Yaylı ve nefesli çalgı toplulukları arasında sıklıkla kullanılan dem veya dem tutma çok sesliliğin (polifoni) de başlangıcı sayılır. Anadolu sahasında çok nadir olarak sesle yapılan dem tutmaya rastlanabilir.
Dem düdüğü : Trakya Gaydasının tek ses veren parçalarından biri. Dem düdüğü sürekli aynı sesi vererek bir tür pedal görevi görür; böylelikle ortaya bir tür polifonik müzik çıkar. Tulum üflemeli çalgılardan Gayda da dem düdüğü olduğu halde aynı ailenin Karadeniz'deki versiyonu olan tulumda dem düdüğü kullanılmaz.
Deme : Bkz. Deyiş.
Demece : Karşılıklı söyleşme biçiminde türkü söyleme, bir tür atışma.
Denek : Prova. Bir müzik ya da sahne eserini konser öncesi çalışmak,prova etmek.
Denge: 1 . Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hâli, muvazene, balans. 2 . Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar "ruhsal denge."3-Yönetmenin, sahne üzerinde tasarladığı oyun düzeninin temel öğelerinde biri Göz, dengesiz bir görünümü (bilinçsiz olsun olmasın) sezinlediği için sahne üzerindeki oyuncuları, özellikle kalabalık sahnelerde iyi dengelemek gerekir.
Depki : Vurma, tepme. Buradan hareketle vurmalı çalgılara depki çalgılar denildiği olur.
Deramed : Mugam adı verilen serbest tartımlı ezgilerden önce çalınan kısa çalgısal bölüm. Daha çok Azerîler arasında bilinir.
Derbeder : Kuzey ve Doğu Anadolu'da kullanılan âşık makamı. Hicaz çeşnili bir ezgi olup uzun hava tarzında seslendirilir.
Derece : Bir ses dizgesinde yer alan her bir perdeye derece ismi verilir.
Derleme : Halk kültürüne ait her türlü birikimi folklor disiplininin kendine özgü kurallarıyla toplama işi. Bu tür faaliyetler 20.yüzyılın başlarından itibaren Türk topluluklar arasında yoğun bir biçimde yapılmaktadır. Müzik derlemeciliği ise ayrı bir uzmanlık alanı olup, geniş bir müzik ve repertuar bilgisi yanında çözümlemeci bir uzmanlık formasyonu gerektirir.
Derlemece : Farklı eserlerin bazı parçalarının peşpeşe getirilerek çalınması ve bu şekilde oluşturulan dağarcık. Potpuri
Derlemeci (=Derleyici) : Halk kültürünü derleme işlemini mesleki formasyona uygun bir biçimde yapan kişi.
Derli : Ses uyumu. Bu tabir daha çok Klâsik Türk Müziği mensupları arasında kullanılmış olup günümüzde kullanılmamaktadır.
Dersiz : Ses uyumsuzluğu. Bu tabir daha çok Klâsik Türk Müziği mensupları arasında kullanılmış olup günümüzde kullanılmamaktadır.
Dervîş Borusu : Boynuzdan yapılan üflemeli bir çalgı. İsrafil'in "sur" adı verilen borusunu takliden yapıldığı rivayet edilir. Pek çok dinde bu türden tek ses çıkaran üflemelilere rastlanmakla birlikte İslamın cami müziği uygulamalarından çok tarikat çevrelerinin müziklerinde kullanılmıştır. Derviş borusu ile ezgi çalınamadığı için bir eşlik sazı fonksiyonu yoktur. Bkz. Nefir.
Destan :Her türlü kişisel ve toplumsal olayı tarihsel derinliği bağlamında ele alan uzun şiir. Konularına göre değişen isimler almakla beraber pek çok destan ağıt özelliği de göstermektedir. Destanların müzik özellikleri yöreden yöreye değişiklik gösterir. Bunların büyük bir çoğunluğu uzun hava tarzında serbest tartımlı ezgilerden oluşur.
Deste : Çalgı ve ses öbeği oluşturacak biçimde kurulan müzikal birliktelik.
Destek Bkz. Süs İşaretleri.
Deşifre: Önceden çalışmadan, notayı ilk görüşte okumak. Déchiffrage (fr.)
Detaşe : Bağsız seslendirme. Notaların bağsız yazılması ve birbirinden ayrı olarak seslendirilmesi. Yaylı çalgılarda, birbirinden ayrı, bağımsız sesler üretmek üzere yayın kullanım özelliği. Staccato (it.).
Detone : Detonlamak, falso söylemek, sesi düşmek. Bir sesin, olması gereken perdenin, tonalitenin, modun, makamın dışına çıkması. Ses düşmesi.
Devinim :Yer değiştirme, hareket
Devre : Türk müziğinde birkaç cümlelik nağme.
Devrecik : Küçük cümlelerden oluşan nağmeler, küçük devre.
Deyiş : 1. Halk arasında, demek, söylemek anlamında kullanılan terim. Bu anlamlarını içermesi bakımından her türlü türkü, mâni, hava, ezgi için kullanılagelmektedir. 2. Alevi-Bektaşî toplulukları arasında cemin giriş kısmında çalınan çoğunlukla dinî-mistik içeriği olan türü ifade eder, ki daha çok dinî temalar işlenir ve müzik de bu doğrultuda bir anlamla söze eşlik eder. 3. Halk müziği içinde yer alan türlerin şiir kısmı. Daha çok Alevi-Bektaşî müziği içinde yer alan mersiye, nevruziye, semah gibi türlerin söz, şiir kısımları.
Deyişme : Türkü, mâni türü ezgilerin karşılıklı söylenmesi. Âşıkların karşılıklı atışması.
Deynek : Davul çalmada kullanılan tahtadan yapılmış sopaya verilen isim.
Dımıdan :1. Batı ve güney anadolu'da kadınların genellikle leğen, güğüm, kazan, bakraç ve benzeri araçlarla çalıp oynadıkları oyunlardır. Kültür gereği, düğünlerde ayrı bir yere geçen bayanlar, etraflarını erkeklerin göremeyeceği şekilde kapattıktan sonra leğen ve defle oynarlar
Dıngıra : Bağlama tipli çalgılara verilen genel bir isim. Aslı tıngırdamak/tıngırdatmak fiilinden türediği bilinmekle birlikte Tambura'nın halk ağzındaki şekli olduğu da söylenmektedir. Bkz. Tambura.
Diapason (diyapazon): La sesini veren araç. Yunanca’da sekizinci aralık anlamına gelir. Fransızca’da, ses uyulmamasında kullanılan ve “la” sesini veren aracın adı.
Dies ırae (lat.): Hüküm günü. Requiem’in bölümü.
Dijital : Sayısal,verileri bir ekran üzerinde elektronik olarak gösteren
Dik : 1. Tiz ve ince ses için kullanılan bir terim. Dik ses veya dik perde halk arasında çok sık kullanılan tabirlerdir. 2. Klâsik Türk müziğinde bir sesin birkaç koma inceldiğini belirten ve incelen sesin isminin önüne getirilerek kullanılan terim.
Dik basmak : Bir sesi kendi normal konumundan daha ince çıkarmak, çalgı kullanımında sesi tiz icrâ etmek.
Dil : 1. Zurna, mey, sipsi gibi üflemeli çalgıların uç kısmına takılan küçük kamış. 2. Nefesli çalgılarda gövdenin uç kısmı yarılarak yapılan ve çalgının ötümünü sağlayan kısım.
Dilli Düdük : Dilli kavalın diğer ismi.
Dilli üflemeli : Anadolu'nun hemen her yerinde rastlanan, düdük ve kaval gibi çalgılardan oluşan aileye verilen isim.
Diminuendo (it.): Gittikçe hafifleyerek (ses).
Dinamik: Sesin gürlük derecelerini gösteren işaretler. Dynamique (fr.).
Dindarca : Dine olan bağlılığı göstererek veya dinî içeriği öne çıkararak. Zâhidane.
Dinletim (=Dinleti) : Bir müzik eserinin dinleyiciye sunulması, dinleyicilerin karşısında icrâ edilmesi.
Diplofonluk : Bkz. Çiftseslilik.
Direktör (=Direksiyon) : Orkestra şefi, orkestrayı yöneten kişi. Orkestra yönetmek.
Discographie (alm.): Ses kayıtlarının, plakların sınıflandırılmış, kataloglanmış biçimi.
Diskalifiye :Yarış dışı kalma
Disonant: Kaynaşmayan, (uyuşumsuz) sesler. Konsonant (uyuşumlu) seslerin tersi. Dissonanz (alm.).
Disque (fr.): Kayıt, plak.
Dissonance (fran.) Bak. Cacophonie…
Dissonans (aralık) : Birbiriyle kaynaşmayan iki ya da daha fazla sesin birleşmesi. Kakışımlı. Konsonant'ın tersi. .
Diş :Klavyenin dokunağı. Tuş.
Dîvân : 1. Türk müziğinde kullanılan bir form. Şarkı formu ile benzerlikler taşımakla birlikte, söz ve üslûp bakımından şarkı formundan ayrılır. Halk edebiyatındaki şekli dîvan şiiri formundan kaynaklanmaktadır. Genellikle belirli bir usûl ile ölçülmüş ve ölçülmemiş iki kısımdan oluşur. 2. Türk halk müziğinde hece ve aruzun çeşitli vezin biçimlerini esas alan bir uzun hava türü. 3. Türk halk edebiyatında bir şiir türü.
Divan Sazı : Bağlama ailesinde yer alan çalgıların ebat olarak en büyüğü.
Divanî : Halk şairlerince divan'a verilen isim. Yerli Divanisi, Mereke Divanisi gibi çeşitleri vardır.
Divertimento (it.): Eğlence müziği. Hafif müzik.
Diyafoni : 1. İki sesli, iki partili müzik. 2. Antik Yunan ve Roma müzik kültürlerinde uyuşumsuz aralıklara verilen isim.
Diyagonal: Köşegen,çapraz.
Diyatonik dizi : Avrupa müziğinin temel dizisi olarak belirlenmiştir. Tampere sistemle düzenlenmiş bir sekizlinin içerisindeki tam ve yarım perdelerden kurulmuş olan dizidir. 1+1+1/2+1+1+1+1/2 perdeden oluşur.
Diyatonik: Yalın dizi. Seslerin düz sıra halinde dizilip tam ve yarım tonların art arda gelişi. Bir oktavın 8 sesinin majör, minör ya da modal dizgeye ait oluşu. Diato¬nique (fr.)
Diyez : Önüne yazıldığı notayı olduğundan yarım perde tizleştiren müzik işaretidir(#).
Dizek : Porte. Üzerinde notaların yazıldığı paralel beş yatay çizgi. Çizgileri aşağıdan yukarıya sayılır. Çizgiler arasında kalan yerlere ise "boşluk" denir. Mıstar ya da cetvel de denir.
Dizi : 1. Herhangi bir bakımdan bir bütün oluşturan şeylerin tümü, seri: 2. Yan yana, art arda veya zaman sırasına göre sıralanmış birbiriyle ilişkili nesne veya olayların oluşturduğu bütün sıra:
Dizi müz: Herhangi bir sesten başlayıp, çıkıcı veya inici olarak 8 komşu notun hiç kopmadan sıralanmasıdır.türk müziğinde ise dizi bir dörtlü ile bir beşlinin veya bir beşli ile bir dörtlünün birbirine eklenmesinden oluşan sıralamaya verilen ad..
Dizim/düzüm: takım, katar, bir koşuğun bütünü. Belli bir ölçünün parçalanıp tekrar bir bütün haline getirilişi.
Dizisellik: Seriyellik. 12 tondaki ses yüksekliklerinin süre, gerilim ve ses rengi gibi diğer öğeler üstünde uygulanması. Serial¬ism (ing.).
Dodekafonik: On iki sesle ilgili. Dodécaphonique (fr.).
Doğaçlama (=Doğmaca) : 1. Müziği doğaçtan, hayal ederek, irticâlen çalmak ya da söylemek. 2. Âşıkların bir konu üzerine düşünmeden, o anda şiir söyleyip çalgı çalmalarını ifade eden terim. Kuzey Anadolu'da irtical terimi de aynı anlamıyla kullanılır. Klasik Türk müziğinde de çalgı ile yapılan doğaçlamalara taksîm, ses ile yapılanlara ise Gazel adı verilir.
Doğal : Naturel, Ses dizgesinde yer alıp da hiç bir değişime maruz kalmamış olan ses. Bkz. Bekar.
Doğal ton : Herhangi bir nedenle hiçbir değişime uğramamış olan perde. Naturel ton.
Doğuşkanlar : Ses veren bir cisim, bir tel ya da bir boru titreştiği zaman, ana sesle birlikte ikincil, üçüncül, dördüncül sesler duyulur. Ana sesin yanı sıra, daha hafifi işitilen bu öteki farklı seslere doğuşkanlar ismi verilir. Bkz. Armonikler.
Doigté (fr.): Notanın hangi parmakla çalınacağını belirleme. Parmak sayısı.
Dokunak : Klavye. Piyano, org ve bu gibi çalgıların perdeliği.
Dokunmak : Dokunmalı (klavyeli) çalgıları icrâ etmek.
Dokunuş : Bir çalgıyı çalmak için parmaklarla klavyeye ya da tellere dokunma. Tuşe
Dokunut : Dokunmalı çalgıları icrâ sırasında hangi parmakların dokunağa basacağının nota üzerinde numaralarla gösterilmesi.
Dolantı : Konulu bir sahne eserinin akışı esnasında olayların "düğüm" noktası.
Dolap : Başa geç, tekrar baştan. Parçayı tekrar baştan alıp "fin" kelimesinin bulunduğu yere kadar tekrar icrâ etmek gerektiğini bildirir. Da capo (it.).
Dolce (ital.): Tatlı ve yumuşak.
Dolendo (ital.): Üzüntülü.
Dolgun : Destekli ve dolgun bir ifade ile icrâyı öngören nüans terimi. Nutrito (it.).
Dombra : Kazak Türklerinin müziklerinde kullandıkları bir telli çalgı. Gövdesinin üç köşe olması, perde bağlarının olması ve ipek veya mâdenden yapılmış olan tellerine tırnak değdirilerek çalınması sebebiyle Tacik, Özbek ve Kırgızların dütar adlı çalgılarıyla benzer; fakat dütardan bir miktar daha büyük olduğu belirtilmektedir.
Dominando (it.) : Hakimiyetle.
Dominant (fr.): Dizinin beşinci sesi.
Donanım : Bir müzik parçasının notasında, tonalitede yer alan değiştirici işaretlerin ve parçada ölçüyü belirleyen rakamların eser başlangıcında belirtilmesi. Birincisi tonal donanımı, ikincisi zaman donanımını içerir.
Doristi (=Doriyen) : Farâbî'ye göre Doriyun. Antik Yunan'ın ve milattan önce varlığını göstermiş diğer medeniyetlerin müzik kültürlerinde kullandıkları tahmin edilen bir ses dizgesi. Bu ses dizgelerine "mod" ismi de veriliyordu. Antik dönem müziğinde kullanılan/çıkartılan sesleri günümüzde ancak tahmin edebiliriz. Buna rağmen doryen, iyonyen, frigyen v.b isimler almış olan dizgeleri farklı kaynaklarda, sol anahtarlı porte üzerinde farklı seslerden oluşturulmuş dizgeler halinde görmemiz mümkündür.
Döğme Sazlar : Bkz. Vurmalı çalgılar.
Dönemsel biçim (fran. Forme cyclique): Sonat biçiminde yazılmış yapıtlarda, ilk bölümde sunulan konuların, sonraki bölümlerde de kullanılması. Örnek: césar franck’ın “re minör” senfonisi.
Döngüsel, dönüşümlü biçim: Belli bir temanın, sonat, konçerto, senfoni gibi bölümlü yapıtların birden çok bölümünde, olduğu gibi ya da değişime uğrayarak ortaya çıkması durumu. Cyclic form (ing.).
Dönme :1. Dönmek işi , biçimi değişmeyen bir şeklin ekseni çevresindeki hareketi.
Dönük : Çevrik. Çevrilmiş akorlar için kullanılır.
Dörderli : Dört zamanlı ölçü "dörderli ölçü"dür. 4 birbirine eşit değeri barındıran ölçüye dörderli ölçü denilir. Dörde bölümlü.
Dördübir/Dördül : Dört solo çalgı ya da ses için yazılmış eşlikli ya da eşliksiz bestelere denir. Ayrıca bu tür besteleri seslendirilen müzik topluluklarına da dörtlü ismi verilir. Kuartet.
Dörtleme : 4 çalgı veya ses için yazılmış müzik eserlerine Klâsik Türk müziğinde verilen isim.
Dörtlü : 1. Dört yanaşık sesten oluşan dizi. 2. İki sesin arasındaki mesafenin dört perde olduğu aralık.
Dörtlüler : Klâsik Türk müziğinde makam dizilerini (veya çeşnilerini) meydana getiren dört sesten mürekkep kalıp dizilere verilen isim. Çârgâh, Bûselik, Kürdî, Rast, Uşşak ve Hicâz dörtlüleri basit makamların oluşumunda temel faktör olan tam dörtlüler; Sabâ, Müsteâr, Nişâbur dörtlüleri ise aralık ilişkileri bakımından ayrı bir kategoride yer alan ve birleşik makamların oluşumunda yer alan dörtlülerdir.
Döşeme : Her hangi bir şiiri melodi ile uyumlu hale getirmek; şiiri söze uyarlamak.
Dövmek : Telli çalgılarda çalgının göğsüne parmakla vurmak; vurmalı çalgılarda ise elle veya tokmakla ana vurguları yapmak.
Dövülgenler : Vurmalı çalgılar. Bkz. Depki Çalgılar.
Dram :Yunanca da ''bir şey yapmak, oynamak'' anlamına gelir. Yazın tarihçilerine göre, lirik ve epik yanında, üçüncü bir yazın alanıdır.
Drama: Şiirsel, anlatısal ya da diyaloglar halinde yazılan ve yazınsal metnin, oyun kişilerinin söyleminden oluştuğu edebiyat türü. Drama; yalnızca Batı tiyatrosunun yüzyıllardır ürettiği; tiyatro yazınında kendini kabul ettirmiş yapıtların ortak özelliği değil, her çeşit tiyatro ürününün ortak özelliğini gösteren bir terim olarak ele alınmalıdır.
Dramatik müzik : Konuları dramatik içerikli olan müzik eserleri. Dramatik içerikli bir konuyu seslendirmek için yazılmış olan besteler.
Dramatik Soprano : Güçlü ses tekniği ve sahne yeteneği ile seyirciyi etkileyen kadın ses sanatçısı.
Dramaturg: Tiyatroda, repertuar politikasını saptamaya yardımcı olan, repertuar hazırlayan, oyun metinlerini okuyarak; gerekirse çevirisini yaparak, oyunları inceleyen, analiz eden ve bu konuda detaylı raporlar hazırlayan kişi
Dramma der musica (ital.): Müzikli oyun. Opera.
Duâ : 1. Klâsik Türk şiiri ve müziğinde bir tür. 2. Bazı Semahların giriş bölümü.
Dudak Değmez : Kuzey Anadolu âşıklık geleneğinde, karşılıklı en az iki aşığın karşılıklı söyledikleri şiirler içinde, b, p, m, gibi sessiz harflerin kullanılmayarak birbirlerine karşı üstün gelmeleri doğrultusunda yapılan yarışma. Âşıklar bu harfleri söylediklerinde yenilmeleri için dudaklarının arasına bir iğne yerleştirirler ki dudak değmez terimi buradan gelmektedir.
Dur (al.): Majör.
Durak : 1. Bir ezgi bütününün karar verdiği ses. Tonik, eksen ses. Karar perdesi. Bkz. Karar 2. Klâsik Türk müziğinde sözlü, dinî form. Yaratanı öven, kaside tarzında yazılmış şiirlerin Durak Evferi usûlüyle bestelenmesi sonucunda meydana getirilmiştir.
Duration (ing.): Bir yapıtın uzunluğu. Süre.
Durgu : Durak noktası. Kadans, karar. Uzatkı. Bir eserde ses hareketinin bir süre askıya alınmasını gösteren işaret. Uzatma anlamındadır.
Duruş : Pozisyon; Yatım.
Dutar (=Dütar) : Asya Türkleri arasında kullanılan iki telli, uzun saplı elle ve mızrapla çalınan bir halk çalgısı.
Duvaz (Duvaz İmam) : Alevi-Bektaşî inanç sisteminde, konu itibariyle içinde 12 İmam'ın isimlerinin geçtiği çoğunlukla koşma biçimindeki şiir türü. Duvaz imamlar her yörenin kendine özgü müzik geleneğinin bir parçası olan ezgi kalıplarıyla icrâ edilirler.
Duygu: 1-Duygusal bir ifade ile. Sentimento (it.).2-Dıştan gelen duyum ve uyarımların hoşa gidip gitmemesi doğrultusunda edinilen izlenim.
Duygun nota : Majör ve minör her iki modun dizilerinde yedinciye duygun nota veya çekilimli nota denir. Tonikanın bir diatonik alt tarafında bulunur. Çekilimli nota. Yedinci kayan nota.
Duygusal aksan : Müziğin ifadesinde etkili olması bakımından seslendirilmesi gereken notalara verilen özel aksanlar.
Duyum: Kişinin duyu yolları ile edindiği izlenim
Dübeyt : Kuzey Anadolu âşık müziği ve edebiyatında bir şiir ve müzik biçimi.
Düblek : Bkz. Dümbelek.
Düdük : Türk halk müziğinde kullanılan 6 veya 7 perde deliği olan üflemeli bir çalgı. Küçük boy kavallara da bu isim verilir. Daha çok söğüt ağacının dallarından çocuklar tarafından oyuncak olarak yapılır ve çalınır. Ağaçtan oyularak yapılan düdükler varsa da bunlara Dilli Düdük ya da Kaval denilir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâmesi'nde belirttiği üzere 17. yüzyılda İstanbul da pek çok icrâcısı ve çeşidi mevcuttur. Kaba düdük, Yelli düdük, Arabî düdük, Çığırtma düdüğü, Macar düdüğü, Mehter düdüğü, Mızmız (Mizmar) düdüğü, Dangilü düdüğü ve Tulum düdüğü bunlardan tespit edilmiş olanlarıdır. Günümüzde halk arasında özellikle çocuklar arasında yaygın bir çalgıdır.
Düet: İki partisi de birbirine eşit olan ve iki yorumcu tarafından çalınan veya söylenen müzik. İkili. Duett (al.).
Dügâh : 1. Orta sekizlideki la sesine verilen isim. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik makam. Dügâh (la) sesi üzerindeki Sabâ makamı dizisine yegâh (re) sesi üzerine aktarılmış Nev'eser makamı dizisinin bir kısmının eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir.
Düğün havası : Anadolu'nun çeşitli yörelerinde düğün, kına, nişan vb. eğlencelerde çalınan çoğu oyun havası niteliğindeki ezgilerin tümüne verilen isim.
Düm : 1. Klâsik Türk müziğinde usûlün kuvvetli zamanını belirtmek için kullanılan ses taklitli hece. 2. Davul, darbuka, kudüm vd. gibi çalgıların kuvvetli vurgusunun yapıldığı yüzü, kısmı.
Dümbelek : Darbuka benzeri vurmalı çalgının halk ağzındaki ismi. Çoğunlukla toprağın darbuka formuna getirilmesi suretiyle yapılan ve ağız kısmına deri gerilerek oluşturulan çalgı.
Düşme : 1. Bir çalgının düzeninin normal akordundan kendi kendine pestliğe kayması, düşmesi. 2. İcra sırasında farkına varılmadan sesin kayması/düşmesi.
Düşünce: Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, mülahaza, ide, idea.
Düvaz-İmam : Bkz. Duvaz.
Düyek : Türk müziğinde kullanılan 9 süreli küçük usûl. İki adet Sofyân usûlünün birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. 8/8'lik mertebesi büyük ve küçük hemen hemen her formda, 8/4'lük mertebesi ise peşrev, beste, şarkı ve ilâhî gibi formlarda kullanılmıştır.
Düz : 1. 2 ve 4 süreli usûller ve bunların ritim kalıplarını ifade eden terim. 2. Tek bölümlü Halay, Bar türü oyunlara verilen isim.
Düzen : Akord. Telli çalgılarda -özellikle de bağlamalarda- tel gruplarının birbirleriyle ilişkilendirilerek uyumlu hale getirilmesi.
Düzendışılık : Seslerin armoni kurallarına aykırı olması. Disharmoni veya Dissonanz da denilir.
Düzenleme : 1. Bir ezgiyi asıl halinden (orijinalinden) farklı ya da daha çeşitli bir çalgı grubuna göre düzenlemek. Aranjman 2. Bir ezgiyi, başka bir müzik türüne uygulayarak yeniden inşa etmek.
Düzenlemek (=Düzen vermek) : Çalgıyı akort etmek, telleri birbirleriyle uyumlu hale getirmek.
Düzenleyici : 1. Mesleği çalgıları akord etmek olan kişi. Akordör. 2. Bir ezgiyi düzenleyen kişi, Aranjör. Düzenlemeci de denir.
Düzüm : Türk müziğinde usûlleri meydana getiren, kuvvetli ve zayıf olmak üzere çeşitli vuruşların sıralanmasıyla oluşan bir nevi vuruş grubu veya usûl parçasına verilen isim.
E
E : Mi sesini simgeleyen harf. Do major dizisinin üçüncü derecesi.
Ece : Acele, çabuk, hızlı.
Edâ : Tavır, hâl, davranış biçimi.
Edvâr :Türkçe, Farsça ve Arapça müzik nazariyatı (teorisi) kitaplarına verilen isim. Kelime Arapça "devr" kelimesinin çoğul hâli olup, müzik nazariyatındaki ses, makam ve usûlün ekoller boyunca süregelmiş olan dairesel anlatımını temsil etmektedir.
Egit : Bkz. Hegit.
Eğin Ağzı : Erzincan'ın Kemaliye/Eğin ilçesine ait müzikal söyleyiş biçimi. Bu terim daha çok bu yörenin uzun havalarının seslendirilmesi sırasında kullanılır.
Eğitim: kişilerin gerekli bilgi, beceri ve anlayışlar elde etmelerine ve kişiliklerini geliştirmelerine, doğrudan veya dolaylı yardım etme.
Eğitmen : Eğitim işini yapan kişi.
Eğri : Türk müziğinde kullanılmış mızraplı ve telli bir çalgı.
Ek Çizgi : Üzerlerine notaların yazıldığı, porte ya da dizek ismi verilen ve beş çizgiden oluşan satırlara sığan notalardan daha pest ve daha tiz sesleri temsil eden notaların yazılabilmesi için eklenen çizgiler. Genellikle alttan ve üstten beş ek çizgi kullanılır ancak ek çizgilerin sayısı sınırlı değildir.
Ekbelirtmek (=Kesikletmek /Artikülasyon ) : Ses veya çalgı ile icrâ sırasında bir eserde yazılı olan tüm notaları/sesleri ya da bazılarını kesin ve tane tane çıkartmaktır.
Eklemli : Artiküle. Eklenik, eklentili, mafsallı.
Ekol : 1. Okul. Metodolojileri, amaçları, eğitilme sistemleri ortak olan, verdikleri ürünlerle de ortak bir amaca hizmet ederek müzik dilinde veya araştırmacılığında kendilerine has bir üslûp oluşturmuş, yeni bir çığır açmış, sanatçılar ya da müzik araştırmacıları grubu. 2. Akademi, konservatuar ya da müzik yüksek okullarına verilen isim.
Eksen (=Durak) : Bir ezginin karar perdesi veya durak sesi. Genellikle dizilerin karar sesi, durak perdesi anlamlarında kullanılır.
Eksen Akoru : Majör sistemdeki bir dizinin 1. derecesinin üzerine kurulmuş akor. Armoni biliminde "temel akor" olarak nitelendirilen eksen akoru, bir eserin biçimsel yapısında temel işlevi üstlenir. Bu akora aynı zamanda tonik akoru da denir.
Eksen Çatkısı : "Tonal işlev" anlamına gelen bir armoni terimi.
Eksen Değişimi : Geçki ya da modülasyon. Bir müzik eserinin ilerleme sürecinde eksen notasının (perdesinin, sesinin) değişmesi ve bir geçki yapılması.
Eksenlilik (=Tonalite) : Müziğin bir ton algısı/sistemi içerisinde kurgulanması.
Eksensiz : Atonal. Müziğin ton dışında kurgulanmış olması.
Eksensizlik : Atonalite.
Eksik (=Eksilmiş) : Bir tam ya da yarım (büyük ya da küçük) aralığın bünyesinden yarım perdenin çıkartılması ile oluşan aralık ya da akor.
Eksik durgu : Yarım durgu, yarım kadans.
Ekspresyonizm: Anlatımcılık. Dışavurumculuk. Expressionnisme (fr.).
El Aşırtmak : Saplı çalgılarda sol el parmaklarını eşiğe doğru sürüp geri almak ve bu gidiş gelişleri devamlı yaparak teller üzerinde dolaşmak, gezinmek.
Elçin : Klavye, perdelik.
Eldeki Makam : Klâsik Türk müziğinde geçki esnasında gidilen makamdan önceki makama verilen isim.
Eldışı : Egzotik müzik. Memleket dışı anlamına gelir. Avrupa'nın dışında kalan ülkelerin ezgileri için kullanılan terim. Bkz. Etnomüzikoloji.
Elegia (it.): Ağıt. Eleji. Hüzünlü şiir. Ağıtsal şarkı.
Elemli : Mahzun ve kederli bir ifade ile. Luttuoso (it.).
Eleştiri (=Tenkid/Kritik) : Bir eserin ve onu meydana getiren kişi, kurum ya da ekolün başarılı ve başarısız yönlerini çoğu zaman yazarak ya da sözle değerlendirmek.
Elezber : Elazığ ve Urfa dolaylarının eski bir halk makamı ve bu makamda söylenen uzun hava. Elezber daha çok Uşşak, Hüseyni, Gerdaniye makamlarının seyir karakterini bünyesinde taşımaktadır.
Elifbâ Notası : Bkz. Ebcet Notası.
Elvâh : Klâsik Türk müziğinde, Abdülkâdir Merâgî'nin icat ettiği, mâdenî plakalardan oluşan bir çalgı.
Empromptü: “içe doğan” anlamında, tek bölümlü fantezi karakterinde çalgısal parça. Impromptue (fr.).
En ince (=Üst ince) : İnce ses bölgesinin bir oktav daha tizi.
Enerjik : Enerjik, dinamik bir ifade ile icrâ. Energico (it.).
Engin Hava : Daha çok bir oktavlık ses sahasında seyreden ezgiler için kullanılan terim. Bir oktavı geçen ve tiz sesleri de kapsayan ezgilere yüksek hava adı verilmektedir ki, sesin seviyesini bu terimlerle belirlenmesi halk etimolojisi bakımından son derece önemli bir veridir. Engin hava adıyla anılan ezgiler kına türküleri, bazı ağıtlar, deyişler vb. ezgi türleridir.
Enharmonic (ing.): Sesteş. Örneğin fa diyezle sol bemol aynı sestir. Ancak gam dizisinin akışına göre ayrı adlar taşırlar.
Ensemble (fran.) Beraberlik, topluluk.
Enstrüman :Çalgı
Enstrümantal : Çalgısal
Enstrümantasyon: 1. Çalgılama. Armonili bir yapıtın partilerinin orkestra içindeki çalgılara göre dağıtılması. 2. Çalgıbilim. Ins trumentation (ing.).
Enterval: İki ses arasındaki yükseklik farkı. Aralık. Interval (ing.).
Entonasyon: Doğru tonlama. Ses yüksekliğinin ve derecelerinin uyumlu denetimiyle tam sesi verebilme. Intonation (fr.).
Envansiyon: Buluş anlamında 2 ya da 3 sesli kısa çalgısal parça. Invention (fr.).
Epik Tiyatro: Yanılsamacı tiyatronun seyirciyi sahnedeki karakter ve olaya özdeşleştiren duygusal yaşantısı karşısına,maddeci diyalektiğin tarih bakışı açısını sağlayan ve seyirciyi gözlemde bulunan bir üçüncü kişi durumuna getirerek onun usçul yönelişte karar vermesini sağlayan tiyatro anlayışı.
Epik: Destansı anlatım. Epique (fr.).
Epilogue (fr.): Sonsöz.
Eril tema : Klasik dönemde gelişimini sürdüren sonat formunda yer alan iki müzikal temadan ilki. Genellikle canlı, hareketli tempoda olmakla birlikte güçlü bir karakter taşır.
Erkek Ağzı : Konu ve söyleyiş biçimi itibarıyla erkeklerin karakterini yansıtan ezgi türlerinin genel adı. Koçaklamalar, yiğitlemeler, bazı müstehcen türküler,erkek karakterini yansıttıkları için erkek ağzı alarak bilinir. Hâl böyle olmakla birlikte erkek ve kadın ağzı türkülerde tema çoğu kez birbirine karışmış olarak karşımıza çıkar; ama erkeğin ve kadının ezgisel söyleyiş tarzı (üslûbu) daima farklılık gösterir.
Erken almak : Bir sesi sabit zamanından önce, ya da, düğümlenecek bir akorun bir veya birden fazla notalarını çözümden önce duyurmak. Bir akorun duyurulmasından önce o akorun içindeki bir ya da birkaç sesin önceden duyurulması. Eralırlık, Antisipasyon, Ergirerlik.
Eroica (it.): Kahramanca, saygın biçemde.
Erzurum Ağzı : Erzurum ilinin şehir merkezine ait şive karakteri ile müzikal söyleyiş biçimini ifade eden terim. Seste esneterek söylemek ve bolca senkoplar yapmak Erzurum ağzının temel karakteridir.
Erzurum Divanisi : Kuzey Doğu Anadolu âşıkları arasında yaygın olarak kullanılan bir ezgi kalıbı ve bu ezgi kalıbıyla söylenen ağır karakterli divan türü.
Es : 1. Sus, sükût. Melodinin içinde susulması gereken yerleri gösteren sağır işaretlerin her çeşidine verilen isim. 2. Almanca'da mi bemol.
Esentilik : Tonalite, eksen sistemi.
Esinti : Bazen tek bir çalgı için bazen ise bir okrestra için, serbest bir teknik ile, belirli kompozisyon kalıplarına bağlı kalmaksızın o çalgının/ya da orkestranın müzikal hünerlerini sergilemek amacı ile yazılmış olan eserler. Esintiler çoğu zaman belirli bir ülkenin ya da yörenin müzikal karakterinden ilham alınarak yazılır ve o bölgeye ithaf edilirler. Cumhuriyet sonrası Türk bestecileri de bu türde eserler vermişlerdir. Cappriccio. Örn: Ferit Tüzün'ün Türk Cappriccio'su (1956).
Esnetmek : Bir sesi söylerken gücünü gitgide artırıp sonra tekrar söndürmeye o sesi esnetmek denilir. Çalgı icrâsında ise bir perdenin koma seslerinde tize veya peste doğru sesi çekmeye sesi esnetmek denilir.
Estampie (fr.): Troubadour’ların buluşu olan, danslara eşlikçi, ilk çalgısal müzik biçimi.
Estetik : (Yunan'ca esthetique) 1.güzellik duyusuyla ilgili olan 2. Sanatsal yaratının genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu.
Estetik denge: Sanatsal denge.
Eş : Aynı donanımı taşıyan majör ve minör iki makamın birbirlerine göre durumuna verilen isim.
Eşik (=Köprü) : Telli çalgılarda üzerinden veya içinden tellerin geçtiği, sapın yada göğüsün üzerindeki kısım. Diklemesine durup üzerinden teller geçtiği için eşik ismi verilmiştir. Chevalet (fra.).
Eşit : 1. Müzikte -nota ya da es gibi- süre değeri taşıyan birimlerin eşitliği. Bir nota ile onun muadili olan es arasında olan süre eşitliği. 2. Sırf kadın ya da sırf erkek seslerinden oluşan koro.
Eşit düzenlilik : Batı müziği sisteminde bir sekizlinin on iki eşit parçaya bölünmesi ile oluşturulmuş düzene tampere sistem, yedirimli sistem ya da eşit düzenli sistem denilir.
Eşit temperaman: Bir oktavı 12 eşit yarım tona ayırarak akort etme yöntemi. Equal temperament (ing.).
Eşlik (=Refâkat) : Bir bestenin solist için yazılmış esas partisinin yanı sıra, solisti (sesi ya da çalgıyı) destekleyen diğer partilere eşlik ismi verilir. Eşlik, çalgı ya da sesle yapılabilir. Akompanyiman.
Eşlik (fran. Accompagnement): İnsan sesi ya da tek çalgı için yazılmış yapıtlarda, başlıca ses yada seslere yardımcı durumda olan çalgı bölümü.
Eşlikçi : Refakatçi, akompanyatör. Soliste (ses ya da çalgı) eşlik etmekte olan çalgıyı çalan müzisyen veya ikinci sesi yapan kişi ya da grup.
Eşselen : İsimleri başka, sesleri aynı olan notalara verilen isim.
Eşzamanlı Sahne: İlk kez Orta Cağ'ın dinsel oyunlarıyla ortaya cıkan ,seyirciye göre solda cennet,sağda cehennem olmak üzere,bu iki kavram arasındaki yerleri (kilise,tapınak,ermişlerin yeri vb.) aynı oyun alanı uzerinde,yerleşik biçimde kapsayan sahne türü.
Etem : Zurnanın uç kısmındaki metal parça.
Ethos (yun.): Eski yunan’da ses olayıyla insan ruhu arasındaki ilişkiyi inceleyen kuram.
Etnomüzikoloji : Müziği sosyal bilimlerin yöntem ve kavramlarıyla ele alıp daha çok kültür bağlamında inceleyen bilim dalı. On dokuzuncu yüzyılda Karşılaştırmalı müzikoloji adıyla varlığını sürdüren bu alan yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren etnomüzikoloji adıyla ve bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkmıştır. Müzikolojinin tarihe yakın durmasına karşın etnomüzikoloji yöntem olarak başta antropoloji olmak üzere diğer sosyal bilim disiplinleriyle ilişkilidir.
Etude (fran.): Çalışma yada terim parçası. Bu amaçla yazılmış pek çok parça, anlatımla ilgili bağımsızlıkları yönünden, başlı başına birer sanat yapıtı değeri taşımaktadır. Örnek: chopin veya debussy’nin piyano “étude”leri.
Euphony (ing.): kulağa hoş gelen. Huzurlu sesler. Euphonos (yun.).
Evc (=Eviç) : 1. Klâsik Türk müziğinde segah dörtlüsünün ırak sesi üzerine aktarılıp bir tam dörtlü oluşturacak şekilde dizilmesinden oluşan kalıp dizi." Klâsik Türk müziğinde tiz sekizlideki bakiye dizeyli fa veya koma bemollü sol sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik makam. Dügâh (la) sesi üzerindeki Uşşak makamı dizisine ırâk (bakiye diyezi almış fa) sesi üzerinde bir Segâh dörtlüsünün eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Bazı teorisyenlere göre Irak makamının (Bkz. Irâk) inici çeşidi olarak tanımlanmıştır. İnici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi ırâk, güçlü sesleri eviç (bakiye diyezi almış fa) ve dügâh (la)tır. Asma kararları nîm hicâz (bakiye diyezi almış do) sesi üzerine aktarılmış Hicâz ve nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Bûselik çeşnileri ile Uşşak makamının asma kararlarıdır (Bkz. Uşşak).
Eviç : Bkz. Evc
Evsat : Klâsik Türk müziğinde kullanılan 26 süreli büyük usûl. Türk Aksağı, iki adet Sofyân, Türk Aksağı ve yeniden iki adet Sofyân usûlünün birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. İlâhî, beste, şarkı ve peşrev gibi formlarda kullanılmıştır.
Ezân : İslâm dinîne mensup toplulukların ve toplumların müziklerinde sözlü, dinî from. Müslümanları namaza çağırmak için günün belirli saatlerinde (camiden dışarıya sesin ulaşacağı şekilde) çeşitli makamlarda, belirli bir usûle bağlı kalmadan irticâli okunan bir dinî müzik türüdür. Bununla beraber bestelenmiş ezanlar da mevcuttur.
Ezgi : 1. Melodi, nağme. 2. Anadolu'nun pek çok yöresinde rastlanan melodi, hava, makam ve bunların tümünü kapsayan müzik anlamına gelen terim. Terimin bazı yörelerde: Ezgü, Özgü biçimlerinde de kullanımına rastlıyoruz. Geniş mânâda müziği ifade eden bu terimden türetilen çok sayıda birleşik kelime bulunmaktadır. Ezgilendirmek, Ezgilemek, Ezgi Ağzı, Ezgi Düzeni, Ezgi Sırası, Ezgi biçimi vd. Bunların arasında en çok kullanılanlarında birisi Ezgilemek terimidir.
Ezgi yürüyüşü : Melodinin seyri.
Ezgilemek (=Bestelemek) : Mevcut bir şiiri daha önce bilinen bir ezgiye uyarlamak veya yeni bir ezgi üretmek.
F : Fa sesini simgeleyen harf. Do major dizisinin dördüncü derecesi.
Fade in (ing.): Kayıtta azaltılmış sesin giderek yükseltilip normal düzeye getirilmesi.
Fade out (ing.): Kayıtta sesin giderek azaltılması.
Fâhte : Klâsik Türk müziğinde kullanılan 20 süreli büyük usûl. Sofyân, iki adet Yürük Semâî ve yeniden Sofyân usûllerinin birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. Peşrev, ilâhî ve beste gibi formlarda kullanılmıştır.
Fallop spot : Önemli bir olgu veya soloyu daha belirgen hale getirmek için kullanılan spot.
Falsetto (it.): erkek sesini kadın sesine benzer kılarak gülünçlü efekt elde etmek.
Falso : İt.Yanlış, hatalı ses çıkartış, ya da yanlış çalış. Falso terimi, müziğin doğru icrâ edilmediğini, hatalı olduğunu ifade eder.
Fandango (isp.): Üç zamanlı, canlı, gitar ve kastanyet eşliğiyle oynanan ispanyol dansı.
Fanfar (=Muzıka) : Sadece üflemeli çalgılardan oluşan askerî ya da sivil müzik topluluğu, grup.
Fantezi : 1. Belirli kalıplara bağlı kalmaksızın serbest bir üslûpta yazılmış müzik eseri. 2. Son yüzyıl içerisinde bazı Türk müziği eserleri içinde serbest tarzda bestelenmiş olan şarkı formlarını da ifade eden terim. Klasik şarkı formlarının kurallarına uymadan kolay akılda kalan sözler ve basit melodi kalıpları ile bestelenen, dönemin popüler müziği olarak da adlandırılan bir müzik tarzıdır.
Fanyol : Askeri bandolarda bakır üflemeli tenor ya da bariton çalgılara verilen isim. Bunları çalan müzisyenlere ise fanyolcu denilir.
Farfara : Heyecanlı, telaşlı, kabına sığmaz bir biçimde. Oyun havalarının icrâsı sırasında yapılan heyecanlı veya telaşlı davranışlar için kullanılan bir terim.
Farsak : Farsaklar'ın (Varsaklar'ın) söyledikleri uzun havalara verilen isim. Çoğu kez 8'li hece ölçüsüyle söylenir. Ritmik kalıplar içinde düzenlenmiş Varsaklar da vardır. Varsak Aşireti'nin Güney Anadolu şivesinde söylenme biçimi Farsak şeklindedir. Bkz. Varsağı.
Fasıl : Klâsik Türk müziğinde ağır tempodan yürük (hızlı) tempoya doğru bir çıkış gösteren, farklı formlardaki eserlerin ard arda icrâ edilmesiyle oluşan bir çeşit konser. Klâsik fasılda formlar Taksîm, Peşrev, Kâr, Birinci Beste, İkinci Beste, Ağır Semâî, Yürük Semâî, Saz Semâîsi şeklinde sıralanırken, günümüzdeki fasıllarda çoğu kez Kâr, Beste, Ağır Semâî ve Yürük Semâî şeklinde sıralanmaktadır. Kimi zaman fasılın sonuna Köçekçe, Saz Semâîsi yerine, Oyun Havası, Longa, Sirto formunda eserler de getirildiği görülür.
Fasıl heyeti : Klâsik Türk müziğinde fasıl çalan topluluğa verilen isim. Bkz. Fasıl.
Fâsıla : Bkz. Aralık.
Fastoso (it.): Görkemli.
Fazla (=Ziyâde/Koma) : Bkz. Koma.
Fenebre (ital.): yaslı. Marcia funebre: Cenaze marşı.
Ferahi düzeni : Bozuk düzen veya Kara Düzen adı verilen bağlama düzeninin Uşşak yöresinde bilinen ismi. Bkz. Bozuk Düzeni.
Fırıttım havası : Çankırı dolaylarında oyun oynanıp içki içilen eğlencelerde çalınan ve söylenen oyun havalarına verilen isim.
Fırlak : Makama veya herhangi bir diziye yabancı ses.
Fidayda : Ankara dolaylarının ünlü oyun havalarından birinin ismi; aslı Hüdayda olmakla birlikte bu isimle de bilinir.
Fidayda düzeni : Ankara yöresi sazcılarının kullandıkları düzenlerden biri. Alt tel la, orta tel re, üst tel fa diyez seslerine akortlanır.
Fifre : Üflemeli bir çalgı. İlk şekli incelendiğinde düdük ve çığırtma gibi çalgılarla karıştırılması mümkün olan ve kısmen blok flüte benzeyen bu çalgının ses bölgesi, piccolo (küçük flüt)dan da farklıdır. Askerî kıtalarda yürüyüş sırasında sıkça kullanılmıştır.
Figür : Bir dansı veya oyunu oluşturan ölçülü adımlarla beliren zincirleme hareketlerden her biri.
Figürlü bas : Rakamlarla şifrelenmiş armonik eşlik partileri.
Filarmoni : Sonsuz müzik aşkı.
Filarmonik :Bu tâbir ilk kullanılmaya başlandığında amatör müzikseverleri tanımlamaktayken sonradan anlamı çok geniş bir sahayı kapsar hale gelmiştir. Günümüzde dünyanın dört bir yanındaki müzik dernek, vakıf ve kuruluşlarına, profesyonel orkestra kurumlarına da "filarmoni" kelimesini içeren isimler verilebilmektedir.
Fîlcan : Türk müziğinde kullanılmış olan çalgı. Bazı teorisyenlere göre Abdülkâdir Merâgî'nin icâd ettiği "kâsât" ile aynı çalgıdır.
Finale (ital.): Konçerto, senfoni, opera gibi uzun, ya da çok bölümlü bir bestenin son bölümü.
Fin-de-siècle (fr.): Çağ sonu (duyarlılığı).
Fingil : Trabzon yöresi oyun ezgilerinden biri. Erkeklerin omuzlarını titretmelerinden bu ismi aldığı tahmin edilmektedir. "Fingildemek" : omuz titretmek anlamında kullanılmaktadır.
Fiziksel denge: Maddelerin iç yapısı değişmeden fiziksel halleri (katı,sıvı,gaz) arasında belirli şartlarda kurulan dengeye denir.Bakışık (simetrik) ve bakışıksız (asimetrik) olmak üzere iki çeşittir.
Flat : İşlem yapılmamış,ham.
Fluxus (alm.): akmak. Değişik sanat akımlarının birbirine akışı.
Focoso (it.) : İhtiraslı.
Folia (port.): çılgınlık. Portekiz’e ait geleneksel bir dans şarkısı.
Folklor: (fr. Folklore) Halk Bilimi.
Fon : Sahnenin arkasında yer alan perde,dekor veya dansçıların oluşturduğu resim.
Fonograf : Sesi kaydeden ve yaptığı kaydı duyuran cihaz. Gramofon, ses yazan. 1877 yılında Charles Cros tarafından icâd edilmiş, 1878 yılında Thomas Edison tarafından geliştirilerek ilk kez kullanılmıştır.
Fonogram : Fonograf tarafından zaptedilmiş ve gerektikçe tekrar dinlenilmesi için korunma altına alınabilmiş ses belgesi, metin ya da müzik eseri kayıtları.
Forlana: İtalyan dansı.
Form: Bir şeyin istenilen veya olması gereken durumu, biçim , şekil.
Forte (it.): Güçlü gürlükte çalınması öngörülen.
Frandole (fran.): fransız halk dansı
Frekans : ing. Frequency bir salınımın, titreşimin veya devirli hareketin birim zamandaki tam salınım sayısı. Periyodik hareketin oluş çabukluğunu gösterir ve birimi s-1'dir.
Frottola (it.): Dört sesli, yalnız üstteki partisi şarkılı, madrigal benzeri bir 15. Yüzyıl müzik biçimi.
Fuga (lat. Fransızca: fugue): Kontrapunta yazısı biçimlerinden biri. Tema (yada, başka bir deyişle konu) bir seste sunulur ve sonra öbür seste birbiri ardından benzetiş yoluyla konuyu izler. “fuga” sözcüğü latince’de “kaçmak” anlamına gelir. Nitekim fuga’da seslerin birbiri ardına sıralanması kovalamayı andırmaktadır.
Funebre (it.): yaslı. Cenaze müziği.
Fuoco, con (it.): Ateşli yorumlama.
Furiant: Çabuk tempoda bir bohemya dansı.
Furioso (it.): Öfkeli yorumlama.
Füg: Kontrpuan tekniğine dayalı bir besteleme biçimi. Ana temanın veya kılavuz fikrin taklit yoluyla geliştirilmesi sonucunda biçimlenir. Fugue (fr.)
Füze /fişek : İnici veya çıkıcı bir hareketle, kaydırma tekniği ile bir çırpıda çalınan notalar.
G
G : Sol sesini simgeleyen harf. Do major dizisinin beşinci derecesi.
Gain : Bir devredeki çıkış sinyalinin giriş sinyaline oranını ifade eden yükseltim ölçüsü.
Gakgili (=Gakgirli) : Isparta dolaylarında kıvrak oynanan zeybek havalarına bu isim verilmektedir. Teke yöresinin kendine özgü ezgi ve oyun karakterinin tüm ayrıntılarını içeren bu ezgiler daha çok kadınlar arasındaki eğlencelerde çalınıp söylenmektedir ki leğen, tencere, tepsi gibi mutfak eşyalarının ritim aleti olarak kullanılması ile icrâ edilir. Gakkili havalarının usûl karakteri 2+3+2+2 biçimindedir.
Gala : Daha çok opera için kullanılan,protokolün çağrıldığı ve resmi giysi ile gidilmesi zorunlu gösteri gecesi
Galant(e) (fr.): Kibarca. Kibarlıkla.
Galata : 1. Gaziantep dolaylarının ağır oyun havalarından birine verilen isim. 2. Şanlıurfa dolaylarının hoyrat tarzı uzun havalarından birine verilen isim.
Galop (fr.): 19. Yüzyıl balo salonlarının danslarından biri. Sözcük anlamı: Atın dört nala koşması. (it: galoppo.)
Gam: Dizi. Diyatonik ve kromatik olarak ikiye ayrılır. Gamme (fr.).
Garb Müziği : Batı Müziği. Aslında Avrupa merkezli bir müzik olmasına rağmen Amerikan müziği için de bu tâbir kullanılmıştır.
Garip : İsmini Âşık Garip'ten alan bir halk müziği makamı. Çoğunlukla uzun hava tarzında okunan bu ezgiler, yörelere göre değişen tavırlarda karşımıza çıkmaktadır. Nadiren kırık hava tarzındaki ritmik kalıplı ezgilerle de icrâ edilebilirler. Garip adıyla anılan bu ezgiler yörelere ve içerdiği konulara göre de bazı farklı isimlerle anılabilir. Örneğin: Kesik Garip, Ova Garibi, Engin Garip, Ağır Garip, Garibin Urum'a Gidişi v.d..
Garip havası : Gurbet Havası adıyla bilinen Teke Yöresi uzun havalarına Muğla Milas dolaylarında verilen isim.
Gaval : Azerbaycan ve Türkiye'nin Kars dolaylarında Tef'e verilen isim. Zilli ve zilsiz olarak iki tipi vardır.
Gavotte (fr.): Bir fransız dansı.
Gayda : 1. Halk arasında ezgi, hava, makam anlamlarında kullanılan terim. Hafif gayda, Ağır gayda gibi hız terimleriyle kullanılabildiği gibi, Mehmet'in gaydası, Emine'nin gaydası gibi şahıs isimleriyle de kullanılmaktadır. Tamamı ezgi kalıbı anlamına gelir. Bkz. Kaide. 2. Trakya ve çevresinde tuluma benzeyen bir prensiple çalınan havalı bir halk çalgısı. İskoçların gaydası ile büyük benzerlik gösterir.
Gazel : Türk müziğinde bir form. Gazel formunda yazılmış bir edebî şiirin ya da kimi zaman başka formlarda yazılmış edebî şiirlerin birkaç mısrasının ya da tamamının, belirli bir makam çerçevesinde, fakat serbest bir usûl anlayışında insan sesi ile irticâli bir şekilde icrâ edilmesiyle meydana gelir. Daha sâde bir ifade ile taksîm formunun (Bkz. Taksîm) insan sesiyle ve söz ilave edilerek yapılan çeşididir. Gâzel başlı başına bir form olarak seslendirilebileceği gibi, şarkıların meyânından sonra ya da meyân kısmında da seslendirilebilir. Ayrıca güfteye çoğunlukla "Of", "Aman", "Medet", "Ey" gibi ünlem ifâdesi olan kelimeler ilâve edilir.
Gecikir tarzda : Ağır ve geciktirecek nitelikte. Tardo (it.).
Gecikme (=Gecikim) : Sonra gelen düzende uzamakla beraber onun bünyesine yabacı olan, neticede o düzenin kendi notasını geciktiren bir notadır.
Geçici Geçki : Bkz. Süreksiz Geçki.
Geçici Karar : Bkz. Asma Durgu.
Geçik : Pasaj. Bir müzik eserinde iki bölüm ya da tema arasında geçişi sağlayan kesit.
Geçiş notaları : İki esas nota arasına konan küçük notalardır ki bunlar değerlerini kendilerinden önce yer alan esas notadan alırlar.
Geçki : 1. Bir müzik eserinin içerisinde yapılan ton/makam ya da mod değişikliği. Böylelikle müziğin akışı içerisinde eksen sesi de değiştirilmiş olur. Modülasyon. 2. Klâsik Türk müziği icrâsında bir makam içerisinde seyir ederken başka bir makama geçmeye verilen isim. Geçki esnasında gidilen makamda kısa süre kalınıyor ve tekrar önceki, esas makama dönülüyorsa "süreksiz geçki"; tekrar önceki makama dönülmüyor ve yeni geçilen makamda kalınıyorsa "sürekli geçki" yapılmış olunur. Geçki benzer makamlar arasında olabileceği gibi, birbirinden farklı makamlar arasında da yapılabilmektedir.
Gelenek : (anane)Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlık, bilgi ve davranışlar.
Geleneksel: Geleneğe ait.
Gelin Ağlatma Havası : Düğün ve bilhassa kına gecelerinde gelinin babasının evinden ayrılışını konu edinen içli, acıklı ezgiler.
Gelin Götürme havası : Gelinin babasının evinden kocasının evine götürülmesi sırasında at üzerinde veya arabada iken, davul-zurnanın çaldığı ezgiler. Yörelere göre değişik ezgi kalıpları ile karşımıza çıkan bu ezgiler, Gelin ata bindirme havası, Gelin çıkarma havası, gibi isimlerle de anılmaktadır. Ayrıca, Cezayir, Sivastopol, Ey Gaziler gibi ezgiler genellikle Gelin götürme havası olarak çalınmaktadır.
Gelin Okşaması : Gelinin eline ve ayaklarına kına yakılırken onun üstün ve iyi vasıflarını dile getiren türküler.
Geliştirim : İşlenme, artarak çoğalma. Bir müzik eserinde temanın "serim"inin ardından başlayan geliştirim kesitinde, bu tema işlenir, geliştirilir.
Genişleterek : Yaydırarak, genişleterek seslendirmek ya da icrâ etmek. Languendo (it.).
Genişlik : İnsan ve çalgıların kalından inceye çıkartabildikleri ses aralığı. Bu aralığın en pest ve en tiz noktalarına ise kalın veya ince "genişlik haddi" denilir.
Gerdâniye : 1. Klâsik Türk müziğinde tiz sekizlideki sol sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik makam. Rast (sol) sesi üzerindeki (yerinde) Rast makamı dizisine, dügâh (la) sesi üzerindeki (yerinde) Hüseynî makamı dizisinin eklenmesiyle meydana getirilmiştir. İnici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi gerdâniye (sol) ve nevâ (re)dır. Asma kararları, gerdâniye (sol) sesi üzerine aktarılmış Bûselik, muhayyer (la) sesi üzerine aktarılmış Uşşak, nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Rast ve Bûselik, çargâh (do) sesi üzerinde Çargâh ve Pençgâh ile rast (sol) sesi üzerinde Rast çeşnileri ile segâh (koma bemolü almış si) sesi üzerinde Eksik veya Tam Ferahnâk beşlisi, Segâh üçlüsü ve hüseynî (mi), segâh ve rast sesleridir.
Geriş : Keman çalışta serçe parmağını kendi notasından daha ileri notaya gerdirerek açış. Gerim. Ekstensiyon.
Gesang (alm.): Şarkı.
Gevende (=Gevande/Gevender) : Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin dolaylarında davul-zurna veya diğer müzik çalgılarıyla müzik yapan yerel müzisyenlere verilen isim.
Gevherî : 1. Orta Anadolu dolaylarının ünlü ezgilerinden "Çiçekdağı" ezgisinin Ankara dolaylarındaki özel ismi. 2. Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak kullanılan bir âşık makamı. 3. Âşık Gevheri'nin deyişleri ile söylenen bir halk makamı. Gevheri makamı veya Gevheri ayağı da denir.
Gezek : Bursa, Uşak, Afyon, Isparta ve çevrelerinde yapılan müzikli danslı halk eğlencesi.
Gezinme (=Gezinti) : Bir ezgi bütününün sesleri etrafında yapılan çalgısal pasajlara verilen genel isim. Bu ezgiler çoğu kez serbest tartımlı olmakla birlikte belli bir usûl çerçevesinde oluşturulmuş örneklerine de rastlamak mümkündür.
Gezinti : Bir çeşit taksim Bkz. Taksîm.
Gıcek (=Gicek, Gijek,Gıycak) : Türk dünyasının pek çok bölgesinde kullanılan ve çeşitli ebat ve yapıda karşımıza çıkan yaylı çalgıların genel ismi. Orta Asya kökenli olduğu kesin olan bu çalgı, şekil itibariyle kabak kemaneye benzer. Tahtadan oyulmuş bir gövdeye iki adet telin gerilmesiyle meydana getirilmiştir.
Gırnata : Klarnetin halk ağzında söylenme biçimi.
Gider : Bir eserin hızı. Bkz. Tempo.
Gidilen Makam : Klâsik Türk müziğinde geçki esnasında o sırada bulunulan makamdan sonra geçilen makama verilen isim.
Giocoso (ital.): Sevinçli, şen.
Girift : Türk müziğinde kullanılmış nefesli bir çalgı. Kamıştan yapılmış olması sebebiyle neye benzeyen bu çalgının boğum sayısı 4 ile 6 arasında değişir. Ses genişliği ise bir buçuk oktav civarındadır. Giriftzen Âsım Bey bu çalgının bilinen tek virtüözüdür.
Giriş : Bir müzik eserinin başlangıç kısmı. Füg formunda ve konçertolarda temanın girişine de bu isim verilir.
Giriş müziği : Önceleri bir füg veya koralin girişinde çalınmak için bestelenen kısa parça halinde iken sonradan yine kısa fakat bağımsız, şarkı formunda yazılan bir türe dönüşmüştür.
Giriş Parçası : Uvertür.
Gittikçe : Bir nüansın gittikçe (yani azar azar) olduğu yerden bir başka noktaya taşınması. Poco a poco (it.)
Giusto (ital.): Tam. Doğru. Allegro guisto: aşırılığa kaçmayan, kesin vuruşlu hızlı tempo.
Giysi : Her türlü giyim eşyası, elbise.
Glissando (it.): Kaydırarak. Sürterek çalma.
Glockenspiel: Büyüklerine göre, tınıları belirli çelik parçacıklara tokmakla vurularak çalınan, ses boyutları beş oktava dek ulaşan çalgı.
Govend : 1. Doğu ve Güney Anadolu bölgelerinde ağır karakterli sözlü oyun havalarının genel ismi. 2. Halay.
Göçürme (=Göçürüm/Göçerim) : 1. Herhangi bir çalgı ya da ses için yazılmış müzik eserini bir başka ccedil;algı ya da çalgılar grubunun icrâ edebilmesi için düzenlemek. 2. Klâsik Türk müziğinde "Şed" veya "aktarım"a verilen isim. "Şed" olarak adlandırılmış makamlarda ve "birleşik" makamlarda çeşnilerin ya da makam dizilerinin tamamının kendi yerinden alınıp başka bir ses üzerine aktarılması ile meydana gelir.
Göğüs : Telli mızraplı çalgıların teknelerinin üzerindeki kapak; vurmalı çalgıların kasnak kısmı.
Göğüs deliği (=Gülgün) : Mızrapla çalınan çalgıların göbeğinde yer alan değişik biçimlerdeki oyuk kısım.
Göğüs sesi : İnsan sesinin göğüs kafesi üzerinde titreşmesi sonucu ortaya çıkan ses.
Gölgeli ses : Sesin istenildiği zaman puslu ve boğuk bir niteliğe büründürülebilmesi ile ortaya çıkan ses.
Gömgü : Korno, trompet, tuba gibi çalgıların üzengi biçimindeki borucukları.
Gön : Vurmalı çalgılarda kullanılan deri.
Görenek : Bir şeyi eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı, âdet.
Görkemli : Gösterişli, zengin. Fastoso (it.).
Gösterim : Sahnede,alanda ya da gergi üzerinde oynanan ,göz ve kulağa yönelen oyunların,dansların ve benzeri sanatların tümüne verilen ad.
Gövde: 1. Çalgıların ses çıkarmalarını sağlayan temel kısmı, vurmalı çalgılarda kasnak, telli mızraplı çalgılarda tekne, üflemeli çalgılarda kamış kısmı. Beden. 2. Notanın çizgiler üzerine gelen baş kısmına verilen isim.
Graditissimo (it.) : Çok tatlı,yumuşak.
Grandioso (it.): Görkemli, saygın.
Grave (it.): ciddi, Ağırbaşlı tempoda.
Grazioso (it.): Zarif, nazik, incelikli (çalış, söyleyiş.)
Guba Kerem : Doğu Anadolu bölgesindeki âşık makamlarından birine verilen isim. Kerem havalarının en yaygın olanlarından birisi olmakla beraber, yedekli Koşma ile söylenmesi önemli özelliklerindendir.
Gumuz : Kopuzun halk ağzında söylenme biçimi. Bkz. Kopuz.
Gurbet Havası : Teke yöresinde söylenen bir uzun hava türü ve biçimi. Serbest tarzdaki bu ezgiler çalgıyla eşlik ediliş biçimine göre değişik karakterlerle karşımıza çıkar. Bu eşlik çalgının (bağlama, kaval veya kabak kemane) serbest tarzda yapacağı bir açışla olabileceği gibi, ritmik bir kalıp ezginin uzun havanın başında ve uzun hava icrâ edilirken altta bir pedal olarak sürekli aynı ezgiyi çalmasıyla icrâ edilir. Bu uzun hava türü çoğunlukla erkekler tarafından icrâ edilir; içeriğinde ise gurbet, ayrılık, ölüm temalarını işler.
Güçlü : 1. Klâsik Türk müziğinde bir makam dizisini oluştururken üçlü, dörtlü ve beşli çeşnilerinin birleştiği ek yerindeki sese verilen isim. Ek yerindeki bu sesler, icrâ esnasında makamdaki kalış hissini pekiştirmektedir. Batı müziğindeki "dominant" perdesine benzemekle birlikte fonksiyonları tamamen aynı değildir. 2. Kuvvetli ses çıkarmayı ifade eden terim.
Güçlüden sonra birden hafif : Batı müziği notalarında kısaca fp şeklinde gösterilen ve icrânın kuvvetle sergilenmesinin ardından yumuşak/hafif bir nüansla devam etmesini öngören terim. Fortepiano (it.).
Güfte : Türk müziğinde sözlü formlarda söz kısmına ya da müziğin şiirine verilen isim.
Güreş Havası : Anadolu ve Trakya'da yapılan güreş sporunun yapılması sırasında pehlivanları coşturmak için oluşturulmuş özel repertuarın bütününe verilen isim.
Gürlük: Sesin yüksekliği veya alçaklığı. Dinamik.
Güvende : 1. Türkülü oyun havalarının Bursa yöresindeki ismi. 2. Alevi-Bektaşî topluluklarından bazıları arasında saz çalıp deyiş söyleyenlere verilen isim. Zâkir de denir.
Güzel duygusal (estetik) Denge: Sahne üzerinde kalabalığı anlam açısından uyumlu bir duruma getirmek içindir.
Güzelleme : Herhangi bir kişi, hayvan ve doğal veriyi övmek, özelliklerini methetmek için söylenen şiirler ve bunlara eşlik eden ezgiler için kullanılan bir müzik ve edebiyat terimi. Sevgili için söylenen güzellemeler olabileceği gibi, at, kuş için veya dağ, yayla, ırmak için söylenmiş güzellemeler de mevcuttur.
H
Habanera (isp.): Küba kaynaklı, zenci kökenli olduğu sanılan, İspanya’da yaygınlaşmış; dingin ancak güçlü bir ritmik dokusu olan dans.
Hâbıt : İnici. Ezgi seyri itibarıyla inici karakterde olan.
Hafîf : 1. Hafif zaman. 2. Sesin şiddet derecesi bakımından gür olmayanı.3-Klâsik Türk müziğinde kullanılan 32 süreli büyük usûl. Sekiz adet farklı düzümlerdeki Sofyân usûlünün birleşmesiyle meydana getirilmiştir. Peşrev, kâr, beste, ilâhî ve tevşîh gibi formlarda kullanılmıştır.
Hafif çalmak : Düşük sesli bir icrâ şeklini öngören nüans terimi. Leggiero, leg (it.). Leicht (alm.).
Hakem: Oyunun kurallara uygun olarak yürütülmesinden ve uygulanmasından sorumlu olan.ve kararlarına uyulması gereken kişi, seçme ve karar verme yetkisi olan kişi.
Hâkim : Bkz. Güçlü.
Hakimiyetle : Hakimiyet ifadesi ile icrâ edilmesini anlatan nüans. Dominando (it.).
Halay : Doğu, Orta ve Güney Anadolu bölgelerinde oynanan sıralı ve dairesel karakterli oyunlar ile bu oyunların müziklerine verilen genel isim. Alay kelimesinden geldiği ve topluluk anlamı olduğu sanılan bu terim Türk halk müziği ve oyunlarının en büyük dağarcığını oluşturur. Kadın erkek birlikte oynanabildiği gibi ayrı gruplar halinde de oynanmaktadır.
Halk Bilimi : Folklor. Halkın geleneksel kültürünü kendine özgü metotlarla inceleyen bilim dalı. Halk müziği araştırmalarının önemli bir kısmı halk biliminin metodları kullanılarak yapılmaktadır. Bu türden müzik araştırmalarına "Müzik Folkloru" da denir.
Halk müziği : Halk kültürünün geleneksel özelliklerini sürdüren kitle tarafından üretilen ve uygulanan müzik türünün genel ismi. Bünye itibarıyla halk müziği dînî ve din dışı olarak ikiye ayrılır. Din dışı halk müziğinin dağarcığı diğerine göre çok daha fazladır. Türk halk müziği yöresel çeşitlilik, kullanılan çalgılar ve içerdiği konular bakımından büyük bir kültürel zenginliği meydana getirmektedir.
Halk Oyunu : Yöresel oyunlara verilen genel isim. Bu oyunların müzik eşlikli olanlarıyla birlikte çocukların ve büyüklerin kendi aralarında oynadıkları yüzük oyunu, körebe gibi oyunları da bu kategoriye almak mümkündür. Halk arasında bu isim yaygın olmakla birlikte son zamanlarda dans terimi daha sık kullanılır hale gelmiştir.
Halk türküsü : Yerel sözlü ezgi repertuarını tanımlamak için şehirlilerin kullandıkları bir müzik terimi.
Hallelujah (ıng.): Sevinç çağrısı. Latin kilisesinde “Tanrıya şükür” anlamındaki dua. Alleluia (lat.).
Hamaylı: İçine muska konularak boyna asılan silindir biçimindeki kutu
Hânende : Şarkıcı. Türk müziğinde sesiyle müzik icrâ eden kişilere verilen isim.
Hareket : 1.Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim, aksiyon.2. Bir sesin başka bir sese doğru ilerlemesi. 3. Bestenin ya da çalgıların/sesin icrâsının hızlılık derecesi.
Hareketli (=Canlı) : Daha hareketli (yürük) bir tempoda icrâ etmeyi öngören bir nüans terimi. Örn: Allegro mosso = canlı bir şekilde çabuk. Mosso (it.).
Harik: Kendirden yapılan bir çeşit ayakkabı,kalın dudaklı,ocak bacası,hınzır otu,moloz.
Harmonica: Ağız mızıkası. Ağız orgu. Sesi, üflenince titreyen maden kamışlarla çıkar.
Harmonium: Kamışlı org. 1810 yılında fransız grélé bulmuş. 1842 yılında fransız deboin geliştirmiştir. Piyanoya benzer. Kullanışlı ve sesi orgu andırır.
Harput Ağzı : Harput/Elazığ yöresinde yaygın olan uzun hava söyleme tavrına verilen isim.
Hava : Halk ağzında "müzik" karşılığı kullanılan terim. Müziği ifade etmek için kullanılan diğer öğeler de hava terimi ile anlamdaş kullanılmıştır. Örneğin hava, aynı zamanda ezgi, melodi, düzenlenmiş kalıp ezgi anlamında, çeşitli makam kalıpları anlamında veya türkü, mâni gibi ezgilendirilmiş edebi ürünler anlamlarında kullanılmaktadır.
Hava çekmek : Uzun hava söylemek, bazen de türkü icrâ etmek anlamlarında kullanılan halk terimi.
Havâî (=Hevâyî/Merdem-zâd) : Klâsik Türk müziğinde taksim formuna eskiden verilmiş adlardan biri.
Haytma : Türkü, mâni, uzun hava gibi ezgileri seslendirmek. Aytmak.
Hazırlanmaksızın : İçten geldiği gibi ve doğaçlama olarak bestelenmiş havasını veren. Doğaçlama. Improvise (fra.). Hece : Kelimenin iç vurgularına bağlı olarak biçimlenen en küçük parçası. Örneğin Türkü: Tür+kü biçiminde iki heceden oluşur.
Hece vezni : Hece sayısına bağlı olarak şekillenen şiir ölçüsü. Türk halk edebiyatı ürünlerinin büyük kısmı hece vezni ile şekillendirilmiş şiirlerden oluşmaktadır.
Heceleri belirtmek : Hecelerin üstüne basa basa, belirtilerek söylenmesi ya da çalınması.
Hegit : Daha çok Güney Türkmenleri arasında icrâ edilmiş, ancak günümüzde kullanılmayan yaylı bir halk çalgısı. Egit, eğit.
Helhele : Güney Anadolu'da kadınların heyecan, sevinç, üzüntü gibi duygulanımları sırasında li li li li veya lü lü lü lü gibi sesler çıkartmalarına verilen isim. Zılgıt ya da Tilili de denir
Hepsi birlikte : Tüm orkestranın, tüm çalgıların, tüm seslerin aynı anda icrâ etmesini öngören terim. Tutti (ita.).
Heptakord (Yedilitüm) : Oktav içindeki 7 diyatonik derecenin oluşturduğu sistem.
Heterofoni : Esas ezginin herhangi bir noktasına ikinci bir konsonan (uyumlu) nota eklenmesi.
Heyecanlı : Kendini kaptırarak, heyecanlı bir ifade ile icrâyı öngören nüans. Animato ma non troppo (it.) ; Bu canlılığın ve heyecanın aşırı olmaması gerektiğini ifade eden terim. Animato (it.).
Hız : Müzik eserinde tempoyu belirleyen hareket özelliği. Bkz. Hareket.
Hızı genişleterek : Hem hızı genişleterek/yavaşlatarak hem de sesin kuvvetini gitgide artırarak yapılması öngörülen icrâ. Largando (it.).
Hızlandırmak Bir müzik eserinin hızını gitgide arttırmak. Presser (fra.).
Hicâz : 1. Türk müziğinde tiz sekizlideki küçük mücenneb diyezi almış do veya bakiye bemolü olmuş re sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan basit makam. dügâh (la) sesi üzerindeki (yerinde) Hicâz dörtlüsüne, nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış bir Rast beşlisinin eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Çoğunlukla inici-çıkıcı ve bazen çıkıcı bir seyir özelliklerine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi nevâ (re)'dır. Asma kararları, Hûmayun makamının da asma kararları olan Nikriz çeşnili nîm hicâz (bakiye diyezi almış do) ve dik kürdî (bakiye bemolü almış si) sesleri ile Hicâz ailesinin diğer makamlarının (Bkz. Hicâz ailesi) yarım karar yaptıkları seslerdir. Bu seslerden nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Bûselik, hüseynî aşîran (mi) sesi üzerine aktarılmış Uşşak ve Hicâz çeşnileri ile de asma kararlar yapılır.
Hicâzî : Türk müziğinde Hicâz makamının eski isimlerinden biri.
Hicâzkâr : Klâsik Türk müziğinde kullanılan makam. Bazı teorisyenlere göre aktarılmış (şed) bir makam olarak tanımlanmıştır. Fakat aynı zamanda ana dizinin değişikliğe uğramasıyla birleşik makam olarak da kullanılmıştır. Ana dizi değişmediği, sadece rast (sol) sesi üzerine aktarıldığı takdirde Zîrgûle'li Hicâz makamının temel dizisinin rast (sol) sesi üzerine aktarılmasıyla meydana getirilmiştir. İnici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi rast (sol), güçlü sesleri gerdâniye (sol) ve nevâ (re)'dır. Asma kararları, ana dizi değişmediği takdirde nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Hicâz, çargâh (do) sesi üzerine aktarılmış Nikrîz ve segâh (koma bemolü almış si) sesi üzerine aktarılmış Hüzzâm çeşnileri; ana dizi değiştiği takdirde ise nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Kürdî, çargâh (do) sesi üzerine aktarılmış Bûselik çeşnileridir.
Hicranî : Kuzey Anadolu âşık makamlarından birine verilen isim. Bu sözcük Anadolu'nun diğer yörelerinde başka terimlerin başına sıfat olarak da getirilir. Hicranî Kerem, Hicranî Ağıt, Hicranî makamı gibi.
Hiddetli (=Kızgın) : Hiddetli ve kızgın bir ifade ile icrâ. Furioso (it.).
Homophonie (fr.): Aynı (tek) seslilik. Melodinin unison tarzda birlikte seslendirilişi, diğer birimlerin eşlikte kalışı.
Homoritmik : Eşit ritimlilik.
Hoplatma : Halay, Bar gibi toplu oyunların hız, makam, ritmik karakter bakımından farklılaşan bölümlerinden biri.
Hoplatma: Bir kaç bölümlü oyunların bölümlerinden biri.
Hora : Tepmek, tepinmek anlamına gelen ve Trakya'da oynanan oyunlara verilen genel ad.
Horlatma : Dilsiz kavallarda bazı sesleri armonikleriyle birlikte çıkartacak şekildi icrâ etmek. Sızlatmak da denir.
Horomi : (orumi-horumi-horon) : Bağ yapmak, deste yapmak anlamına gelen orta ve doğu karadeniz yöresinde oynanan oyunlara verilen genel ad.
Horon : bk. Horomi.
Hoyrat : Sözleri cinaslı manilerden kurulu, serbest tartımlı ezgi. Daha çok Güney Anadolu ve Irak Türkmenleri arasında yaygındır.
Hücre: Küçük nota öbekleri. Motif. Cell (ing.).
Hüdayda : Ankara dolaylarının en yaygın oyun havalarından biri.
Hüdayda Düzen: Ankara dolaylarının Hüdayda havasının ezgi kalıbına uyarlanmış bağlama düzenlerinden birine verilen isim. Alt tel la, orta tel re, üst tel re.
Hümâyûn (=Hicâz Hümâyûn) : Klâsik Türk müziğinde kullanılan basit makam. Dügâh (la) sesi üzerindeki (yerinde) Hicâz dörtlüsüne, nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış bir Bûselik beşlisinin eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Çoğunlukla çıkıcı-inici ve bazen de çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi nevâ (re)'dır. Asma kararları, Hicâz makamının da asma kararları olan rast (sol) sesi üzerinde (yerinde) Nikrîz çeşnisi, nîm hicâz (bakiye diyezi almış do) ve dik kürdî (bakiye bemolü almış si) sesleri ile Hicâz ailesini oluşturan diğer makamların güçlü sesleri üzerindeki çeşniler olan nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Rast, hüseynî (mi) sesi üzerine aktarılmış Uşşâk ve Hicâz çeşnileridir.
Hüseynî : 1. Klâsik Türk müziğinde tiz sekizlideki mi sesine verilen isim. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan basit makam. Dügâh (la) sesi üzerindeki (yerinde) Hüseynî beşlisine, hüseynî (mi) sesi üzerine aktarılmış bir Uşşak dörtlüsünün eklenmesiyle meydana getirilmiştir. İnici-çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi hüseynî (mi)'dir. Asma kararları, çargâh (do), segâh (koma bemolü almış si) ve nevâ (re) sesleri ile çargâh sesi üzerinde (yerinde) Çargâh, çârgâh sesi üzerine aktarılmış Pençgâh, segâh sesi üzerinde (yerinde) Segâh, Eksik Segâh, segâh sesi üzerine aktarılmış Ferahnâk ve Eksik Ferahnâk, nevâ sesi üzerine aktarılmış Rast ve Bûselik çeşnileri ve Segâh üçlüsüdür. 3. Alevi-Bektaşî toplulukları arasında kullanılan bir makam ve bu makam kalıbıyla icrâ edilen kalıp ezgi.
Hymn (ing.): İlâhi.
I
Iklığ : 1. Kemençe ve bu türden yaylı çalgıların atası sayılan, ince uzun saplı, at kılından elde edilen bir yayla çalınan ve üç teli bulunan eski bir çalgı. 2. Yaylı çalgılara verilen genel isim. Iklık da denir.
Impetuoso (it.) : Coşkulu.
Impromtu (fran.): Doğaçtan yorum anlamına gelmekle birlikte 19. Yy’da gelişmiş şarkı (lied) biçiminde yazılmış parçalar için kullanılmıştır.
Improvısatıon (fran.): Doğaçtan yorum yada söyleyiş. Müziği hazırlıksız olarak içe doğduğu gibi, hem yaratma hemde yorumlama sanatı.
Intensity (ing.): Sesin güç, gerilim ve gürlük olarak yoğunluğu.
Interlude (ing.): Ara müziği.
Intermezzo (it.): 1. 16. Yüzyılda acıklı bir yapıtın perdeleri arasına yerleştirilen güldürü niteliğindeki müziksel eğlence bölümleri. Opera buffa’yı doğurmuştur. 2. 19. Yüzyılda operanın akışı içine yerleştirilen kısa senfonik parçalar (interlude). 3. Senfoni, konçerto ya da sonat gibi biçimlerde kısa bir bölüm. 4. Kısa ve bağımsız piyano parçası.
Introductıon (ıntroduction (ing.): Giriş müziği.
Inversion (ing.): 12 ses tekniğinde diziyi ters çevirmek.
Irızva : Bağlama ailesinin küçük boylu olan cura ile benzer özelliklere sahip çalgılarından birine verilen isim. Anadolu'nun güneyinde yaşayan Türkmenler arasında çok yaygın olarak kullanılmasına karşın günümüzde rağbetten düşmüş bir çalgıdır. Anadolu'nun güneyinde yaşayan Alevîler arasında Ruzba (Bkz.) ismiyle de bilinmektedir.
Irlamak : Şarkı, türkü söylemek, ezgi seslendirmek. Bu terim daima sözlü ezgiler için kullanılır. Anadolu'nun doğu kesimlerinde kullanılan bu terim Türkiye'deki bazı müzik çevrelerince genel bir terim olarak önerildiyse de yaygınlaşamamış ve kullanılamamıştır.
Irsadece : Ezgi, makam, hava, türkü. Yır da denir. Daima sözlü ezgiler için kullanılır.
Istıhâb : Bkz. Düzen.
İ
İbâre : Bkz. Kadans.
İbrâhîmî : 1. Klâsik Türk müziğinde kullanılan bir makam. 2. Kuzey Anadolu'da yaygın bir Âşık makamı. 3. Şanlıurfa ve Diyarbakır'da serbest ritmik karakterli özgün bir kalıp ezgi.
İcrâ : Bir müzik eserini, vokal veya çalgı ile seslendirme.
İçli : İçtenlikle, duyguları doğal olarak ortaya koyacak biçimde.
İçten : İçli, duygulu söyleyiş ya da çalış biçimi. Espressivo (it.).
İdil: Huzurlu kırsal yaşamı yansıtan şiir, resim ya da bunlardan esinlenmiş müzik parçası. Idyll (ing.).
İfade : Müzik eserinin iç dünyasını anlatım biçimi, nüans.
İğma : Bkz. Bayım
İhtiraslı : İhtiraslı bir üslûpla çalınmasını öngören nüans terimi. Focoso (it.). Leidenschaftlich (alm.).
İhtizâz : Bkz. Titreşim.
İki Sesli : Çift sesli müzik. Terim bazen çok seslilik için de kullanılır.
İki telli : İki tek veya iki grup telli (ikişerli dört telli), tezene ya da parmakla çalınan halk çalgısı. Balkanlarda bu tür çalgılara Çiftetelli de deniyor. Günümüzde Anadolu sahasında rağbetten düşmüş bir çalgıdır.
İki/İkili (=Duo) : İki müzisyenden (çalgıcı ya da ses sanatçısı) oluşan müzik grubu ya da iki müzisyen için yazılmış müzik eseri.
İkileme : 1. İki veya dört süreli ezgilerle oluşturulan halay bölümü. 2. Bir ölçüdeki vuruşun iki eşit parçaya bölünmesi. 3. İki çalgı veya ses için yazılmış eser.
İkinci Beste : Aynı makamdan iki beste ve iki semâiden oluşan ve aynı besteci tarafından bestelenen (veya müştereken bestelenen) klasik fasıl akışında beste formundaki ikinci eser. Birinci besteden daha canlı ve hızlı olur.
İkiz Aksak : Klâsik Türk müziğinde kullanılan 12 süreli basit usûl. Devr-i Hindî usûlü ile Türk Aksağı usûlünün birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir.
İlâhi : Tanrı'ya övgü ve onun ilâhî kudretini vurgulayan ezgi eşliğinde söylenen mistik şiirlere verilen isim. Halk arasında bir tarikatın veya dinî topluluğun âyîni içinde söylenen ilâhîlerin dışında söylenmiş ilâhîler mevcuttur. Beşik ilâhîsi, Gelin ilâhîsi, Kına ilâhîsi gibi. Bu tür örneklerin de aslında söylendiği kişiyi kutsamak, onun üzerinden Tanrıya yakarmak gibi fonksiyonlarının olduğu muhakkaktır.
İlâhîci : İlâhi okuyan kişi.
İlişikli(lik) : Uyumlu, uyumluluk.
İm: İşaret.
İmâle : Arûz'da kısa heceyi uzatmak. Prozodi ile ilgili bir terim.
İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya,imaj.
İmitasyon : Imitation.Fr.Benzetim taklit.
İmlâ : Bir müzik parçasını veya bir nağmeyi notaya almak için yapılan çalışma.
İnce, zarif bir ifade ile : Kibar ve zarif bir ifade ile icrâ. Delicatamente (it.).
İncelikli : Çekici ve incelikli bir ifade ile. Leggiadro (it.).
İncesaz : Hânendelerden (vokal icrâcılar) ve sâzendelerden (çalgı icrâcıları) oluşan, klâsik Türk müziği eserlerini icrâ eden topluluk.
İnici : Dizinin ince seslerden kalın seslere doğru ilerlemesi. Aynı zamanda klâsik Türk müziğinde kullanılan makamlardaki belirleyici öğelerden biri olup, ezginin seyri anlamına da gelmektedir.
İnici değiştirim (=Bemol) : Bir sesin bulunduğu dereceden yarım perde daha kalın çalınmasını öngören değiştirme işareti.
İntervalle : Art arda ya da eş anlı iki sesin ses yükseklikleri arasındaki uzaklık.Aralık.
İntikaal : Bkz. Geçki.
İrhâ : "Koma" kelimesinin Arapçası.
İntro : İçe doğru,içe.
İntroduction : Müzik terimi:Giriş.tanıtım.girizgah.
İroni (fr.): İğneli anlatım.
İrticâl : Şiirde ve müzikte hazırlıksız olarak, içinden geldiği gibi söyleme veya çalma. Bkz. Doğaçlama.
İskenderî : Irak Türkmenleri arasında yaygın bir hoyrat türü. Bu ezgi kalıbı son dönemlerde Türkiye'de de yaygın olarak kullanılmaktadır.
İşleme/işleme sesleri (=Süsleme sesleri) : Mecburî olmamakla birlikte bir müzik eserinde asıl sesleri süsleme işlevi gören geçici sesler. İşleme sesleri genellikle paralel üçlüler, altılılar ya da kromatik yürüyüşler şeklinde kullanılmaktadır. Süsleme sesleri.
İyonyen : Antik Yunan Uygarlığı'nın müzik kültüründe kullanıldığı düşünülen ses dizgelerinden biri. Bkz. Mod.
İzometrik : Bir ezgide yer alan notaları, birbirine eşit süre değerleri ile icrâ etmek.
İzoritim: ritmik kalıpları yalın bir ezgi çerçevesinde yineleme yöntemi. Isorhythm (ing.)
J
Janissary music (ing.): yeniçeri müziği, mehter müziği.
Jest : 1.herhangi bir şeyi açıklamak için genellikle el, kol ve baş ile yapılan içgüdüsel veya iradeli hareket 2 . Beklenmedik iyi davranış.
Jubilate (lat.): hıristiyanlıkta paskalya’dan sonraki üçüncü pazar günü söylenen ve sevinç yansıtan 100. Mezmur.
Jüri : fr.jury seçiciler kurulu, seçici kurul.
K
Kaba : 1.Türk müziğinde pes sesleri ifade etmek için kullanılan terim. 2. Oyuna katılan çok sayıda kişinin sürekli aynı hareketleri tekrarladıkları buna karşın baştaki oyuncunun kişisel hareketlerle özel bir gösteri yaptıkları halay türüne verilen isim.
Kaba Çargâh : Klâsik Türk müziğinde orta sekizlide bulunan do sesi.
Kabalak : Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda kullanılmış olan, şapkaya benzeyen bir başlık türü
Kaba Ses : Dilimizde "kalın ses" için kullanılan niteleme. Frekansı düşük olan ses yüksekliği için kullanılan niteleme: Kalın ses.
Kaba Zurna : Zurna ailesinin ses genliği itibariyle en geniş ve boyut olarak da en büyüğüne verilen isim. Kaba zurnalar Türkiye'nin Batı kesimlerinde, Trakya'da, Orta Anadolu'nun bazı kesimlerinde kullanılmaktadır. Mehter müziğinde de kullanılan bir çalgıdır.
Kabak Kemane : Gövdesi su kabağından yapılan, göğüs yerine büyük baş hayvanların yürek zarının geçirildiği, yaklaşık 30 cm. civarında olan, sapında üç tel bağlı olan yaylı bir halk çalgısı. Daha çok Güney ve Batı Anadolu'da yaşayan Türkmenlerin çaldıkları bu çalgı tek başına çalınabildiği gibi bağlama takımı ve üflemeli-vurmalı çalgıların yer aldığı çalgı toplulukları ile beraber de çalınabilmektedir. Bkz. Iklığ.
Kadans : 1. Düşüş, ya da durgu. Bir müzik cümlesinin bitişi, durgu, kalış. 2. Ses sanatçısı veya çalgıcının solo olarak icrâ ettiği gösterişli kesit. (Buna durguluk da denilmektedir).
Kadın Ağzı : Anadolu'da kadınların kendilerine özgü söyleyiş tavrına verilen genel isim. Kadın ağzı repertuarı genellikle gurbete giden kocasının ardından yakılan türküler, ağıtlar, ninniler ve bazı kına türkülerini içerir.
Kafa sesi: Kafa içindeki titreşimden yararlanılarak üretilen ses. Voce testa (it.).
Kafiye : Mısra sonunda veya kelimelerin arasında rastlanan ses /harf benzeşmesi. Uyak, Ayak.
Kahramanca : Er işi, kahramanlık hikayeleri üzerine yazılmış eserler ya da kahramanca bir eda ile yapılması istenen icrâ. Eroica (it.).
Kaide : Halk arasında ezgi, hava, makam anlamlarında kullanılan terim ki daha çok Gayda şeklinde söylenir.
Kakışımlı : Uyumsuz sesler. Dissonans.
Kakmalı : Bağsız ve kuvvetle yapılan icrâ.
Kakofoni: Uyumsuz ses bileşimi. Kakışım. Cacophonie (fr.).
Kalak : Zurnanın gövde kısmında aşağıya doğru genişleyen kısım.
Kalenderi : 1. Alevi-Bektaşî topluluklarının şehirli kesimleri arasında tarihteki önemli tarikatlardan biri olan Kalenderîliğe ve Kalenderîlere atıfta bulunularak söylenen özel bir ezgi kalıbı ve bu ezginin makamsal özelliklerini belirlemek için kullanılan müzik terimi. 2. Hece ve aruzla yazılmış şiir. Aruz vezninin mef'ûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fe'îlün kalıbıyla ikili, dörtlü, beşli ve altılı mısra kalıplarıyla söylenen örnekleri olabildiği gibi, hece vezniyle söylenen, daha çok 11 ve 15'li kalıplarla ve dörtlükler biçiminde icrâ edilen kalenderî örnekleri vardır.
Kalıp : Bkz. Şekil.
Kalıp Ezgi : Halk müziğinde yöresel icrânın bir parçası olan ve geleneksel kurallarla belirlenmiş ezgi bütünü.
Kalış : Bir müzik cümlesinin tam bir bitiş etkisi uyandırarak sona ermesi. Bkz. Karar.
Kalyonca : Eski Türk saray rakslarından biri.
Kamış : Klarnet, obua, fagot, zurna, mey gibi tahta üflemeli çalgıların ağız kısmına yerleştirilerek ses çıkartmayı sağlayan ince, küçük ve esnek parça. Bkz.Dil .
Kammermusik (alm.): Oda müziği.
Kanon : Çoksesli müziklerde taklit esasına dayanılarak yazılan/söylenilen müzik biçimi. Özelliği, geriden gelen ses ya da seslerin ilk duyurulan melodiyi aynen tekrar etmesidir. Kanonlarda birden çok artçı ses kullanılabilir.
Kantat:İki ya da daha çok ses için yazılmış dramatik şarkı türü. 17. Yüzyılda sürekli bas eşliğinde bir sesin okuduğu dramatik şarkı. Sonradan aryalar ve resitatifler de eklenerek daha çok çalgı ve daha çok ses için düzenlenen, dekor ve kostüm gerektirmeyen bir mini operaya dönüşmüştür. Cantata (it.).
Kanto : 19. yüzyılın ortalarından itibaren gelişen ve 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar revaçta olan bir çeşit fantezi şarkı biçimi. İtalyan müziğinin etkisinde geliştiği düşünülen kantolar solo şarkıcının dans ederek söylediği, içerik yönünden gündelik yaşamı anlatan, neşeli ve hafif şarkılardır.
Kantor: Baş şarkıcı. Luther mezhebinde dini ayinleri yöneten, beste yapan, org çalan, öğrenci yetiştiren kişi. Cantor (lat.).
Kanûn : Klâsik Türk müziğinde kullanılan bir çalgı. 19. yüzyılın ortalarından itibaren yaygınlık kazanan, klâsik Türk müziğinde ve genel olarak Yakındoğu ülkelerinin çoğunda kullanılan, mızrapla çalınan telli bir çalgıdır.
Kanûnî : Kanûn çalan kişi.
Kapak : Mızraplı ve yaylı çalgılarda gövdenin üstünü örten tahta plaka.
Kapalı ağızla : Mırıldanarak. Ağzı kapalı tutup burundan şarkı söyleme tekniği. Burun sesi de denilir.
Kapalı-Ağız : Bir sözlü eserde ezgiyi kapalı ağız ve sadece sesle, yani güftesiz şekilde söylemek.
Kapellemeister (alm.): (1) Orkestra yöneticisi. (2) Kilise müziği yöneticisi.
Kâr : Genellikle büyük usûllerle ve Farsça sözler kullanılarak yazılan, Türk müziğindeki din-dışı sözlü eserler içerisindeki en büyük form. Fasıl içerisindeki yeri peşrevle beste arasındadır. Güftesi murabbâ olup, çoğunlukla da daha fazla mısralıdır ve bolca terennüm içerir. Terennümle başlaması, usûl geçkisi yapılması ve daha uzun olması gibi bazı teknik özellikleriyle bestelerden ayrılır. Özellikle 18. yüzyıl öncesinde en çok kullanılan formlardan biri olup, bestecinin yetkinliği kârlarında gösterdiği başarı ile ölçülürdü.
Karaçi : Güney Anadolu'da Şanlıurfa, Mardin, Adıyaman, Diyarbakır, Siirt dolaylarında yaşayan ve çoğunlukla yerel müzisyenlik yapan topluluğa verilen isim.
Karadüzen : 1. Bağlama ailesinde bulunan sazların hemen hepsinde kullanılan yaygın bir düzen biçimi. Alt tel la, orta tel re, üst tel sol sesine akort edilir. 2. Bağlama ailesi içinde cura boyutundaki çalgılardan birinin ismi. Cura ve ırızva ile aynı gurupta yer alır. Tarihi kaynaklarda yer almakla birlikte günümüzde kullanılan bir çalgı değildir.
Karakter papucu: Keçi derisi ve köseleden imal edilmiş dans alanında kullanılan ayakkabı.
Karakteristik : Ayırıcı nitelik, bir kimse veya nesneye özğü olan
Karanlık : Tasalı ve elemli bir icrâyı gerektiren nüans terimi. Lugubre (fra.)
Karar : Klâsik Türk müziğinde bir makamın seyrinin sona ermesi veya ezginin bitiş yeri. Seyrin bittiği son sese ise karar sesi denir. Bkz. Karar Sesi.
Karar Sesi (Perdesi) : Ezginin bittiği ses veya perde.
Karargâh : Bkz. Durak, karar.
Kararsız : Kesinlik taşımayan, kararsızlık taşıyan bir ifade ile. Indecisio (it.).
Karcığar : Klâsik Türk müziğinde basit makam. Yerinde Uşşak dörtlüsüne nevâ sesi üzerine aktarılmış Hicâz beşlisinin eklenmesi ile meydana getirilmiştir. İnici-çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi nevâ (re)'dır. Asma kararları çargâh sesinde Nikrîz ve rast sesinde Sûz'nâk çeşnileri ile segâh sesinde Hüzzâm beşlisi ile eviç ve hisâr sesleridir.
Kârçe : Kâr formunun daha kısa, daha küçük şekli.
Karma Fasıl : Birkaç makamdan seçilmiş repertuvarın icrâ edildiği fasıl programı.
Karşı konu : Füg sanatında yer alan bir öğe. Konunun sunulmasından ve ona cevabın verilmesinden sonra konunun cevaba "karşı" nitelikte bir ezgi seyiri ile yeniden duyulmasıdır.
Karşı zaman : Sekme. Bir ölçüde sesin zayıf zamanda başlayıp kuvvetli zamanda devam etmemesi. Kontratempo, Kontrtan.
Karşılama : Marmara Bölgesinin bilhassa Trakya kesiminde ve Giresun ile Ordu illerini kapsayan yörelerde karşılıklı oynanan bir halk oyunu ve bu oyunun ezgisine verilen isim. Karşılamalar tüm bu yörelerde 9 süreli usûllerle oynanırlar ancak usûlün yapısı yörelerin iç ritim karakterine göre düzenlenir.
Karşılıklı seslendirme (=Antifoni) : İki ses, koro, çalgı ya da çalgılar grubunun soru-cevap şeklinde karşılıklı yaptıkları müzik icrâsı.
Kasîde : 1. Türk dinî müziğinde Gazel formundaki ezgilere verilen isim. Çoğunlukla bir kişiyi övmek amacıyla yazılmıştır. 2. Türk müziğinin dışında İran ve Arap müziğinde ve şiirinde de yer almıştır.
Kasîde-Hân : Kasîde okuyan kişi.
Kassation (alm.): 18. Yy’da süitin türlerinden.
Kastanyet: İspanya ve güney italya’da halk müziğinden yayılan kestaneye benzeyen, birbirine bağlı iki tahta parçası. Bolero, fondago ve tarello gibi halk danslarında süsleyici bir ritm unsuru olarak çalınır.
Kaşık : Ağaçtan yapılan kısa ve uzun saplı kaşıkların vurularak kullanılmasıyla oluşan halk çalgısı. Daha çok Orta ve Batı Anadolu'da kullanılmaktadır.
Katlama : 1. Bir aralıkta yer alan notalardan birinin bir başka oktavda tekrarlanması. 2. Bir akordaki seslerden birinin katlanması. Akorda katlanan ses, genellikle kök ya da beşlidir.
Kaval : Üflemeli bir halk çalgısı. İçi oyularak yapılan ağaç üflemelilere verilen bu isim her ebattaki üflemeli çalgıya da genel isim olarak verilip kullanılır. Yaklaşık 30 ile 80 cm arasında ve önde yedi arkada bir perde deliği olan bu halk çalgısı Orta Anadolu başta olmak üzere tüm Türkiye'de bilinmektedir. Dilli ve dilsiz olarak iki çeşidi vardır ki bunların özgün çalım teknikleri bulunmaktadır.
Kavatina: 18. Yüzyıl operasında tekrarsız söylenen kısa ve lirik arya. Cavatina (it.).
Kavram : Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı.
Kavuştak : Türkü sözleri arasında söylenen ve çoğu kez asıl sözlerin söylediği anlam ile ilişkili olmayan kısım. Kavuştak yerine yörelere göre değişen, bağlantı, nakarat, dönderme gibi tabirlerin kullanıldığı da olur.
Kayabaşı : Elazığ dolaylarında uzun havalarda, Kuzey Anadolu âşıkları arasında ise kırık havalarda kullanılan bir halk müziği makamı. Tarihi kaynaklarda isminden çok söz edildiği halde nitelikleri hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir terimdir.
Kayda : Bkz. Gayda, Kaide.
Kaydırarak : Sesler arasındaki geçişi kaydırmak suretiyle yapmak. Bu tarz icrâ Teke yöresi ezgilerinden Gurbet Havalarında sıklıkla kullanılır. Glissando.
Kayıtsız bir havada : İhmal edilmiş, kayıtsız kalınmış bir edâ ile icrâ edilmesini öngören nüans. Niligente (it.).
Kayma/kaydırma : Çalgının telleri ya da klavyesi üzerinde parmağın kaydırılması sureti ile inici veya çıkıcı bir hareketin sonunda istenilen sese varılması. Glissando (it.).
Kaynana Zırıltısı : Gürültü efektleri için kullanılan bir çalgı, orkestra yerleşiminde zillerle aynı kısımda bulunur. Halk tarafından sokak eğlencelerinde de kullanıldığı görülür.
Kaytağı : Azerbaycan ve diğer bazı Kafkas ülkelerinde oynana bir halk oyunu ve bu oyuna eşlik eden ezgiye verilen isim.
Kaytarma : Kuzey Kafkasya, Kırım ve dolaylarında yaşayan Türk toplulukları arasında oynanan 7 süreli bir oyun ve bu oyuna eşlik eden ezgiye verilen isim.
Kazancılar Düyeği : İsmail Hakkı Bey'in 1880'li yıllarda Düyek usûlünün bir çeşidi için kullandığı terim.
Kederli : Fünebr, acıklı, yaslı bir ifadeyi gerektiren nüans terimi. Funebre (fra.).
Keman : Telli ve yaylı bir çalgı. Bugün klasik batı müziğinde kullanılan halini 16.yy.itibarı ile almaya başlayan kemanın dört teli, ortada daralan ve iki tane "f" şeklinde ses deliği olan ahşap bir gövdesi vardır. Kendi türündeki kontrbas, viyolonsel ve viyola gibi çalgıların yanında boyut olarak en küçüğü kemandır. Konçerto, sonat ve diğer oda müziği türlerinde keman için pek çok önemli eser verilmiş olmakla beraber bu çalgı, batı müziği orkestrasının en kalabalık grubunu oluşturur. Keman, sadece klasik batı müziğinde değil, geleneksel Türk müziği, arabesk gibi müzik türlerinde de kullanılan ve önemini koruyan bir çalgıdır.
Keman Ailesi : Keman, viyola, viyolonsel ve kontrbastan oluşan yaylı çalgılar topluluğu.
Kemançe : Yaylı sazlar grubunun Azerbaycan?daki örneği. Kamança da denir.
Kemâne : Türk toplulukları arasında yaylı çalgıların genel ismi. Kabak kemâne, Tırnak kemâne, Kıbrıs kemânesi gibi isimler alır.
Kemânî : Keman çalan kişi.
Kemençe : 1. -Ordu ve Giresun'dan başlamak üzere doğuya doğru tüm Karadeniz'de çalınan bir yaylı çalgı. Karedeniz kemençesi tabir edilen bu çalgının kökenleri hakkında yeterli inceleme yapılmamıştır. Armudi kemençe'den gerek yapı bakımından gerekse çalım tekniği bakımından farklıdır. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan üç telli yaylı bir çalgı. Dize dayayarak çalınan kemençenin telleri kalından inceye doğru Yegâh, Rast ve Nevâ seslerine göre düzenlenir. Bkz. Violon Turc.
Kemençe Beşlemesi (Kemençe Ailesi) : Hüseyin Sâdeddin Arel tarafından yaptırılan, soprano, alto, tenor, bas ve kontrbas kemençelerden oluşan Türk yaylı çalgılar topluluğu. Keman ailesine öykünülerek yapılan bu oluşum öğretimde ve uygulamada benimsenmemiştir.
Kemençeci (=Kemençevî) : Kemençe çalan kişi.
Kentet : Beş kişilik çalgı grubu için yazılmış müzik eseri ya da beş müzisyenin bir araya gelerek oluşturduğu topluluk.
Kerem : Âşık Kerem'in şiirleri ile söylenen ezgilere verilen isim. Kesik Kerem, Yanık Kerem, Guba Kerem vd. Yörelere göre değişen ses genlikleri ve makamsal karaktere sahiptirler. Günümüzde bu isimlerle anılan ancak sözleri Âşık Kerem'e ait olmayan çok sayıda deyiş vardır.
Kesik : Elazığ dolaylarında söylenen bir uzun hava türü.
Kesik Kerem :Bir Kerem havası türü.
Kesinti : Zeybek tavrındaki türkülerde sözsüz kısma verilen isim. Çalgısal aranağme.
Kettledrum (ing.): Davul. Timpani.
Kıbrıs Kemanesi : Kabak kemanenin bazen de tırnak kemanenin İçel dolaylarındaki ismi.
Kıl Kopuz : Telli kopuz çeşidi. Kazaklarda yaygın olarak kullanılan yaylı bir halk çalgısı.
Kılavuz : Füg ve kanonun tema kesitini belirten çizgi.
Kılavuz motif : Bir eser süresince konunun akışına bağlı bir şekilde pek çok kereler duyurulan motif ezgi. Kılavuz motif'in taşıdığı anlam kim zaman güzel duyguları, kimi zaman hiddeti, kimi zaman acıyı tasvir edebilir. Bkz. Özön.
Kına havası : Anadolu'nun hemen her yöresinde kına gecelerinde gelin ve damat için söylenen türkülere verilen isim.
Kırık düzen : 1. Notaları melodik olarak, yani arka arkaya duyurulan akor. Aynı sesler aynı anda çıkarılınca kalıp düzen olur. Bkz. Arpej. 2. Halk müziğinde tellerin birbiriyle uyumlu olmamasını yani düzensizliği ifade eden terim.
Kırık hava:Hareketli ve canlı oyun melodisi ve türküsü.
Kırık kadans (=Kırık kalış) : Beşinci derece akorunun, birinci derece akoru yerine başka bir derecenin akoruna bağlanması ile yapılan kadans. Böylelikle müzikte tam kadanstaki bitiş hissinin aksine bir yarım kalma duygusunu hissettirir.
Kırık yay : Yaylı çalgılarda bir icrâ tarzı.
Kırılma: Yürürken salınma, nazlı yürüyüş. Işık demetinin yönünün, içine girdiği ortam tarafından değiştirilmesi.
Kırklar Semahı : Alevi-Bektaşî toplulukları arasında "Kırklar meclisini" anmak ve tasvir etmek için düzenlenmiş dinsel bir dans türü ve bu dansa eşlik eden yöresel kalıp ezgi.
Kırnata : Klarinet. Klarinetin halk ağzındaki söyleniş biçimi. Çingene çalgıcılar arasında Granet de yaygın olarak kullanılan bir ifade biçimidir.
Kısaltma : Müzikte notaların, çalgı isimlerinin ya da nüans terimlerinin kısaltılarak yazılması.
Kısım : Bölüm.
Kısmaç : Timbal, zil veya tamtam gibi çalgıların partilerinde sesi söndürmek, kısmak için kullanılan mekanizmaya verilen isim.
Kıt'a : Şiirin dörtlüklerden kurulmuş her bir kümesine verilen isim.
Kıvrak : Hareketli ve canlı bir icrâyı öngören nüans terimi. Lebending (alm.).
Kıymet : Notaların değeri.
Kız havası : Trakya ve Teke yörelerinde kadınların eğlencelerinde çalıp söyledikleri oyunlu türküler.
Kız Neyi : 1. Diapozonun la sesini bir oktav tizdeki gerdâniye sesi kabul eden ney çeşidi. 2. Gerdâniye'yi temel alan akord düzeni.
Kibar : Asil bir şekilde ve kibarlıkla icrâyı öngören nüans terimi. Nobile (it.).
Kiriş : Hayvan bağırsağından yapılan çalgı teli çeşidi. Kiriş bilhassa keman, kemençe türü çalgılarda yakın zamana kadar kullanılan bir ccedil;algı olmakla birlikte bu gün kullanılmamaktadır.
Kitâbîyât : Kitap bilgisi, Bibliyografya. Müzik kitaplarının yazılımı ve bunların yayılması 20. yüzyılın başlarından itibaren gelişmiş olmasına rağmen, Türk müziğinin geçen yüzyıllardan kalan müzik mirası kitabiyatı günümüzde hâlâ yeterli hacme ulaşabilmiş değildir.
Kitâbü'l-Edvâr : Safiyüddin Urmevî'nin müzik üzerine yazdığı Arapça eser.
Klangfarbenmelodie (al.): tını ezgisi. Anton webern’in buluşu.
Klârnet (=Klarinet) : Özellikle 17. yüzyılın sonlarına doğru batı müziğinde önem kazanmaya başlayan ve bugünkü şeklini büyük oranda 18. yüzyılda almış olan tahta nefesli bir çalgı. Daha sonraları madenî olarak da yapılan klarnet, yaklaşık olarak 20. yüzyılın başından itibaren Türk müziğinde kullanılmaya başlanmıştır. Ucuna takılan bir ağızlık ile çalınan klarnet, soprano, alto ve bas klarnet olmak üzere üç grupta toplanabilir.
Klâsik Koro : Ankara ve İstanbul Radyoları'nda klâsik Türk müziği eserlerini icrâ eden koro. Mesut Cemil tarafından kurulmuştur. Günümüzde Kültür Bakanlığına bağlı Klasik Türk müziği icrâ eden topluluklara da bu isim verilmektedir.
Klâsik Müzik : Geleneksel kurallara uygun olarak yapılmış müzik. Terim daha çok şehir kültüründe oluşmuş müziği tanımlar.
Klasman: Belirli bir sınıf yada küme.
Klavye : Piyano, org, çembalo gibi çalgıların tuş takımını oluşturan düzenek.
Koçaklama : Yiğitlik, mertlik, kahramanlık temalarını işleyen halk türkülerinin içeriğini ifade etmek için kullanılan terim.
Koçkarca : Özbek Türkleri tarafından kullanılan telli mızraplı bir halk çalgısı. Telli mızraplı ve uzun saplı çalgı ailesi içinde göğsü derili olan nadir çalgılardan birisidir.
Koda Kuyruk. Bir çalgı müziği eserinde, belirli kurallara bağlı kalınarak bestelenen füg ve sonat gibi : formlarda, eserin sonunda yer alan ve eserin tamamını özetleyen, bitiş hissini güçlendiren kısım.
Kodetta (=Küçük kuyruk) : Sonat formunda, sergi bölümünü sonuçlandırmak için özellikle kısa tutulmuş olan koda.
Koheren : Eşevreli
Kol Bastı : Ordu, Giresun ve Trabzon dolaylarında oynan bir oyun.
Kolaj: Değişik müzik türlerinin, değişik gereçlerin bir arada kullanıldığı yapı. Ives’ın orkestra parçalarındaki marş, dans gibi türlerin bir araya gelişi. Sonradan teyp müziğinde değişik gereçlerin yapıştırılması. Collage (fr.).
Kolan: Dokuma, deri, kenevir vb. Maddelerden yapılan yassı ve enlice bağ.
Kolbağı: Kadın bileziği.
Kolca Kopuz : Uzun saplı kopuz çeşidi. İç Asya Türk dünyasında bilinen ve Dede Korkut Hikayeleri'nde bahsinin geçmesi sebebiyle oldukça eskiye dayanan bir çalgıdır.
Kolçak: Kola geçirilen işaretli bağ, pazubent
Koloratur : Ses sanatında kullanılabilecek tüm süslemeleri, hızlı pasajları mükemmel bir teknikle başarıyla seslendirebilen ses sanatçısı. Örn. Koloratur Soprano v.b.
Koloratura (ital.): Çalgılarda ver insan sesinde süslü geçitler. Terim genellikle, bu türlü geçitleri ustalıkla söyleyebilen lirik sopranolar için kullanılır.
Koma : 1. Klâsik Türk müziğinde bir tam sesin dokuza bölünmesi ile elde edilen her bir aralığa verilen isim. Yunanca “comma” kökünden türetilmiştir. 2. Klâsik Türk müziğinde iki ses arasındaki 1 mikrotonluk yani 9’da 1’lik mesafeyi belirtmek için kullanılır.
Koma Bemolü : Klâsik Türk müziğinde iki ses arasındaki 1 komalık mesafeyi pest yöne doğru belirten koma işareti çeşidi ki bemol işaretinin ters konulmuş şekli ile sembolleştirilmiştir.
Koma Diyezi : Klâsik Türk müziğinde iki ses arasındaki 1 komalık mesafeyi tiz yöne doğru belirten koma işareti.
Koma: Mikro aralık. Bir tam sesin dokuzda biri değerinde çok küçük aralık. Komma (yun.).
Konçerto : 1. "Konser" anlamındaki sözcük. 2. Üç bölümlü bir çalgı parçasının ismidir. İlk bölüm parlak, ikinci bölüm ağır, üçüncü bölüm ise kimi rondo, kimi allegro şeklinde ve daha hareketlidir. Çalan artistin virtüozluk ölçütünü göstermesine imkân sağlar. Cumhuriyet dönemi itibarı ile Türk besteciler de konçerto türünde özellikle de piyano, keman, viyolonsel ve çeşitli Türk müziği çalgıları için eserler bestelemişlerdir. Örn.: Hasan Ferit Alnar'ın Kanun ve Yaylılar Orkestrası için "Kanun Konçertosu" (1944 - 1951).
Konçerto grosso: Orkestranın iki bölüme ayrılarak toplulukların yarışması ya da bir yanda solocuların, öte yanda orkestra üyelerinin yer aldığı bir yarışma ortamından doğan çalgısal tür. Concerto grosso (it.).
Konsantrasyon: Bir konuya zihinsel olarak belli bir süre odaklanabilmektir.
Konser : Bir dinleyici kitlesine hitap etmek üzere, önceden hazırlanmış bir program dâhilinde sunulan, çeşitli çalgısal veya sözlü eserlerden oluşan müzik icrâsı.
Konser Saz Semâîsi : Diğer saz semâîlerinden farklı olarak, fasıl sonunda çalınmak için değil de, solo bir çalgının konserde çalması amacıyla bestelenmiş özel bir saz semâîsi çeşidi. Bu isim Hüseyin Saadeddin Arel tarafından verilmiştir.
Konsonant, konsonans: Uyumlu, uyuşumlu; kaynaşan, uzlaşan sesler. Consonance (fr.).
Konsort: Aynı çalgı ailesinden oluşan topluluk. Viyol konsortu gibi. Consort (ing.).
Kontralto : Kadın ve çocukların ses bölgesi dahilinde kalan "alto"yu rahatlıkla verebilen erkek sesi.
Kontrapunta (ital.): Contrapunctus
Kontrpuan: Contra point “noktaya karşı nokta” anlamında bir müziksel doku. Çoksesli müzikle ilgili bir bilim dalı. İki ya da üç eşanlı müzik çizgisinin uyumlu örgüsü. Kon¬trapunkt (al.).
Kontrtenor: erkekte alto. Kafa sesiyle kadın sesi gibi, falsetto söyleyen, tenordan daha tiz ses. Countertenor (ing.).
Konuşur gibi : Bir ses sanatçısı tarafından seslendirilen eser sırasında, müziğin konuşur gibi bir üslûpla icrâ edilen kesiti. Konuşur gibi teriminin yerine, "Resitativ tarzında okuma" terimi Türk müziğinde oldukça yaygındır. Bununla birlikte konuşur gibi okumak Türk müziğinin her türünde sıkça kullanılan bir tarzdır. Parlando (it.). Bkz. Sözlev.
Konzertmeister (alm.): Senfoni yada opera orkestrasında baş kemancı. Yalnız kemanlardan ve öbür yaylı çalgılardan değil, yöneticiden sonra bütün orkestranın çalışma beraberliğinden sorumlu kişi.
Kopist : Esas notanın istinsâhını yapan yazıcı kişi. Notanın matbaa ve çeşitli kopyalama aletleri kullanılarak çoğaltılmaya başlanması ile bu meslek sona ermiştir.
Kopuz : Daha çok telli ve uzun saplı, mızrap veya el ile çalınan çalgılara Türk dünyasının müzik kültüründe verilen isim. Bununla birlikte, el armonikasına, ağza konularak çalınan metal yay parçasına, bazı yaylı çalgılara da kopuz denildiği bilinmektedir.
Koral : Sadece bir koronun (a capella) ya da orkestranın eşlik ettiği bir koronun icrâ ettiği müzik eseri.
Korangle : "İngiliz Kornosu" ismi de verilen bakır üflemeli bir çalgı.
Koreograf: fr. Chorégrap Koreografiyi yapan kşiye verilen ad.
Koreografi : fr. Chorégraphe .Dans adımlarının kağıda geçirilmesi, bir baleyi oluşturan adım figür ve anlatımların bütünü.2-adım tasarımcılığı, dans besteciliğidir. Kelime Yunancadan gelir. Antik Yunan tiyatrosunda koroda bulunan insanların hareketlerini belirleme şeklinde ortaya çıkmıştır. Daha sonra dans esnasında adım ve hareketleri belirleme şekline dönüşmüş ve bu şekilde yaygınlaşmıştır
Koreoloji : 1.Dans bilimi. 2.insan vücudunun yaptığı hareketleri notasyon sistemiyle kağıda aktarma, arşivleme.
Kornet : Trompetin küçüğü gibi görünen ancak daha yumuşak bir tınıya sahip çalgı.
Koro : Şarkıcılar topluluğu. İnsan sesinin toplu halde müzik icrâ ettiği oluşum. Türk müziğinin icrâ tarzında koro olmamasına rağmen Türk müziğinin modernleşme sürecinde devlet destekli müzik topluluklarının oluşturulması sebebiyle korolara özel önem verilmiştir. TRT, Kültür Bakanlığı ve devletin çoksesli müzik topluluklarında irili ufaklı birer koro oluşturulmuştur.
Kortej : Törenlerde sıralı olarak giden insan topluluğu
Kostak: Zarif, kibar, çalımlı, güzel giyinmiş, yakışıklı.
Koşa Nağara : Çifte nağaranın Azeriler arasındaki söyleniş biçimi.
Koşma : Kıtaları dörder mısralı ve en az üç kıtadan oluşan halk edebiyatı biçimi. Halk edebiyatının yine halk ozanları tarafından en çok kullanılan şekillerinden biridir. Ezgileri bakımından yörelere göre çeşitlilik gösterir ve özel isimlerle anılır. Örneğin Yelpük koşma, Acem koşması, Sıralı koşma vb.
Koşmak :Ezgi üretmek. Halk arasında bir tür "bestelemek" anlamında kullanılır. Bkz. Yakmak.
Koşuk : Halk şiirinin çeşitli biçimlerindeki dörtlüklerine verilen isim. Koşma, mâni.
Köçek Takımı : Birçok köçekten meydana gelen topluluk. Köçek takımları Anadolu'da tüm eğlencelerin baş aktörleri gibidirler. Bilhassa Orta ve Kuzey Anadolu'da bu takımlar hâlâ faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Köçek: Kadın kılığına girerek oyun oynayan erkek.
Köçekçe : Bir çeşit oyun havası olarak çalınan, çoğu Anadolu ve Rumeli türküleri olan eserlerdir. Dede Efendi'nin ve Çuhacıyan'ın bu türde eserleri bulunmaktadır.
Köçekçe Takımı : Aynı makamdan birkaç köçekçenin ard arda okunmasıyla meydana gelen köçekçeler bütünüdür. Bazen aranağmeleri oyun havaları ile birbirine bağlanarak çalınır.
Kök : Bir sesin üçüncü ve beşinci derecelerinin aynı anda duyurulmasıyla meydana getirilen akorun temel sesine verilen isim.
Köprü : 1. Sonat formunda iki tema arasında yer alan geçiş kısmı. 2. Telli ve yaylı çalgılarda üst kapak üzerinde yer alan ve üzerinden tellerin geçtiği parçacık. "Köprücük" ya da "eşik" de denir.
Köroğlu : Ünlü halk kahramanı ve ozanı; bu ozanın deyişleri ile söylenen ezgilerin genel ismi.
Kös (=Kûs) : Klâsik Türk müziğinde ve mehter müziğinde kullanılan, iki adet tokmakla çalınan bir çeşit vurmalı çalgı.
Köstek: Saat, kılıç, anahtar vb.nin ucuna takılan zincir.
Kövür : Çöğür çalgısına verilen diğer bir isim.
Kriter : (fr. Critère ) Ölçüt
Kromatik: Skaladaki sesleri diyatonik akışın yalınlığı içinde değil de yarım ses aralıklarla gelişen 12 ses’in akışı içinde kullanmak. Alaca dizi. Karşıtı: diyatonik. Chromatic (ing.).
Ksilofon : Bir vurmalı çalgı. Tahta ya da plastik çubuklardan oluşmuş klavyesine, ucu tokmaklı bagetlerle vurulmak sureti ile çalınan çalgı.
Kuartet (fran.): Dört çalgı yada dört ses için müzik. Dört çalgılık, yada dört seslik topluluk. En yaygın dörtlü çalgılaması, iki keman viyola ve viyolonselden kurulan topluluktur ve bu ortam için sayısız yapıy verilmiştir.
Kubuz : Tokat, Eskişehir, Adana, Mardin'de yaşayan Kafkas göçmenlerinin çaldıkları el armonikasına verilen isim.
Kuintet, kentet (fran.): Beş çalgı, yada beş ses için müzik. Beş çalgılık yada beş seslik topluluk.
Kulak : 1. İnsanın çeşitli müzikal sesleri algılayabilme kâbiliyeti. 2. Telli ve yaylı çalgılarda telleri akort etmeye yarayan küçük parçalar. Bkz. Burgu.
Kulis :Sahnenin gerisinde ve yanlarında bulunan bölüm, oyuncuların sahneye girip çıktıkları boşluk
Kulis yanı : Sahnenin kulise yakın olan bölümü
Kural : kaide.Bir sanata, bir bilime, bir düşünce ve davranış sistemine temel olan, yön veren ilke, nizam.
Kural hatası : Bir sanata, bir bilime, bir düşünce ve davranış sistemine temel olan, yön veren ilke, nizama aykırı davranış sonucu ortaya çıkan hal durum.
Kurgu :Ölçülüp biçilerek yapılan iş
Kuru : Duygusuz, yavan. Kuru ve duygusuz bir ifade ile. Secco (it.).
Kuru reçitatif : Bassodan -yani bas partisinden- başka eşliği olmayan reçitatif. Dramatik ve ifadeli reçitatifin tersidir.
Kuruluş formu : Oyunu teşkil eden adım,motif ve figürlerin tamamını oluşturan hareketlerin bütünü.
Kutbî :Günümüze tek eseri ulaşmış olan besteciler için kullanılan özel terim.
Kuvartet: Dört çalgı ya da dört ses için müzik. Dörtlü. Dördül. Quartett (al.).
Kuvvetlendirmek : Sesi gürleştirmek. Riforzando (it.)
Kuvvetli : Bir sesin, akorun, eserde bir kesit veya müzik cümlesinin kuvvetli, güçlü bir şekilde icrâsını öngören nüans terimi. Forte (it.).
Kuyruklu piyano : Kuyruklu piyanonun kapağı kanat biçiminde olduğu için bu tâbir uygun görülmüştür.
Küçük aralık : Minör aralık. Bir büyük (majör) aralığın yarım perde daraltılması sonucu elde edilen aralık. Bkz. Büyük Aralık, Aralık.
Küçük flüt : Pikola. Flütten daha küçük boyda olan ve daha ince sesler çıkartabilen çalgı.
Küçük Mücenneb : Türk müziğinde iki ses arasındaki 5 komalık mesafeye verilen isim.
Küçük Mücenneb Bemolü : Türk müziğinde iki ses arasındaki 5 komalık mesafeyi pest yöne doğru belirten küçük mücenneb işareti.
Küçük Mücenneb Diyez : Türk müziğinde iki ses arasındaki 5 komalık mesafeyi tiz yöne doğru belirten küçük mücenneb işareti.
Küçük Usûl : Türk müziğinde 2 süreliden 15 süreliye kadar (15 süreli usûl dâhil) var olan usûllerin genel adı.
Küğ (=Küy) : Müzik, beste. Asya'daki bazı Türk lehçelerinde kullanılan küğ teriminden hareketle önerilmiş bir terimdir. Türkiye'deki bazı çevrelerce ısrarla kullanılmak istenmesine karşın müzik çevrelerinde tutmamıştır.
Külliyyât : İçinde pek çok makamı barındıran uzun bir peşrev türü.
Küllü'd-Durûb va'n-Negam : Darbların ve nağmelerin tümüne verilen isim.
Küme Faslı : Osmanlı devrinde Sarây-ı Hümâyûn'da müzik icrâ eden, ince saz topluluğundan daha geniş müzik topluluğudur ki, bir çok büyük şölende birlikte müzik icrâ eden müzisyenler topluluğunun "birlikte icrâ"sını vurgulamak için bu terim kullanılmıştır.
Küme/kümecik : Esas notanın bir perde üst veya bir perde alt sesinden başlayarak kümelenen üç ya da dört notalık süsleme. Kümecik notalarının süre değerleri, esas notanın süresini aşamaz.
Küp : Türk halk müziğinde bir çeşit vurmalı çalgı.
Kürdî : 1. Klâsik Türk müziğinde orta sekizlide bulunan küçük mücenneb bemolü almış si sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde basit makam. Dügâh sesi üzerindeki (yerinde) Kürdî dörtlüsüne nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Bûselik beşlisinin eklenmesi ile meydana getirilmiştir. Çıkıcı, bazen de çıkıcı-inici seyir özelliği gösterir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi nevâ (re)'dır. Asma kararları çargâh (do) sesi üzerinde Çargâh ve rast sesi üzerine aktarılmış Bûselik çeşnileri ile kürdî (küçük mücenneb bemolü almış si) sesidir.
Küşâd : Açılış veya başlangıç aranağmesi anlamlarında kullanılan terim.
Kütahya Düzeni : Bağlama ailesi çalgılarında kullanılan akort biçimi. Çalgının alt teli “la”, orta teli “re”, üst teli “re” seslerine akort edilir. Bu düzen biçimine Fidayda (Hüdayda) düzeni de denir.
L
Lacrimosa (o): Acıklı, gözü yaşlı. Requiem’in ikinci bölümü dies ırae’nin (ağlama günü) son kısmı.
Lâdinî müzik : Dindışı müzik.
Lâedrî : Bestecisi bilinmeyen eser. Anonim.
Laendler: kaynağı Avusturya olan ¾ ölçülü dans. Valsin doğumuna yol açmış viyana klasikleri bu dansı bazı yapıtlarında kullanmışlardır.
Lâhin : Ezgi.
Lâhnî Aralık : Birbiri ardından duyulan iki ses arasındaki mesafe.
Lâl Perde : Telli çalgılarda çalınan ezginin mevcut ses dizgesinin dışında yer alan ses.
Lamentazione (it.): Yalvaran, yakaran, feryat eden acıklı sesleniş.
Lamento (it.): Ağıt.
Largamente, largo (ital.): Geniş anlamında. Çok yavaş tempo.
Largando (it.): Hızı genişleterek.
Larghetto (ital.): “largo”dan az daha hızlı.
Largo (it.): Çok ağır, geniş (tempo).
Laterna : Silindirinin kulpunun el ile çevrilmesi sonucu müzik çalan ve sokak müzisyenleri tarafından kullanılan bir çalgı aleti. Müzik kutusu.
Lavta :Ortaçağda Arap Uygarlığı tarafından geliştirilmiş olan, daha sonra pek çok Avrupa ülkesinde de yaygınlık kazanan, armut biçimindeki gövdesiyle uda çok benzeyen ve mızrapla çalınan telli çalgı. Lut.
Lazer : Çok şiddetli, kohernt ve tek renk ışık elde etmek için geliştirilmiş optik düzeneklere maser ve lazer denir
Leb Değmez : Kuzey ve Doğu Anadolu âşıkları arasında yaygın olan, "b","p","m" gibi dudak sessizi harfler kullanılmadan söylenen ve mutlaka bir ezgi eşliğinde icrâ edilen doğaçlama şiirlere verilen isim.
Lehçe : . Bir dilin tarihsel, bölgesel, siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt.
Legato (it.): Bağlı (çalış, söyleyiş).
Leggiadro (it.).: Çekici ve incelikli bir ifade ile.
Leggiero (ital.): Hafif.
Leğen :Üflemeli çalgılarda bulunan ağızlığın bir kısmı.
Leitmotiv (al.): Yapıt boyunca yinelenerek bir kişiyi ya da bir konuyu tanıtıcı özellikleri taşıyan, böylece yapıtın bütünlüğüne katkıda bulunan müzik motifi. Kılavuz müzik.
Lento (it.): Yavaş, ağır (tempo); largo’dan hızlıca.
Leyle : Irak Türkmenlerinde ninni.
Leylim : Gaziantep yöresinde türkülü oyunlara verilen isim.
Lezgi : Kafkasya'da yaygın bir halk oyunu. Bu oyuna eşlik eden ezgiye "Lezginka" ismi verilir.
Libretto (it.):1-Opera metni, kitapçığı2- opera, operet, oratoryo, bale, müzikal, mask gibi müziksel sahne eserlerinin yazılı metinlerine verilen addır.
Lidyen modu : Milattan önce Yunan Uygarlığı'nın müzik kültüründe kullanıldığı tahmin edilen ses dizgelerinden biri. Çeşitli müzik tarihi kaynaklarında sol anahtarı üzerinden farklı ses dizgeleri halinde karşımıza çıkmaktadır. Bkz. Mod.
Lied (al.): Bir şiir üzerine yazılmış, genel olarak piyano eşliğindeki şarkı.
Lirik : Şiirsel, dokunaklı sanat eseri. Önceleri lir eşliğinde söylenmek üzere yazılan şiire bu isim verilirken, günümüzde bestelerin konulu olanlarına da lirik denilmektedir. Lirik dram, lirik komedi gibi türler sınıflandırılarak, bestenin konusunun içeriğine göre sözlerle olan bağlantısı, "lirik" kelimesi ile ifade edilir.
Lirik şiir: Eski yunan’da lir eşliğinde okunan şiir; coşkun ve esinli. Lirik: şarkı sözü için yazılan şiir. Lyric (ing.).
Longa : Türk müziğinde, hızlı tempoda, iki dörtlük ölçüde bir çalgı eseri formu ve dans müziği.
Loure (fran.): 18. Yy. Süitlerinde rastlanan bir tür halk dansı.
Lustig (alm.): Keyifli, neşeli.
Luttuoso (it.):Mahzun ve kederli.
Luturyan Borusu : Türk müziğinde kullanmış olan nefesli çalgı.
Lüti : Literatüre "lavta yapımcısı" olarak giren bu terim, günümüzde çalgı yapım ustalarına verilen isimdir.
Lütiye: Keman ve diğer telli çalgıların yapımcısı. Luthier (fr.).
M
M : Majör. Majör (büyük) aralık ve tonları ifade eden kısaltma.
m : Minör. Minör (küçük) aralık ve tonları ifade eden kısaltma.
Mâbeyn : Ara seslere verilen ad.
Macabre (fr.): Ölülere özgü, tüyler ürpertici.
Madrigal: 14. Yüzyılda nakaratlı, yalın bir şarkı türü. 16. Yüzyılda en az iki ses için yazılmış dindışı şarkı. Madrigale (it.).
Maestoso (it.): Haşmetli, görkemli.
Magnificat (lat.): Ulu, görkemli. Katolik kilisesinde vesper’in bitiminde okunan, hz. Meryem’e övgü duası.
Mağrur : Ağırbaşlı bir havada çalınmayı öngören nüans terimi. Fiero, Fiaremente (it.).
Mahalli sanatçı : Çalış ve söyleyiş bakımından yaşadığı bölgenin tüm özelliklerini bünyesinde barındıran yerel müzisyen.
Mahfel Sürmesi : Bkz. Tesbîh.
Mahlas : Âşıkların söyledikleri deyişlerin (şiirlerin) son kıtalarında kullandıkları ve bir tür imza niteliği taşıyan takma isimleri, lâkap.
Mahnı : Azeri müziğinde türkü, şarkı, ezgi, mâni anlamlarını veren terim.
Mâhûr : 1. Klâsik Türk müziğinde tiz sekizlideki küçük mücenneb bemolü almış fa ve bakiye bemolü almış sol sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan makam. İki çeşidi mevcuttur. Bunlardan ilki bazı teorisyenlere göre aktarılmış (şed) bir makam olarak tanımlanmıştır. Çârgâh makamının temel dizisinin (Bkz. Çârgâh) rast (sol) sesi üzerine aktarılmasıyla meydana getirilmiştir. İnici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi rast, güçlü sesleri gerdâniye (sol) ve nevâ (re)'dır. Asma kararları, çargâh sesi üzerinde (yerinde) Çârgâh ve hüseynî aşîrân sesi üzerinde Bûselik çeşnileridir. Diğer çeşidi ise birleşik makamdır. Rast (sol) sesi üzerine aktarılmış inici bir Çargâh makamı dizisine rast sesi üzerinde (yerinde) inici bir Rast, Acem'li Rast, inici Hüseynî ve inici Beyâtî dizilerinin eklenmesiyle ve karışık olarak kullanılmasıyla meydana getirilmiştir. Karar sesi rast (sol), güçlü sesleri gerdâniye (sol) ve nevâ (re)'dır. Asma kararları çargâh (do) sesi üzerinde (yerinde) Çârgâh, gerdâniye (sol) sesi üzerinde Çârgâh, Rast ve Bûselik, hüseynî (mi) sesi üzerinde Bûselik ve Uşşak, nevâ (re) sesi üzerinde Çârgâh, Rast ve Bûselik, bûselik sesi üzerinde Kürdî, segâh sesi üzerinde Ferahnâk ve Segâh, dügâh sesi üzerinde Bûselik, Uşşak ve Hüseynî, rast ve yegâh sesleri üzerinde Çârgâh ve Rast çeşnileridir.
Majör : Müzikte tonlar, aralıklar ya da akorlar için bir niteleme terimi olarak kullanılır ki, büyük anlamındadır.
Makam : Büyük. Gamda büyük üçlü. Maggiore (it.).Türk müziğinde çeşitli seslerin bir araya gelerek oluşturdukları bütün; ses örgüsü. Bir ses dizgesindeki durak, güçlü, asma karar gibi önemli perdeler etrafında dolaşarak yapılan seyir.
Makyaj : Oyuncuların oyunlarına uygun bir şekilde yüzlerini boyamaları, yüz güzelleştirme
Mandal : Kanunun tellerini birkaç milim yukarı kaldırıp aşağı indirerek tellerden çikan seslerin değişmesine, dolayısıyla makam oluşturmaya yarayan aparat. Telleri tutan burgu anlamını da verir.
Mandra :Trakya ve Balkanlarda 2+2+ 3=7 süreli bir oyun havası ve bu oyuna eşlik eden ezgi.
Mâni : Yedili hece ölçüsü ile ve bağımsız dörtlükler halinde ezgi eşliğinde söylenen halk edebiyatı ve müziği türü. Mâni, meani, m'ani gibi söylenişleri de vardır. Halk müziğinde gerek türkü kıtalarının oluşumunda gerekse bu kıtaların arasında icrâ edilen bağlantı bölümlerinin kurgusunda mânilerden sıklıkla yararlanılır. Bu açıdan bakıldığında Türk halk müziği repertuarı içinde birbiriyle ilişkili veya birbirinden bağımsız binlerce mâni yer alır. Atışma şeklinde söylenen mâniler de vardır.
Marke : Takım oyunlarında karşıdaki bir oyuncuyu yakından takip etmek, tutmak, gölgelemek.Oyuncuların seyirci tarafından görülebilme olanağını ortadan kaldırmak.birbirinin görüntüsünü kapatmak.
Marş : Yürüyüş müziği. Temposu ve biçimi bir grup insanın aynı anda yürümesine fon oluşturabilecek niteliktedir. Bu sebeple genellikle askeri müzik toplulukları tarafından icrâ edilir ve bu alanda kullanılır. Ancak asker olmayan besteciler de marş türünde eserler vermişlerdir. Askeri müzik türü dışında varolan bir de ulusal marşlar vardır ki, Türk ulusal marşı, "İstiklal Marşı" adıyla bilinir.
Mask: 16. Ve 17. Yüzyıllarda ingiltere’de yüze maske takılarak oynanan müzikli sahne oyunu. Mask (ing.).
Maya : Doğu ve Güney Anadolu'da bilinen bir uzun hava türü.
Mazhar : Büyük zilsiz def. Daha çok dinî müzikte kullanılan bu vurmalı çalgıdan dört beş tanesi bir araya gelip özel bir topluluk oluştururlar. Mevlevî, Kadirî ve Rufaî dergahları başta olmak üzere açık zikir yapan pek çok tarikat tarafından kullanılır.
Mazhar-zen : Mazhar çalan kişi.
Mazurka (pol.): Polonya’nın ulusal danslarından.
Meclisî :Azerîler arasında fasıl müziğine verilen isim.
Mecmûa : Güfte antolojisi. Türk müziği tarihinde çoğu Arap hafleriyle yazılmış bu türden güfte antolojilerinin sayısı yüzlerle ifade edilebilir. Buna karşın bu mecmuaların büyük bir çoğunluğunun günümüz harflerine transkripsiyonu yapılmamış; yeni versiyonları yayımlanmamıştır.
Meçik (=Meçük) :Davulun ince ses çıkaran çubuğuna verilen isim.
Mehtâb(iyye) Faslı : Boğazda deniz üzerinde icrâ edilen müzik türü.
Mehter : 1. Osmanlı askeri müzik takımının genel adı. 2. Halk arasında yerel müzisyen gruplarına, özellikle de davul-zurna takımlarına verilen isim.
Mehter Müziği : Osmanlı Devleti'nde, Osman Gazi'den Sultan II. Mahmud'a kadar ki dönemde (1299-1826) toplumsal ve siyasal bir işlevi de olan geleneksel askerî müzik. Daha çok üflemeli ve vurmalı sazlardan oluşan topluluk, geleneksel köklerini iç Asya'daki Türk müziğinin nevbet geleneğinden alır. Düzenli müzik takımını askerî ortamda, özellikle savaş sırasında kullanan Türklerin bu geleneği Avrupa devletleri tarafından da benimsenmiş ve modern bandonun nüvesini mehter takımı dolayısıyla mehter müziği etkilemiştir.
Mehter-Hâne : Bkz. Mehter Müziği.
Meistersinger (alm.): 14. 15. Ve 16. Yy’larda Almanya’da birlikler ve loncalar kurmuş ozan ve şarkıcılara verilen ad.
Melodi: Ritm öğesinden yararlanarak, bir biçim için art arda dizilmiş notalar.
Melodram: Müzikle birlikte, melodisiz olarak, düz okuma durumda söylenen dram. Müzik eşliğiyle bir anlatıcı için hazırlanmış yapıtların türüne verilen ad.
Mengü(mengi):Sonu olmayan, hep kalacak olan, ebedi. ege ve güney marmara bölgesi'nin halk oyunlarından biri. Ege ve Akdeniz Tahtacıları'nda ibadet dışında (Âyîn-i cem haricinde) daha çok gençler tarafından dönülen semah türü
Menuetto (ital.): 17. Yy’da ortaya çıkmış. Fransa kaynaklı, üç zamanlı saray dansı. Adı “küçük” anlamına gelen menu sözcüğünden türemiştir. Ufak adımlarla oynanması bu adı gerektirmiştir.müziği önce süitlerde yer almış, sonra sonat biçiminin bölümlerinden biri olmuş, yerini scherzo’ya bırakıncaya kadar kullanılmıştır.
Mersiye : Ağıt. Daha çok ünlü ve toplum tarafından önem atfedilen kişilerin ölümünün ardından söylenen ağıtlara bu isim verilir.Çoğunlukla serbest tartımlı bir tarzda icrâ edilen mersiyeler, çeşitli edebi formlardaki şiirlerle söylenir.
Mersiye-Hân : Mersiye okuyan kişiye verilen isim. Genellikle erkek icrâcılar arasında yaygındır. Bkz. Mevlid-hân. : Mertebe
Mesnevi : Şanlıurfa'da okunan bir uzun hava türü.
Meşk : 1. Türk müziğinde eserlerin seslendirme yoluyla öğrenilmesi ve hafızaya alınması yöntemi. Müziğin içerisindeki temel bilgilerin edinilmesi büyük ölçüde, repertuvardaki eserlerin belleğe alınması ile sağlanır. 2. Eğlenmek, muhabbet etmek için yapılan müzikli toplantı.
Metelik : Orta Karadeniz bölgesinde yaygın bir oyun havası ve bu oyuna eşlik eden ezgi.
Metronom : Müziğin akışı sırasında vuruş hızını yani tempoyu ölçmeye yarayan alet. Metronomun üzerinde her tempo terimine ait olan numaralar vardır. Bu numaralar 1 dakika içerisindeki vuruş sayısını bildirir ve tempo bu vuruşun hızına göre ayarlanır.
Mevlevî Evferi : Bkz. Evfer.
Mevlevî Müziği : Türk dinî müziği başlığı altındaki tasavvufî müzik kısmının önemli bir kolu olup, Mevlevî tarîkatine özgü olan müzik türüdür. Âyîn-i şerifler içerisinde yer alan Mevlevî müziği, "Sema" denen Mevlevî raksının yapılması sırasında icrâ edilir. Klâsik Türk Müziği bestecilerinin önemli bir kısmı Mevlevî olup, bunların bir kısmı da "dede" denen Mevlevî dervişidir.
Mevlid (=Mevlüt) : Mevlidhanlar tarafından serbest bir usûl anlayışıyla, çalgı eşliği olmadan seslendirilen ve Hz. Muhammed'in doğumundan ölümüne, tüm yaşam öyküsünü konu edinen şiirler üzerine bazı kalıp ezgilerle seslendirilen bir dinî müzik türü.
Mevlid-hân : Mevlid okuyan kişiye verilen isim. Osmanlı-Türk müziği geleneğinde çoğunlukla erkekler tarafından yürütülen bu meslek, kadınlar arasında da yaygınlaşmış, kadın hanendeler içinde mevlid okumakla ünlenmiş çok sayıda kadın bunu bir meslek olarak yürütmüştür.
Mevval (=Maval) : Arap müziğinde serbest tartımlı ezgi türü olmakla birlikte Türkçede bir müzik terimi olarak kullanılmamıştır. Bu sözcük daha çok halk arasında, "yalan söylemek", "hileli işlerle uğraşmak" manalarında kullanılır.
Mevzuat :Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük ve yönetmenliklerin bütünü
Mey : Doğu Anadolu'da yaygın olarak kullanılan kamışlı üflemeli bir halk çalgısı. 20 ile 40 cm arasında erik, kayısı gibi sert ağaçlardan oyularak yapılan bir gövdeye, 8-10 cm uzunluğunda su kamışını yassı hale getirilmesiyle elde edilen kamışın eklenmesiyle meydana getirilir.
Meydân Faslı : Türk müziğinde incesaz denen icrâ topluluğundan daha geniş bir kadroyla seslendirilen fasıl müziği. Osmanlı kayıtlarında 100'den fazla müzisyenin katıldığı meydan fasıllarına rastlanmaktadır. Bunlar daha çok düğünlerde ve büyük şenliklerde toplu olarak müzik icrâ etmekteydiler.
Meydan Sazı (=Divan sazı) :Bağlama ailesine mensup çalgıların ebat olarak en büyüğü.
Mezmur: ilahi. Salmo. Hıristiyan kilisesinin 3. Yüzyıla dek derlenmiş duaları. Şarkıyla konuşma sesi arasında okunan ilahiler. Psalm (ing.).
Mezzo-soprano (it.): Sopranoyla kontralto arası kadın sesi. Ses niteliği derin ve tok olup dramatik etkinliğe sahiptir. (bizet’nin carmen’i gibi.)
Mırıldanış gibi (=Fısıltılı) : Mırıldanır gibi. Mormorando (it.).
Mıtrıp : Güney ve Doğu Anadolu'nun birçok yerinde profesyonel çalgı takımlarına verilen isim. Çoğunlukla davul-zurna icrâ etmeleriyle bilinirlerse de bazen, darbuka, tambur, kaval çeşitlerini de eğlencelerde çalarlar. Mevlevilerdeki çalgı heyeti anlamında kullanılan Mutrıb ile karıştırmamak gerekir. Bkz. Mutrıb.
Mızrâp : Telli çalgılarda, tellere vurmak veya sürtmek sûretiyle çalmayı sağlayan kemik, ağaç kabuğu, plastik gibi maddelerden yapılmış araç.
Mızraplı Sazlar : Mızrapla çalınan çalgılar. Mızraplı sazlar aynı zamanda telliler grubuna dahil olduğundan bu çalgıları Telli-Mızraplı olarak adlandıranlar da vardır.
Mikroton: Yarım tondan daha küçük aralıklar.
Mimik: Duygu ve düşünceleri yüz ifadesiyle anlatma.
Minimal müzik: Kısa motiflerin yinelenmesiyle gelişen ve 1960’lardan sonra ünlenen besteleme yöntemi. Minimalism (ing.).
Minör: küçük. Gamda küçük üçlü. Minore (it.).
Miraçlama : Hz. Muhammed'in miraca çıkışını anlatan çeşitli biçimlerdeki şiirlere verilen isim ve bu şiirlerin beraberinde icrâ edilen ezgi. Bu tür pek çok tarikatta bilinmekle beraber Alevi-Bektaşî toplulukları tarafından daha fazla kullanılmaktadır. Bkz. Mirâciyye.
Misket : Ankara dolaylarının ünlü oyun havalarından biri ve bu oyuna eşlik eden ezgi.
Missa (lat.): Katolik kilisesine özgü ayin müziği.
Mizansen: Oyun düzeni .Yönetmenin bir dans veya tiyatro yapıtını anlamlı ve uyumlu bir biçimde sahneye koyma işleminin tümü.
Mod : Çeşitli müzik kültürlerinde karşımıza çıkan ve muhtelif mikrotonları da bünyesinde barındıran ses dizgeleri. Bazı kaynaklarda mod ve makam kavramları aynıymış gibi gösterilse de makam, sistematiği ve düzenlenişi itibarı ile mod'dan ayrı değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Mod terimi daha çok ve doğru olarak eski Yunan müziği ses dizgelerini tanımlayan bir terimdir ve yapısal özellikleri bakımından bilinmezliklerle doludur. Mod sayısını 8, 12, 24 olarak gösteren kaynaklar varsa da bunlar kendi aralarında bir tutarlılık göstermezler.
Mod, modal: 17. Yüzyıla kadar kullanılan skala sistemi; daha sonra majör ve minör skalalar için kullanılmıştır. Örneğin, do notasından başlayan iyonya modu do majör karşılığıdır. Makam.
Moderato (it.): Ilımlı bir tempoda. Orta hızda.
Modülasyon : Bir müzik eserinde belirtilen esas tondan ayrılıp başka bir tonda seyretmek.
Moll (alm.): Minör.
Molto allegro ma non troppo (it.): Çok neşeli ama fazla değil.
Monodik: Teksesli müzik. Monodisch (alm.).
Monodram: Tek şarkıcı için opera.
Monofonik: Teksesli. Eşliksiz, tek bir ezgi çizgisi. Monophony (yun.).
Monokord: Tek telli çalgı. Monochord (ing.).
Monoton (alm.): Tekdüze, hep aynı tonda, yeknesak.
Motet (fr.): Katolik kilisesi’nden kaynaklanan, genelde latince metne dayalı, söz ve müziğin birleştiği, özgür biçimdeki ilk çoksesli dinsel şarkılar.
Motif: 1-(müzik) Bir yapıtın kuruluşunun ana öğelerinden biri olarak kullanılan ve bir müzik fikrinin kaynağı olan parça.2-yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan ögelerden her biri:
Motivasyon: İsteklendirme,güdüleme.Genel anlamıyla bir işi verimli bir şekilde yapma isteği olarak bilinir.
Mouvement (fr.): Senfoni, sonat, konçerto gibi yapıtların bölmeleri. Bölüm.
Muçula : Irak Türkmenleri arasında hicaz makamındaki kalıp ezgiyle örülmüş Hoyrat (uzun hava) türü.
Mugam : Azeri müziğinde kendine özgü yapısal özellikleri olan serbest tartımlı ezgilerin genel adı. Türk halk müziğindeki Uzun Havalar ile Klasik Türk müziğindeki Gazellere benzer.
Mugannî : Şarkı söyleyen kişi, teganni eden.
Muganniye : Kadın şarkıcı.
Mugnî : Eski bir telli çalgı. Tel sayısı ve biçimi pek çok kaynakta farklı olarak belirtilmektedir.
Muhayyer : 1. Klâsik Türk müziğinde tiz sekizlideki la sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan basit makam. Dügâh (la) sesi üzerindeki (yerinde) Hüseynî beşlisine hüseynî (mi) sesi üzerine aktarılmış bir Uşşak dörtlüsünün eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Hüseynî makamının inici şeklidir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesleri muhayyer (la) ve hüseynî (mi)'dir. Asma kararları neva (re) sesi üzerine aktarılmış Rast, çargâh (do) sesi üzerinde (yerinde) Çargâh ve Pençgâh, segâh (koma bemolü almış si) sesi üzerinde Segâh ve Ferahnâk çeşnileridir.
Mûsiki : Müzik. Batı dillerinde "music" imlasıyla yazılan terim. Türkler arasında uzunca bir süre "Musiki" imlası kullanıldıysa da, cumhuriyetten sonra Türkçenin yapısına daha uygun geldiği düşüncesiyle, müzik terimi musikinin yerini almıştır. Günümüzde daha sıklıkla kullanılmaktadır. Bkz. Müzik. : Mûsiki-i Osmânî Mektebi : İsmail Hakkı Bey'in kuruculuğunu ve müdürlüğünü yaptığı müzik okulu, bir çeşit konservatuvar.
Mûsikişinâs : Müziği seven ve bilen kişi.
Muska:İçinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan bir nesne, yazılı kâğıt vb., hamaylı
Mute (ing.): surdin, kısmaç, kısılmış ses.
Mûtedil : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Mutlak Müzik : Tasvirî müziğin zıddı olarak güzelliği esas alan müzik.
Mutrıb : Sazendeler ve hanendelerden oluşan müzik topluluğu. Bu yalnızca saz topluluğu anlamında da kullanılmıştır. Bu terim yaygın kullanım alanını Mevlevi müziğinde bulmuş olmakla birlikte diğer tarikatlerde de vardır. Mevlevi mutrıbları arasında ney, kudüm, tanbur, ud, kanun, rebab, sine kemanı gibi pek çok farklı çalgı kullanılmaktadır. Bkz. Mıtrıp.
Mutrıbân : 1. Türk müziğinde kullanılmış makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır. 2. Mutrıb heyetine verilen diğer isim. Çoğul manasıyla kullanılır.
Muttasıl : Yanaşık.
Muvakkat Karar : Bkz. Asma Karar.
Mücenneb-i Kebîr : Bkz. Büyük Mücenneb.
Mücenneb-i Sagıyr : Bkz. Küçük Mücenneb.
Müezzin : Ezan okuyan kişi.
Müjdegânî : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Mükerrer : Klâsik Türk Müziği formlarında eserin birden fazla tekrar edilen kısmına verilen isim.
Mülâyim : Bkz. Derli.
Mülâzime : Hâne sonlarında tekrar edilen kısım.
Münâcât : Türk müziğinde dinî tür. Edebiyatta Allah'a yakarışı ifade eden kaside formundaki şiirler üzerine bestelenir.
Mürekkeb Makam : Birleşik makam. Türk müziğindeki 13 basit makamda bulunan özellikleri taşımayan, yani bunların dışında kalan tüm makamlar için mürekkeb (birleşik) makam ifadesi kullanılır. Basit (temel) makamların dışında yer alan bu makamlar geçki (Modulasyon) esasına dayanan makamlardır.
Mürekkeb Usûl : Birleşik Usûl. Klâsik Türk müziğinde birden fazla basit usûlün bir araya getirilerek oluşturduğu usûllere verilen isim. Nîm sofyân ve Semâî usûlünün dışında kalan tüm usûller birleşik usûldür.
Müsemmen : Türk müziğinde kullanılan 8 süreli basit usûl. Daha çok şarkı formunda bestelenmiş eserlerde, ilâhî, türkü ve oyun havalarında kullanılmıştır. Bkz. Katakofti.
Müstezat : 1. Türk şiirinde bir form. 2. Mahur, Acemaşîran makamlarını andıran ve daha çok Doğu ve Güney Anadolu bölgesinde kullanılan bir makam türü.
Müstezat Düzeni : Bağlama türü çalgılarda kullanılan bir düzen biçimi. Alt tel "la", orta tel "sol", üst tel "fa" seslerine akortlanır.
Müzik : Seslerin belli bir estetik anlayışla düzenlenmesiyle oluşan sanat. Müziğin temel elemanı sestir. Sesin işlenmesiyle oluşan melodi ve bir tartım etrafında düzenlenmesiyle ritim meydana gelir. Melodi ve ritimden sonra gelen öğe armoridir. Müzik bu temeller üzerinde çeşitli formlarla işlenir. Bkz. Mûsiki.
Müzik Bilimi : Müzikoloji. Müziği tarihsel, sosyal ve estetik bir perspektifle inceleyen bilim dalı. Avrupa'da On Sekizinci Yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan bu bilim dalı doğu dünyasında çok daha erken dönemlerde ele alınmış fakat yeterli gelişimi gösterememiştir. Türk müzik bilimi erken dönemleri itibarıyla Safiüddin Urmevi, Farabî, Maragalı Abdülkadir gibi müzisyen düşünürler tarafından kurulmuştur ve çeşitli yönleriyle incelenmiştir. Türkiye'deki akademik anlamdaki müzik bilimi ise ancak 1980'lerden itibaren başlayabilmiştir. Bkz. Etnomüzikoloji.
Müzik cümlesi:Bir müzik eserinin en küçük ve öznel parçası olan motifin geliştirilmesi ile ortaya çıkan melodik, armonik ve ritmik yapısıyla bir bütünlük içeren küçük anlamlı parçalar, cümle olarak tanımlanır.
Müzik Eleştirisi : Müzik eserlerini ve bunların icrâ ediliş biçimlerini çeşitli açılardan ele alıp inceleyen bilim dalı.
Müzik Estetiği : Estetik kavramını müzikal ifade bazında ele alan ve inceleyen, son yıllarda gelişmiş olan müzik bilimi alanı.
Müzik Fiziği : Bkz. Ses fiziği.
Müzik Folkloru : Daha çok halk müziklerinin köken, teknik ve türlerini inceleyen bilim dalı.
Müzik Nazariyâtı : Müzikteki teorik konuları ele alan müzik biliminin bir dalı.
Müzik Pedagojisi : Müzik eğitimi ve öğrenimi.
Müzik Psikolojisi : Müziğin insan ruhu üzerindeki estetik ve estetik dışı etkilerini inceleyen bilim dalı.
Müzik Tarihi : Müzikteki teknik ve sosyal değişim süreçlerini ele alıp inceleyen müzik biliminin bir dalı. Müzik biliminin temel dayanakları arasında yer alan müzik tarihi müzik kronolojisi adı verilen disiplini de bünyesinde barındırır. Türk müziğinin tarihi hakkında maalesef günümüze kadar kapsamlı bir eser yazılımamıştır. Türk müziğinin geniş bir coğrafyadaki yayılımı ve teknik özelliklerinin karmaşıklığının
Müzikal:Kendine özgü, yalın bir olay örgüsü olan, müzik, dans ve diyalogların olaylarla bütünleştiği duygusal ve eğlendirici sahne gösterisi, oyun ya da filmdir.
Müzikli dram: Wagner’in lohengrin’den sonra operalarına verdiği ad. Wagner bu operalarında müziksel, dramatik ve görsel öğelerin eşit işlevi olduğunu ileri sürer.
Müzikoloji : Bkz. Müzik Bilimi.
Müzisyen : fr. Musicien müzik eserleri yaratan, besteleyen veya besteleri çalan kimse, müzikçi.
Mystère (fr.): Ortaçağ katolik kilisesinde dinsel konulu oyun. Mister.
N
Nachtmusik (alm.): Gece çalınan serenat benzeri müzik.
Nagam(ât) : Bkz. Nağme.
Nagara: Koltuk davulu.
Nağme : Genel anlam bakımından ses demektir. Klâsik Türk müziğinde motif veya kalıplaşmış ezgi kümeleri anlamında kullanılmıştır.
Nahora : Mardin dolaylarında kullanılan, ağaçtan veya su kabağından yapılan yaylı bir halk çalgısı.
Nakarât : Şarkı ve türkü sözlerinin arasında aynı ezgi kalıbı ile birkaç kez tekrar edilen güfte. Bu güfte ve ezgisel yapısı, ana/temel melodi kalıbından farklı bir özellik taşır. Ezginin nakarat kısmı daha akılda kalıcı ve nispeten daha akıcı bir ezgi kümesiyle örülmüştür. Nakarat Türk müziğinin yapısal karakteri bakımından öylesine önemlidir ki, çoğu kez ezginin giriş ve ara nağmeleri bu nakarat kısımlarının melodi kümesi ile özdeş hâle gelmiştir. Bkz. Bağlantı.
Nakış : Beste ve Semâi formlarının özel bir şekli. Nakış besteler az kullanılmakla birlikte Semâîler'in çoğu Nakış'tır. Bu şekilde, güftenin dört mısrasından ilk ikisi arka arkaya bestelendikten sonra terennüm gelir ve üçüncü mısra oluşur. Hemen arkasından dördüncü mısraya geçilir ve tekrar terennüm kısmına gelinir. Böylece parçada iki terennüm ve iki hane bulunur. Nakış beste ve semâî çeşitleri şunlardır: Nakış Ağır Aksak Semâî, Nakış Ağır Semâî, Nakış Ağır Sengin Semâî, Nakış Ağır Yürük Semâî, Nakış Aksak Semâî, Nakış Semâî, Nakış Sengin Semâî, Nakış Yürük Semâî, Nakış Yürük Yürük Semâî.
Nakış Beste : Çoğunlukla Lenk-Fâhte usûlü ile ölçülmüş olan iki mısradan sonra terennümün yer aldığı bir beste çeşidi. Nadiren Devr-i Revân usûlü ile ölçülmüş çeşitlerine de rastlanır.
Nakışlama (=Süsleme) :Süslemeler içeren müzik motifi.
Nakışlı kontrapunt : Süslemeler kullanılarak uygulanan kontrapunktal yazı biçimi. Kontrpuan flöri, müzehher konturpuan.
Nakkâre : Mehter müziğinde kullanılan vurmalı çalgı, bir çeşit küçük davul. İkili davul da denilebilecek bir çalgı olan nakkarenin, kudümle de akrabalığı vardır. Zahme adı verilen çubuklarla çalınır.
Napoliten: 1650-1750 arasında napoli’de yaşayan bestecilerin dramatik şarkı söyleme biçemi. Neopolitan school (ing.); yirminci yüzyıldan bu yana güney italya’da söylenen popüler şarkılar. Napolitana (it.).
Nara:Bir tür bağırma.
Nârefte : Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik makam.
Nârin (=Zarif) : Narin ve zarif bir şekilde icrâ etmeyi öngören nüans terimi. Graziozo (it.).
Narrator (ing.): Anlatıcı, konuşmacı.
National anthem (ing.): Ulusal marş.
Natürel gam: Diyez, bemol gibi hiçbir kromatik değişim içermeyen gam dizisi.
Nâz : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış birleşik makam. Dügâh sesi üzerinde (yerinde) bir Uzzal makamı dizisine rast sesi üzerinde (yerinde) bir Pençgâh makamı dizisinin eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Karar sesi rast (sol)'tır.Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Nazariyat : Müzik teorisi. Tür müziği nazariyatı yaklaşık bin yıllık bir maziye sahiptir
Nâzım : Eski nazariyatçılara göre üç makam grubundan biri.
Nâzik : Kibar, sevimli bir ifade ile. Gentile (it.).
Nâzil : Bkz. İnici.
Nefes : Daha çok Bektaşî âyîn-i cemlerinde icrâ edilen dinsel/mistik sözlü müzik türü.
Nefesli çalgılar : Bkz. Üflemeli çalgılar.
Nefîr : Tekke müziğinde dervişlerin kullandığı üflemeli çalgı. Bkz. Derviş borusu.
Nefîrî : Nefir çalan kişi.
Neoklasisizm: Birinci dünya savaşı’ndan sonra gelişen, 18. Yüzyıl ve öncesini canlandırma akımı.
Neo-tonalite: Yeni tonculuk, ton duygusuna dönüş.
Nerm : Eski edvar kitaplarında "pest" anlamında kullanılan terim.
Neşeli : Neşeli ve şen bir anlatımla. Lustig (alm.).
Neuma (yun.): Ortaçağ’da kullanılan bir tür nota imi.
Neumatik: Ortaçağda neumalara bağlı olarak missa seslendirme şekli.
Nevâ : 1. Türk müziğinde tiz sekizlideki re sesi. 2. Türk müziğinde kullanılan basit makam.
Ney : Klâsik Türk Müziğinin özellikle tasavvuf müziği kolunda kullanılan, sarı ve budaklı bir çeşit kamıştan yapılan, 12 çeşidi bulunan nefesli çalgı. Askerî müzik hariç dindışı müziklerde de zamanla geniş yer bulmuştur.
Neyzen :Ney üfleyen kişi. Bkz. Nayî.
Ninni : Bebekleri uyutmak veya avutmak için söylenen duygusal nitelikli sözlere sahip ezgi. Ninnilerin Anadolu'da pek çok müzik türünün içinde veya farklı formlarda kullanıldığını biliyoruz. Bu bakımdan ninnilerin içerdiği konuların mutlaka çocuğun dünyasıyla ilgili olması beklenemez. Ninniler konularına ve türlerle olan ilişkilerine göre: Ağıt Ninni, Türkü Ninni vs. adlandırılırlar.
Nocturne, notturno (fran, ital.): “gece müziği” anlamında kullanılır. İlk terim olarak durgun, düşünceli, ve duygulu piyano parçalarını anlatmak için john field tarafından kullanılmıştır. Bu türde en olumlu, en ünlü parçaları chopin yazmıştır.
Noksan durgu : Yarı durgu. Bkz. Kadans, Durgu.
Nonet : Dokuz çalgı için yazılmış eser ya da dokuz müzisyenden oluşan topluluk.
Nota : Müzikteki sesleri tını ve süre yönünden simgeleyen işaretler.
Notalama (=Notaya alma) : Herhangi bir sesin ya da çalgının tespit edildikten (ya da kaydedildikten) sonra bir başka ses için ya da çalgı için yazılması ya da notaya geçirilmesi. Halk ezgilerinin alanda tespit edilmesinin ardından yazıya geçirilmesine de bu isim verilmektedir. Transkripsiyon.
Notasyon : fr. Notation notalama
Nursery rhym (ing.): Çocuk şiirleri, şarkıları.
Nutuk : Bektâşî nefeslerinin yalnız güfteleriyle okunmasına verilen isim.
Nüans :fr. Nuance ayırtı . Aynılar arasındaki ince fark.
O
Obbligato (it.): Zorunlu, uyulması gereken. Karşıtı: ad libitum.
Obje : Nesne. Eni, boyu, yüksekliği olan, uzay boşluğunda bir yer işgal eden ve hacmi bulunan her nesneye obje adı verilir.
Obua : Ağızlık kısmında kamış olan tahta nefesli bir çalgı. Kavrak ismi verilen kısımda sesleri çıkarmaya yarayan delikler ve deliklerin üzerinde onları açıp kapamaya yarayan hareketli metal bir mekanizma vardır. Çağdaş Türk müziğinin en rağbet gören çalgılarından biridir.
Oda müziği : Oda müziği, oda orkestrası gibi tabirlerde kullanılan bu kelime, Avrupa'nın çoksesli müzik kültüründe, soyluların himayesinde ve onların saraylarının odalarının müzik yapılan önemli yerler olması sebebiyle terminolojiye girmiştir. 2'den en fazla 15'e kadar sayıda çalgının bir arada yaptıkları müzik. Bu orkestralar genellikle aynı türden (yaylı çalgılar, üflemeli çalgılar) çalgılardan ya da her bir türden en fazla 2-4 adet çalgıdan oluşmaktadır. Ayrıca "dönem müziği oda orkestraları" da mevcuttur ki bunlar, hangi dönemin çalgılarından oluşuyorsa, o döneme ait müzikleri seslendirirler. Cumhuriyet dönemi itibarı ile Türk besteciler de oda müziği niteliğinde eserler yazmışlardır.
Ode (ing.): Övgü müziği.
Odeon (yun.): Konser salonu; müzik okulu topluluğu.
Oeuvre (fr.): Yapıt, opus.
Okşama : Bir kişinin güzel özelliklerini ortaya çıkarmak için söylenen sözleri ifade eden terim ki, bu terimle gelinlik kızlar, çocuklar, dinî kişilikler vs. övülür. Bu şekilde ortaya çıkan ürünlerin müzikal karakterinde de zarif, duygusal, naif bir yapı vardır.
Oktav : Sekizli aralık. Örneğin, kalın do'dan, onun 8 ses yukarısındaki ince do'ya kadar olan mesafe bir oktavdır. Bkz. Sekizli.
Oktet: Sekiz çalgıdan oluşan topluluk. Sekizli. Octet (ing.).
Olabildiğince bağlı : Notaların mümkün olduğunca bağlı çalınması ve söylenmesini öngören komut. Legatissimo (it.).
Olabildiğince güçlü : Batı müziği notalarında kısaca fff şeklinde gösterilen nüans. Fortissimo (it.).
Olmaksızın : Temposuz. Örn: Senza temp. Senza (it.).
Onaltılık nota : İki çengelli nota. Değeri, dörtlük notanın dörtte birine eşittir.
Oniki nota müziği: Yarım ses aralıklı kromatik dizideki oniki notanın besteci tarafından bağımsızca seçilip sıralanışı ile ortaya çıkan diziye dayanan müzik.
Oniki ton sistemi : Bir oktav içinde birbirine eşit aralıklarla varolan 12 aralıktan oluşan sistem. Tampere sistem.
Onikitelli : Bağlama ailesinde az görülen dört grup telli olmasıyla öne çıkan büyük boy halk çalgısı. Her grupta üç sıra tel olmak üzere on iki teli olmasından hareketle bu isim verilmiştir. Yörelere göre bu çalgıya meydan sazı, divan sazı, çöğür gibi isimler verilmektedir.
Opera (it.): yapıt (eser). Müzikli sahne oyunu.
Opera : Orkestranın eşliğindeki ses sanatçılarının sergilediği müzikli sahne eseri. Bu sanatçılar, operanın metnini şan tekniği ile seslendirirler, diğer yandan bu metinde üzerilerine biçilen rolü adeta tiyatro oyuncusu gibi canlandırırlar. Batı müziği türünde eserler veren Türk bestecileri de operalar bestelemişlerdir. Örneğin, Ahmed Adnan Saygun'un "Özsoy" Operası (1934).
Opera buffa (it.): 18. Yüzyılda gelişen italyan komik operası.
Opera seria (it.): 18. Yüzyılda kahramanlık konuları üstüne yazılan ya da trajik konular işlenen italyan operası. Ciddi opera.
Opera-comique (fr.): Konusunun mutlaka gülünçlü olması gerekmeyen, içinde müziksiz konuşmaların da yer aldığı fransız ope¬ra-sı.
Operet : İçerisinde hem dansı hem şarkıları hem de tiyatroyu barındıran müzikli sahne oyunu. Operadan daha kısa ve daha az ciddi konularda yazılır. Türk bestecilerin de bu türde eserler verdiği bilinmektedir. Örneğin, Cemal Reşid Rey'in "Lüküs Hayat" Opereti (1933).
Opozit : (oposite) Aksi,zıt,ters,karşıt,karşısında,karşı tarafta,karşı yönde.
Opus : Bestecilerin eserlerine verdikleri numara. Eserlerin başına, eğer besteci bu şekilde numaralandırdıysa kısaca Op. şeklinde yazılır.
Oratoryo (it.): Kutsal konulu bir metin üstüne çalgılar, koro ve solistlerce seslendirilmek için yazılmış, sahnelenmeyi gerektirmeyen tür. Oratorio (it.).
Orkestra : Birçok çalgıdan oluşan büyük topluluk. Yunanca bir kelime olmakla birlikte eski Yunan tiyatrosunda sahne ile seyirciler arasında kalan ve müzik icrâsına ayrılan yerdir. Daha sonraları operada, çalgı topluluğu buna benzer bir yerde bulunduğu için bu isim kullanılmaya başlanmıştır. İçerisindeki sazların sayısına ve türüne göre çeşitli gruplara ayrılmaktadır.
Orkestrasyon: Müziği bir orkestranın çalacağı biçimde düzenlemek. Orchestra¬tion (ing.).
Ornament (ing.): Süsleme. Süs notası, tril gibi. Appaggiatura (it.).
Orta derecede güçlü : Nota üzerinde kısaca mf şeklinde gösterilen nüans. Mezzoforte (it.).
Orta derecede hafif : Nota üzerinde kısaca mp şeklinde gösterilen nüans. Mezzopiano (it.).
Orta hareketlilikte : Müziğin temposunun orta bir hareketlilikte sürmesini öngören terim. Moderato (it.).
Orta hızlılıkta : Orta tempoda, orta hızlılıkta. Giusto, Moderato (it.).
Orta/yarı : Orta derecede kuvvetli. Mezzo (it.). Örn.: Mezzo forte.
Osmanlı Bozuğu : Kuzey Doğu Anadolu âşık müziğinde kullanılan makama verilen isim. Buradaki bozuk ismi, bozuk adı verilen çalgı ile icrâ edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Osmanlı Divanisi : Kuzey Doğu Anadolu âşık müziğinde kullanılan bir makama verilen isim. Bir tür divan biçiminde söylenen kalıp ezgi.
Ostinato (it.): İnatçı bas. Israrla yinelenen pes bölüm. Basso continuo.
Otantik *authentique* ..sıfat : Eskiden beri mevcut olan özelliklerini taşıyan
Oturak havası : Çeşitli yörelerde "Oturak" adı verilen eğlence toplantılarında çalınan özel repertuara verilen isim. Bilhassa Orta Anadolu'nun oturak havaları çok meşhurdur.
Otuzikilik nota : Üç çengelli nota. Bir dörtlük notanın sekizde biri değerindedir.
Ova Garibi : Âşık Garib'in şiirleriyle okunan uzun havalara Orta Karadeniz Bölgesinde verilen isim.
Oyalama : Eğlendirici nitelikteki ara müziği. Potpuri ile aynı anlamda kullanıldığı da görülür. Genellikle oda müziğinde bir çalgı topluluğu ya da solo çalgıcılar için yazılır ve birkaç parçadan oluşur. Divertimento.
Oynak : 1. Oynak, kıvrak ve şuh bir havada icrâyı öngören nüans terimi. Lesto (it.). 2. Klâsik Türk müziğinde 9 süreli küçük usûl. Semâî ile Yürük Semâî usûlünün birleşmesiyle meydana getirilmiştir. 9/4'lük mertebesine "Ağır oynak" denir. Türkü, şarkı, ilâhî ve oyun havalarında kullanılmıştır.
Oyun (=Dans) : Müzik eşliğinde yapılan bedensel ritmik hareketlerin tümüne verilen isim. Halk arasında halay, bar, zeybek, horon gibi bu türden oyunların yanında; fincan oyunu, körebe oyunu gibi müzikli bedensel hareketleri içermeyen oyun türleri de vardır.
Oyun : (dans) İnsanın duygu ve düşüncelerini ezgi eşliğinde ritmik hareketlerle dışa yansıtarak kendini ifade etme sanatıdır.
Oyun düzeni : Yönetmenin bir dans veya tiyatro yapıtını anlamlı ve uyumlu bir biçimde sahneye koyma işleminin tümü.
Oyun havası : 1. Anadolu'nun hemen tamamında halk oyunlarına eşlik eden müzikler için kullanılan terim. Oyun havaları iki şekilde karşımıza çıkmaktadır: Sözlü oyun havaları, sözsüz oyun havaları. Bunlara türkülü ve türküsüz oyun havaları da denilmektedir. Ayrıca dini ve din dışı nitelik taşıyan oyun havaları bulunduğu gibi, kadınların ve erkeklerin oynadıkları ayrı oyunlardan hareketle de bazı tasnifler yapılabilir. Bkz. Halay, Bar, Zeybek, Horon vd. 2. Klâsik Türk müziğinde bir çalgı müziği biçimi. Belirli bir formu olmamakla birlikte, genel anlamda oyuna (dansa) eşlik eden her tür müzik eseri oyun havası olarak nitelendirilebilmektedir.
Oyuncu: Oyun oynama eyleminde bulunan sanatçı.
Ozan : Âşık, halk şairi. Çoğu kez elindeki sazı ile kendisinin veya başkalarının şiirlerini söyleyen yerel şair ve müzisyenlere verilen isim.
Ozanlama : Ozan/Âşık tarzı çalıp söylemeye verilen isim. Ozanlama aynı zamanda tarihsel manasıyla uzun hava söylemenin de karşılığı olan bir terimdir.
Ö
Öbek : Küme
Öfkeli : Müziğin öfkeli ve korkutucu bir ifade ile icrâsını öngören nüans terimi. Furioso, Sdegno (it.).
Öğretici: İstendik davranışları öğreten kişi.
Öğretim: 1. İstendik davranışları, bilgileri verme işi. 2. Öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme, gereçleri sağlama ve kılavuzluk etme işi.
Ölçü : Bir ezgiyi ya da ritm kalıbını müzik değerlerine (zamanlara) bölmek için kullanılan sistem. Ezgi ya da ritm, dizek (porte) üzerinde "ölçü çizgisi" yardımı ile bölünür.
Ölçü modülasyonu (metrik modülasyon): İlk sunulan temponun da, çapraz ritmin gelişmesiyle üreyen yeni temponun da, aynı anda belirgin bir şekilde duyulabilirliği.
Ölçüde : Ölçü içerisinde.
Ölçüt : Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter.
Öncü: Buluşlarıyla, deneyleriyle bir akımın, bir çağın öncülüğünü yapan sanatçı ya da sanat dalı. Avant-garde (fr.).
Örf : Yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek.
Ötkün : İyi ve kuvvetli ses veren çalgılara verilen isim.
Ötüm : Ses çıkarma yeteneği ve gücü olan.Sonorite.
Ötümlü : Sesin güçlü olduğunu ve kaliteli çıktığını ifade eden bir terim.
Özdek : Duyularla algılanabilen, bölünebilen, ağırlığı olan nesne, madde.
Özgür(ce) : Özgürce uygulanan nüanslar ya da diğer müzik terimleri. Libero (it.).
Özön: Bkz. Kılavuz Motif.
P
Panel : Açık oturum
Parafraz (alm.): Tanınmış parçaları başka ortamlara uyarlayarak düzenlemek.
Paravan : fr. Paravent menteşelerle birbirine bağlı birkaç parçadan oluşan ve yapılarda bazı bölümleri ayırmakta kullanılan, katlanır, taşınır çerçeveli perde.
Parça : Genellikle kısa müzik eserlerine verilen isim.
Parlando (it.): Vokal müzikte konuşur gibi söylemek; çalgı müziğinde tane tane, belirgin çalmak.
Parmak sırası : Her bir parmağa bir rakam verilmek üzere müzik icrâsı sırasında icrâcıya çalgının üzerine parmaklarını nasıl yerleştireceğini, onları hangi sıra ile kullanacağını gösterme yöntemi.
Parti : Bir çalgının baştan sona bir eser için yazılmış notası. Örneğin, Beethoven'ın 5. Senfonisi'nin keman partisi.
Partisyon (fran.): Çalgı yada ses bölümlerinin birlikte okunmasını sağlamak amacıyla birbiri üstüne sıralanış notası.
Partita (al.): Süit benzeri bir demet. İlk parça dışındaki parçaların, süit gibi, danslardan oluşması gerekmez.
Partitür(=Tümlük : Çalgı veya ses için yazılmış notaların birlikte okunabilmesi için üst üste dizilmiş hali.
Pasaj : Müzik eserinde belirli bir kesit.
Pasakalya: İspanyol kökenli, üç vuruşlu eski bir dans. Ana tema, çeşitlenme sırasında hiçbir değişim göstermez. Passacaglia (it.).
Passacaglia (ital.) : İspanyol'ca “sokak şarkısı” anlamına gelen “passagallo” sözcüğünden 17. Ve 18. Yy. Süitlerinde rastlanan, orta yavaşlıkta, üç zamanlı, tekrarlanan figüre (ostinato’ya) dayanan dans biçimi.
Passıon: isa’nın haçlanması ile ilintili kutsal metin üzerine koro, solo şarkılar ve çalgı eşliği için bestelenen bir tür oratoryo. Ortaçağ’da “mystére” ve “devozione”lerden türemiştir.
Pastiche (fr.): Pastiş; benzetme. Bir yapıtın amaçlı olarak bir başka yapıta ya da biçime benzetilerek yazılması. Taklit.
Pastoral (ing.): Çoban işi, kır şarkısı. Doğanın saflığını yansıtan anlatım.
Pasyon: İsa’nın yaşamını ve çarmıha gerilme öyküsünü dile getiren motet veya oratoryo benzeri bir tür. Passion (fr.).
Paten:Halk oyunlarında yan yana, art arda, sırt sırta duruşlardan oluşan çizgi,çember,yarım çember ve daire biçimleri ile oyuncuların sahne üzerinde dağılarak oluşturdukları şekil veya düzen
Patter song (ing.): Gülünçlü etki yaratmak amacıyla sözcükleri çok kısa süreye sıkıştırarak şarkı söyleme biçemi.
Pavan: Ağır tempolu, eski bir soylu sınıf dansı. Pavane (fr.).
Pây-Kûb : Köçek, rakkas.
Pazubent: Belli bir amaçla kola geçirilen enli kuşak, kolçak.
Pedal : Piyano, org, arp gibi çalgıların ayakla kontrol edilen ve sesin yüksekliğini ya da uzatılmasını, ton değişimini kontrol etmeye yarayan parçası. Nota üzerinde pedalların kullanılması gereken yer kısaca Ped. şeklinde belirtilir.
Pek ağır : Temkinli ve tutumlu bir tempoda yapılması gereken icrâ. Bundan biraz daha hızlı fakat Andante'den daha ağır olan tempoya ise Largetto denilir. Largo (it.).
Pentatonik : Aralarında yarım ses olmadan dizilmiş beş dereceden oluşan ses dizgesi.
Perde : 1. Müzikte kullanılan seslerin yükseklik yönünden adı. 2. Bazı telli çalgılarda, sap üzerine belli aralarla konan ve kemik, barsak, metal, naylon gibi çeşitli malzemelerden yapılmış bağ, şerit, çubuk gibi bölmelere verilen ad. 3. Klarnet, obua, saksafon gizi pistonsuz üflemeli çalgılarda hareketli kapakçıklara verilen ad.
Perdeleme : Engelleme
Performans :1. Elde edilen bir başarı. 2. Herhangi bir olayı veya durumu başarma isteği ve gücü. 3. Kişinin yapabileceği en iyi derece.
Periyod : 1. Müzik tarihinde gelişim ve ifadecilik bakımından birbirinden ayrılan dönemlere bu isim verilir. Klâsik periyod, Rönesans periyodu, Romantik periyod v.b. 2. Karakterce birbirine yakın olan iki müzik cümlesinin ya da bölümün bir arada oluşturduğu sürece denir.
Perpetuum mobile (lat.): Sürekli devinim. Aynı hızı yinelenen kalıplarla baştan sona sürdüren müzik parçası.
Pest : Kalın ses.
Pest Sekizli : Herhangi bir sesin bir oktav kalını için kullanılır.
Peşrev : 1. Türk müziğinde çalgı müziği formu. Bazı basit usûller dışında daima büyük usûllerle betelenir ve her bölümüne hâne adı verilir. Her hâneden sonra mülâzime denen bölüm gelir. Çeşitli kaynaklarda 15 hâneye kadar genişleyebildiğine dair bilgiler olmakla birlikte peşrev, 16. yüzyıldan sonra olgun biçimini almış ve genellikle 4 hâneli olarak bestelenmiştir. 2. Davul-zurna takımlarının güreş müsabakalarında çaldıkları giriş ezgisi.
Pianissimo (it.): Pek hafif çalış.
Piano, pianissimo (ital.): Hafif, yumuşak çok hafif, çok yumuşak.
Piccolo (it.):Tiz sesli küçük flüt. Pikkolo.
Pîşe (=Bîşe) : Yedi veya dokuz deliği bulunan eski bir ney çeşidi.
Piu (ital.): Çok.
Piyano : Telli ve klavyeli bir çalgıdır. Duvar piyanosu ve kuyruklu piyano olmak üzere ikiye ayrılır. İlk piyanonun 1711 yılında Bartolomeo Cristofori tarafından yapıldığı, günümüzdeki şekline ise 18.yy. ortalarında kavuştuğu bilinmektedir. Kullanımı solo enstrüman olarak, eşlik enstrümanı olarak ya da orkestralarda olabilir.
Pizzicato (it.): Yaylı çalgılarda yayla değil, eşik yanından telleri parmakla çekerek çalma biçimi.
Platform : fr. Plate-forme 1. Yüksekçe yer.2-büyük çaplı tabakaların çarpılması ve bunun sonucunda oluşan hafif eğimlerle nitelenen jeolojik yapı tipi. 3-bir siyaset programında, dayanılan düşünce veya düşüncelerin tümü:
Podyum : Genellikle yarışmalarda derece alan sporcularla,gisileri sergilemek için mankenlerin çıktıkları merdivenli yüksekçe yer.
Polacca (ital.): İtalyan tarzında yazılmış olmakla beraber dansın ritmik özelliklerine bağlı bir tür “polonaise”.
Polifoni: Çokseslilik. Bir ya da daha çok melodik çizginin birleştiği bir doku. Monofoni, homofoni ve heterefoni’nin karşıtı. Polyphone (yun.).
Poliritim: Birden çok ritim.
Polistilizm: Birden çok biçeme bağlılık.
Politonalite (fran.): Birden çok ve birbirinden ayrı tonalitelerin bir arada kullanılması.birden çok eksene bağlılık. Çok¬ton¬luluk.
Polka: Bohemya’dan çıkmış, Avrupa’ya yayılmış bir danstır. «Pulka» Çekçe’de «yarım adım» anlamına gelir..
Polonez: Polonya halk dansı. Polonaise (fr.).
Porte: Üstüne notaların yazıldığı beş çizgi düzeni. Dizek. Portée (fr.).
Posthume (fr.): Bestecinin ölümünden sonra bulunup yayımlanmış yapıt. “post” olarak belirtilir.
Postlude (fr.): Son söz kısmı. Yapıtın ya da bölümün sonunda, ortaya çıkan müziğin özetini genel çizgilerle duyuran sonuç.
Post-minimal: Geç-minimal. 1990’lı yıllarda ameri¬¬ka’da yeni değerler kazanan minimal anlayış.
Potpuri : isim, müzik Karmaca fransızca pot-pourri
Pöçük :Oyun oynayan oyuncuların en sonuncusu.Ekip sonunda oynayan kişi.
Precizione (it.): Kesinlik, dakiklik, açıklık, şaşmazlıkla yorumlanan müzik.
Preghiera (it.): Dua.
Pre-klasik: Haydn-Mozart öncesi dönem.
Prelüd: Önden çalınan. Bir başka parçaya giriş oluşturan çalgı müziği. Chopin ve debussy, bir giriş müziği olmayan başlı başına özgür biçemli, kısa piyano parçalarına da prelüd adını verirler. Prelude (ing.).
Premier (fr.): ilk, birinci gösterim ya da çalınış.
Presser (fra.) : Hızı giderek artırmak.
Prestissimo (ital.): Çok çabuk.
Presto (it.): Çabuk tempoda. Hızlı, çevik.
Primadonna (it.): Operada başkadın oyuncu.
Profan müzik: Dinsel olmayan müzik. Dünyasal. Profane (fr.).
Programlı müzik: Bir öykü anlatan, bir görünümü, resmi betimleyen müzik.
Projeksiyon : Yansıtma.
Prozodi : Müziğin söz ile olan uyumu.
Puan : fr. Point 1. Çeşitli sanat ve sporlarda belirlenen kurallara göre kullanılan ölçüsü ve değeri değişken birim.
Puantilism: Müzik ve resim sanatlarında noktacılık yöntemi.
Pupitre (fr.): Nota sehpası.
Pûselik : Bkz. Bûselik.
R
Raga (sans.): Renk, tutku anlamında. Hindis¬tan’da 9. Yüzyıldan bu yana kullanılan, her birinin ayrı bir melodi yapısı ve ayrı karakteri olan modal gam.
Ragtime (ing.): 20. Yüzyıl başında ortaya çıkan popüler amerikan müziği. Senkoplu ritimde ve çoğunlukla piyano için yazılır.
Rakkas : Dans eden, oynayan erkek, köçek.
Rakkâse : Dans etmeyi meslek edinmiş kadın.
Raks : Dans, oyun.
Raks Aksağı :Klâsik Türk müziğinde kullanılan 9 süreli küçük usûl. Türk Aksağı ve Sofyan usûllerinin birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. Daha çok şarkı, türkü ve oyun havaslarında kullanılmıştır.
Raks veya Bektâşî Raksı : Klâsik Türk müziğinde kullanılan 16 süreli büyük usûl. İki adet Türk aksağı, Sofyan ve Nîm Sofyan usûllerinin birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. Yalnız Hicâzî Uşşak makamında bir Bektâşî nefesinde bu usûle rastlanmıştır.
Rallentando (ital.): Yavaşlayarak.
Rapsodi : Genellikle halk ezgilerinden esinlenilerek yazılan orkestral eser. Bazen orkestranın önünde bir solist çalgı da yer alır. Cumhuriyet dönemi itibarı ile bazı Türk bestecileri de bu türde eserler yazmışlardır. Örn.: Ekrem Zeki Ün'ün Viyolonsel ve Orkestra için Rapsodi'si (1972).
Râsim : Klâsik Türk müziğinde bir grup makama verilen isim.
Rast : 1. Klâsik Türk müziğinde orta sekizlideki sol sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan basit makam. En eski makamlardandır. Rast (sol) sesi üzerinde (yerinde) bir rast beşlisine nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış bir Rast dörtlüsünün eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi rast, güçlü sesi nevâ (re)'dır. Asma kararları dügâh (la) sesi üzerinde (yerinde) Uşşak, segâh (koma bemolü almış si) sesi üzerinde Segâh, yegâh (re) sesi üzerinde Rast, hüseynî aşîrân (mi) sesi üzerinde Uşşak ve Nişâbur çeşnileri ile segâh sesi üzerinde Ferahnâk beşlisidir.
Rebâbî : Rebab çalan ya da yapan kişiye verilen isim.
Recapitulation (ing.): Sonat biçiminde, serim ve gelişme bölümlerinden sonra gelen üçüncü bölüm.
Recitativo (it.): resitatif. Opera ya da oratoryonun içinde konuşurcasına, özgür ritimli şarkı söyleme biçimi.
Recitativo secco (it.): klavsen eşlikli resitatif.
Redif : Kafiye, uyak. Âşık şiirinde kullanılan ayak anlamı ile eş değerdir.
Refâkat : Bkz. Eşlik.
Remiz : Müzikte perde ve aralıkların yerine, onları anlatmak üzere kullanılan işaretlere verilen isim.
Renk : Özellikle çalgı ve insan seslerinin karakterlerini ayırt etmek için kullanılan terim. Bu terim günümüzde farklı müzik çeşitlerine kaynaklık eden ses karakterleri için de kullanılır.
Repertuar : Dağarcık. Bir müzisyenin, tiyatrocunun ya da dansçının çalıştığı ve icrâsını tam olarak yapabildiği eserlerin bütünü. Bir müzik, tiyatro ya da bale topluluğunun hali hazırda sunabileceği eserlerin tümüne de bu isim verilir.
Requiem (lat.): Ölüm duası için yazılmış müzik türü. Orkestra, koro, solistlerle seslendirilir ve genelde beş bölümlüdür.
Resital: Dinleti. Tek yorumcu ya da eşlikli tek solistin verdiği dinleti. Recital (ing.).
Retrogation (ing.): Diziyi geriye doğru çalmak.
Rezonans: Titreşim, tınlayış. Akustik oluşum. Resonanz (alm.).
Ricercare (it.): Araştırma. Motetten türeme, özgür kuruluşlu, 16. Yüzyıla özgü çalgısal biçim. Ricercare, fantezi, capriccio (it.), fancy (ing.) Ve füg benzer karakterdedir.
Risoluto: güçlü,Kararlı.
Ritardando (it.): Yavaşlayarak. Ağırlaşarak.
Ritim:(dizem):Bir dizede, bir notada vurgu, uzunluk veya ses özelliklerinin, durakların düzenli bir biçimde tekrarlanmasından doğan ses uygunluğu, tartım, dizem. Ritm müziğin üç ana öğesinden biridir. Öbür ikisi melodi ve armoni.
Ritornello (it.): küçük dönüş. Nakarat, ara nağme.
Robot : Otonom veya önceden programlanmış görevleri yerine getirebilen elektro-mekanik bir cihazdır.
Rokoko: Klasik dönemin başlangıcında, paris’te ünlenen zarif anlatımlı, şık ve zekice bir üslup.
Romance: Besteciyi kesin bir kalıp biçimine uymak zorunda bırakmayan, genellikle duygusal parçalara verilen ad.
Romantizm : Romantiklik. Duygu yoğun ruh hali.
Rondo: Temel müzik cümlesinin birden çok yinelendiği dans biçimi.
Röpriz : Genellike başa donülecegini veya ikinci defa görüldüğü yerden ilk görüldüğü yere dönülecegini anlatan muzik terimi.
Rubato (it.): Yorumcunun bir an için belirlenmiş ritim yapısından ayrılıp kendi içgüdüsüne göre yapıyı ve tempoyu değiştirerek çalması. Tempo rubato (it.).
Ruzba : Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bağlama ailesinin en küçük bireyi olan curaya verilen isim. Özellikle Güney Anadolu Alevileri arasında Ruzba ve Irızva isimleri hep cura karşılığında kullanılır. Bkz. Ravza, ırızva.
S
Sabâ : 1. Türk müziğinde eskiden hicâz (küçük mücenneb diyezi almış do/bakiye bemolü almış re) sesine verilen isim. 2. Türk müziğinde kullanılan birleşik makam. Çargâh (do) sesi üzerine aktarılmış bir Zîrgûleli Hicaz makamı dizisine dügâh (la) sesi üzerindeki (yerinde) Sabâ dörtlüsünün eklenmesiyle meydana gelmektedir. Çıkıcı ve çıkıcı-inici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi çargâh (do)'tır. Asma kararları çargâh sesinde Zîrgûleli Hicâz, gerdâniye (sol) sesi üzerinde Hicaz, acem (fa) sesi üzerinde Nikriz, dik hisar (koma bemolü almış mi) sesi üzerinde Hüzzâm veya Segâh çeşnileri ile rast (sol) sesinde (yerinde) Rast dörtlüsüdür.
Sadâ : Bkz. Sessadelikle : Sade bir ifade ile. Semplice (it.).
Saf : Mehter müziğinde kullanılan usûllerin bütünü. Davul ve kösler saf usûlü ile vurulduğunda birlikler saf hâline geçtiği için bu isimle anılmaktadır.
Sağır perde : Bağlama ailesi çalgılarında işlevsiz bağlanmış perdelere bu isim verilirse de bu tür perde bağlarının transpozisyon (aktarım) olanaklarını artırmasından dolayı aslında gizli bir işlevi olduğu muhakkaktır. Anadolu halkı arasında do diyez, mi bemol 2 gibi perde bağları duyulmayan anlamında sağır perde olarak nitelendirilmiştir.
Sağma : Bkz. Zahma.
Sağu : Ağıt. Daha çok İç Asya Türk dünyasında kullanılmış olan bu terim, Anadolu'nun bazı bölgelerinde ve özellikle de Çanakkale, Isparta, Kastamonu, Çankırı'da hâlâ kullanılmaktadır. Yiğit Sağusu, Gelin Sağusu, Asker Sağusu gibi isimlerle anılan çeşitleri vardır.
Sahne düzenlemesi: Bir sahnenin oynanışından önce o sahneyi ortaya çıkaran çeşitli öğelerin belirli görüşe göre yerleştirilmesi.
Sahne merkezi : Sahnenin ortası.
Sahne müziği : Müzikle desteklenen tiyatro eseri. Genellikle dramatik bir libretto (metin) üzerine yazılır ve tiyatro sahnede akarken müzik de aynı anda icrâ edilir. Örn.: Yalçın Tura'nın "Keşanlı Ali Destanı" sahne müziği (1964).
Sahne: İzleyicilerin kolayca görebilmeleri için genellikle yerden belli bir ölçüde yüksek yapılan, oyun, müzik vb. gösteri yapmaya uygun yer.
Sahneleme: Bir sahnenin oynanışından önce o sahneyi ortaya çıkaran çeşitli öğelerin belirli görüşe göre yorumlanarak sunumu.
Sakin : Sakin ve dinlendirici bir havada. Tranquillo (it.).
Sakinleştirerek : Müziği yavaşlatarak icrâ etmek. Sakinleştirmek bir hız terimi değil nüans terimidir. Raddolcendo (it.).
Salınım : Vibrato (it.).
Salkım (=Ses yığını) : Çok sayıda kromatik ya da diatonik perdenin aynı anda duyurulması. Nota üzerinde özel işaretiyle ses yığınının süresi ve ince perdeden kalın perdeye kadar kullanılacak ses alanı belirtilerek gösterilir.
Salkım sesler: Küme akorlar. Piyanoda yumrukla veya dirsekle çalınan akorlar öbeği. Tone-cluster (ing.)
Sallama : Çeşitli bölgelerde birbirinden farklı yöresel müziklerle oynanan bir halk oyunu. Teke yöresinde kadınlar oynadıkları halde, Bayburt, Gümüşhane dolaylarında erkekler, Trabzon, Giresun dolaylarında ise erkek-kadın birlikte oynayabilir. Tek ortak özelliği vücudu sallayarak oynamaktır.
Salon Müziği : Salonda çalınan, küçük orkestralar tarafından icrâ edilen müzik türüdür.
Salon Orgu : Harmonium.
Saltarello (it.): Hızlı tempoda, eski bir italyan-ispanyol dansı.
Salve regina (lat.): Selam sana kraliçe. Hazreti meryem’in acılarını dile getiren 4 antifondan biri. Rönesanstan bu yana çokseslendirilmiş ve org düzenlemeleri yapılmıştır.
Samah : Alevi-Bektaşî topluluklarının inançları doğrultusunda yaptıkları toplantılarda (Bkz. Âyîn-i cem) döndükleri dinsel/mistik oyunlar ve bu oyunlara eşlik eden ezgilere verilen isim. Yörelere göre değişen isimlerle anılırlar: Divriği semahı, Bozok semahı, Kırklar semahı vd. Müzikal bakımdan halk müziğinin en renkli ve çeşitliliği olan örneklerdir. Çoğunlukla 3 bölümlü olmakla beraber daha az veya daha çok bölümlü olanlara da rastlanır.
Sami'in : Bir konseri ya da genel medya yayınını dinleyenlere verilen isim.
Sanat Müziği : 1950'li yıllarda Klâsik Türk Müziğinin büyük bestecilerinin (Itrî, Dede Efendi vb.) eserlerini tanımlamak için ortaya atılmış bir tâbir olmakla birlikte zaman içinde ilk çıkışındaki anlamından önemli sapmalar göstererek fasıl müziğini, dinî müziği ve nihayet eğlence müziğinin bütününü ifade eden bir terim hâlini almıştır.
Sanat:Bir duygu,tasarım,güzellik vb.lerinin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık.
Sa :natcı Bir duygu,tasarım,güzellik vb.lerinin anlatımı sonucunda üstün yaratıcılığını kullanarak eser üreten kişi..
Sanctus (lat.): Kutsal, aziz. Katolik missa’sında 4. Bölüm.
Santûr : Yapı ve biçim bakımından kanunu andıran, tokmaklarla çalınan telli bir çalgı. Türk müziğinde bir dönem çok kullanıldığı ve Türk bestecisi Santurî Edhem Efendi ile özdeş hâle geldiği halde günümüzde unutulmak üzere olan bir çalgıdır. Aslında n Asya kültürlerinin pek çoğunda 20 yüzyılın başlarına kadar kullanıldıysa da kanun adlı çalgının yaygınlaşmasıyla hükmünü yitirmiştir.
Sap : Telli ve yaylı çalgıların gövdeye eklenmiş uzun kısmı.
Saraband: 16. Yüyılda gitar ve kastanyet eşlikli oynanan ispanyol dansı. Barok süitinde courant’tan sonra, gigue’den önce gelen ağır bölüm. Zarabanda (isp.).
Saray Müziği : Gerek hükümdar gerekse aristokrat sınıfına ait kimselerin sarayları tarih boyunca, her ülkede müziğin geliştiği belli başlı merkezlerin başında gelmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu sarayı da müzik alanında önemli bir mekân olmuştur. Klâsik Türk Müziği, usta sanatçılardan öğrenilmesinin de etkisiyle sınırlı çevreler içinde gelişmiştir. Bu çevrelerin başında Osmanlı sarayı gelmektedir. Osmanlı-Türk müziğinin İmparatorluğun en büyük saray okulu ve konservatuarı olan Mekteb-i Enderûn'un bünyesinde yer almış olması bu müziğin sarayda geliştiğine delalet etmez. Gerçi sarayda Türk müziğine verilen önem, bu müziğin en önemli ürünlerinin meydana gelmesini sağlamışsa da Türk müziğinin asıl gelişim ve yayılma alanı saray dışında olmuştur. Bu bakımdan Klasik Türk müziğini saray müziği demekten çok saray tarafından da desteklenmiş bir müzik olarak görmek en doğru bakış açısıdır.
Saund : (ing.sound)Ses
Saund check: Ses kontrolü, ses provası, ses testi, bir müzik kaydından veya konserden önce yapılan ses donanımı testi
Savt : Arapça'da "tegannî edilen şiir anlamına gelmektedir. Bugünkü Arap müziğinde belirli bir akışı olan, fakat usûlü bulunmayan Arap gazeli anlamını taşımaktadır. Eski Türk müziğinde de bir form adıdır. Daha çok tekkelerde okunan parçalara bu ad verilmiştir. Savtta güfte, tekrarlanan birkaç kısa cümleden meydana gelmektedir.
Saymak : Müziği öğrenirken ya da icrâ ederken, solfej çalışmalarında bazen yüksek sesle, bazen de ayak ya da el vurarak zaman vuruşlarını sayarak belirtmek.
Saz : 1. Genel olarak müzik aleti, çalgı karşılığı olarak kullanılan bu terim (Üflemeli çalgılar, yaylı çalgılar, vurmalı çalgılar vs.) özelde bağlama ailesinin tüm üyelerini tanımlamak için de kullanılmaktadır. 2. Sazlı ve içkili eğlence yeri. Müzikhol.
Saz Çalmak : Klasik Türk müziğinde her hangi bir çalgıyı icrâ etmek. Türk halk müziğinde ise bağlama icrâsında bulunmak.
Saz Müziği : Bir veya daha fazla sazla, orkestra veya başka çalgı toplulukları tarafından icrâ edilen, insan sesinin yer almadığı müzik türü. Klâsik Türk müziğinde her türlü peşrev, saz semâîsi, oyun havası, taksîm saz müziğine ait formlardır. Halk müziğinde coş havası, açış, zeybek vd. Türlerde örneklerine rastlanmaktadır.
Sâz Semâîsi : Türk müziğinde en eski çalgı müziği formlarından biri. Klâsik fasıl düzeni içinde en sonda çalınır. Eskiden saz semâîleri aksak semâî, sengin semâî, yürük semâî ve curcuna usûlleriyle bestelenirken, bugün sadece aksak semâî usûlüyle bestelenmektedir. Saz semâîleri genellikle 4 haneden meydana getirilmiştir. Fakat günümüzde hane sayısında sınırlama yoktur, ayrıca her hanede istenen makam ve usûl geçkileri yapılabilmektedir.
Saz şairi : Saz eşliğinde kendisinin veya başkalarının şiirlerini çalıp söyleyen âşık, ozan.
Saz takımı : Birbiri ile benzer veya farklı gruplardan oluşan çalgı takımlarına verilen isim. Saz takımında bağlama, cura, darbuka, kabak kemane, kaval gibi farklı çalgılar yer alabilir. Bu takımlar profesyonel bir anlayışla müzik yapan, eğlence işlerini yürüten gruplarsa da, halkın kendi arasında oluşturduğu ve tamamıyla kendi özel toplantılarında müzik yapan profesyonel olmayan saz takımları da vardır.
Sazbent : Güneydoğu Anadolu'da çalgı topluluğuna verilen isim. Bkz.Mıtrıp.
Sazcı : Saz/Bağlama çalan kişi. Bu terim Anadolu'nun muhtelif yörelerinde hâlâ yaşamasına rağmen, şehir merkezlerinde, terime küçümseyici bir anlam yüklendiğinden günümüzde kullanımını büyük ölçüde yitirmiştir. Bunun yerine "saz sanatçısı" deyimi yaygınlık kazanmıştır.
Sâzende : Saz çalan kişi. Bu tabir sazında ustalaşmış icrâcılar için kullanılır. Her saz çalana sazende denmez.
Sazlamağ : Irak Türkmenleri arasında ağıta verilen isim.
Scherzo (it.): 1. Şakacı, nükteli çalgısal parça. 2. Senfoni ya da sonatların üçüncü bölümü.
Schietto (it.) : Sade ve basit bir ifade ile.
Schnell (alm.): Çabuk, hızlı tempoda. Presto.
Secco (it.):Kuru, süslemesiz. Piyano çalışta pedalsız.
Seçici kurul üyesi : Jüri üyesi
Segâh : 1. Türk müziğinde orta sekizlideki büyük mücenneb diyezi almış do veya koma bemolü almış re sesi. Bir pest sekizlide "kaba segâh", bir tiz sekizlide ise "tiz segâh" şeklinde adlandırılmaktadır. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik makam. Segâh beşlisine bir Hicâz dörtlüsünün eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi segâh (koma bemolü almış si), güçlü sesi nevâ (re)'dır. Asma kararları nevâ (re) sesi üzerinde Bûselik ve Uşşâk çeşnisi, dik hisâr (koma bemollü mi) sesi üzerinde Segâh veya Ferahnâk çeşnisi ile çargâh (do) sesi üzerinde Rast çeşnileridir.
Sekizleme : Sekiz saz, ses veya saz-ses takımı için yazılmış çok sesli müzik eseridir.
Sekizli : 1. Sekiz yanaşık sesin ardı ardına gelmesinden oluşan dizi. 2. Ardarda dizilmiş sekiz sesin iki ucu arasındaki aralık. 3. Sekiz çalgı için yazılmış eser ya da sekiz müzisyenden oluşan grup.
Sekizlik : Tek çengelli siyah nota. Dörtlük notanın yarısı değerindedir.
Selenler : Bir temel sesin oluşumuna eşlik eden ses demeti. Bu yan sesler özel aletlerle ölçülebildiği gibi bazı hassas kulaklı insanlar tarafından da duyulabilmektedir. Harmonikler.
Sema : Daha çok Mevlevî ve Bektaşî topluluklarının inançları çerçevesinde oluşturdukları dinsel/mistik danslar. Bu terim Mevlevîler arasında aynen kullanıldığı halde, Bektaşîler arasında semah terimi ile yer değiştirdiği de görülmektedir. Özellikle Türkiye'nin batı kesimlerindeki Bektaşîler arasında yaygın olan sema, iç ve doğu bölgelerine gelindiğinde yerini semah terimine bırakmaktadır. Sema'ın Mevleviler arasındaki anlamı ile Bektaşiler arasındaki anlamı birbirine çok yakındır. Her iki grupta da müzik ve dans ile gökyüzüne çıkış ve gezegen veya yıldızların evrendeki kozmik seyahatleri anlatılmaktadır.
Semah : Bkz. Samah
Semai : 1. Hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla yazılan/söylenen halk şiiri türü ve bu şiirlere eşlik eden ezgi kalıbına verilen isim. Sekizli hece ölçüsüyle söylenen her şiir semai olmayacağı gibi bu terim sadece birkaç yörede kullanım alanı bulabilmiştir. 2. Klâsik Türk müziğinde bir form. Dindışı ve sözlü eserlere özeldir. Aksak semâî, yürük semâî ve bunların çeşitli mertebelerindeki usûllerle ölçülür. 3. Klâsik Türk müziğinde iki basit usûlden biri. Bu usûl 3 sürelidir. Başlıca şarkı formunda kullanıldığı gibi, saz semâîlerinin son hânelerinde ve bazı dinî eserlerde de görülür.
Semâî-i Raks : Aksak Semâî usûlünün eski adı.
Semâ-zen : Semâ yapan, Mevlevî müziğine uyarak âyîn yapan derviş.
Seminer : fr. Séminaire Bir konu ile ilgili bilgi vermek ve bu bilgiler üzerinde tartışmak amacıyla birkaç yetkilinin yönetimi altında düzenlenen toplantı.
Sempozyum : Fransızca symposium : Bilgi şöleni
Senaryo: Bir oyunun ya da opera librettosunun iskeletini oluşturan tüm konu. Scenario (it.).
Senfoni : Orkestra için yazılmış ve büyük eser kategorisine giren, genellikle dört bölümden oluşan müzik eseri. Altın çağını "klasik dönem"de yaşadığı düşünülen bu tür, bazı kaynaklarda sonat türünün orkestra için genişletilmiş hali olarak da tarif edilmektedir. Cumhuriyet döneminin ardından Klâsik Batı Müziği tarzında eser veren Türk bestecileri arasında en çok Ahmed Adnan Saygun'un senfonileri hem Türkiye'de hem de Türkiye dışında ünlenmiştir.
Senfoni konsertant: İki ya da üç solist için yazılmış konçerto. Konsertant senfoni.
Senfoni orkestrası : Orkestra için bestelenmiş olan eserlerin en büyüklerini dahî icrâ etmeye yetecek kadrosu ve yorum gücü elverişli olan çalgı topluluğu. Türkiye'nin başta Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirler olmak üzere bazı şehirlerinde Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak çalışmalarını sürdüren senfoni orkestraları mevcuttur.
Senfonik şiir : Bir konuyu tasvir etmek amacı ile bu konunun üzerine serbest stilde yazılmış orkestra eseri. Avrupa'da özellikle 19. yüzyılda bu türde çok önemli eserler verilmiştir. Cumhuriyet sonrası Türkiye'de de başta Türk Beşleri olmak üzere pek çok besteci bu türde besteler vermiştir. Örn.: Cemal Reşid Rey'in "Karagöz" Senfonik Şiiri (1930-1931).
Senfonik şiir: Betimleyici özelliği olan, müzik dışı değerler taşıyan, çalgısal, tek bölümlü yapıt.
Senkop : Bir ölçünün hafif zamanındaki sesin, ondan sonra gelen ölçünün kuvvetli zamanına uzaması. Sinkop da denir. Bkz. Bayım.
Senkron: Eş zaman.
Sensible (fr.): Hassas, duyarlı nota. Majör ya da armonik minör gamın 7. Derecesi.
Septet : Yedi çalgı ya da ses için yazılmış müzik eseri ya da yedi müzisyenden oluşan grup.
Serbest : Serbest bir tempoda, ses yüksekliğinde yani özgür bir tarzda icrâ. Libero (it.).
Serenat: Birinin onuruna verilen ya da sevgiliye sunulan gece dinletisi. Serenata (it.).
Seria (it.): Ciddi, ağırbaşlı.
Serim: Bir müzik parçasında değişik temaların ilk sunulduğu giriş bölümü. Sonat formunun birinci kısmına verilen isim.
Ses : Akustik bir dalganın doğurduğu işitme duyumu. Sesin, uzunluk-kısalık, tizlik-pestlik, hafiflik-kuvvetlilik ve rengi gibi bir kısım özellikleri vardır. Bu bakımlardan müziğin yapı taşı olarak kabul edilir.
Ses bölgeleri : Bir insan ya da çalgının sesinin en inceden en kalına kapladığı alan. Ses rejisterleri olarak da bilinir.
Ses ergenliği : Erkek ve kız çocuklarda ergenlik çağı ile sesin değişikliğe uğraması ve asıl bölgesini bulması.
Ses fiziği : Ses kaynaklarını tüm yönleriyle (uyaranın özellikleri, çevre koşulları vb.) inceleyen, ses gücünün ortamda nasıl dağıldığını, ses şiddetinin uzaklığa ve frekansa bağlı olarak nasıl değiştiğini araştıran bilim dalı. Bkz. Akustik.
Ses Fizyolojisi : Sesin oluşumunda rol alan tüm faktörlerin (kaynak, ortam, alıcı) işlev ve yapılarını inceleyen disiplin.
Ses güdümü : Bir sese hâkim olup onu kullanma sanatı.
Ses Merdiveni : Ses dizisi ya da klavye.
Ses ölçer : Sesi ölçmeye yarayan cihaz. Monokord, sonometre.
Ses rengi: Tını. İnsan sesinin ya da çalgıların kendilerine has özelliği. Tone-color (ing.). Timbre (fr.).
Ses salkımı : Bkz. Selenler.
Ses Tekniği : Şarkı söyleme konusunda oluşturulmuş metot.
Ses Titretmek : Sesi dalgalanışlı olarak çıkarmak. Gerek insan sesinde gerekse çalgıdan elde edilen seslerde bu etkiyi yakalamak mümkündür. Buna vibrasyon yapmak da denilir.
Ses Tutarlığı : Çalgının ya da insan sesinin tona veya akorda göre temiz ve uyumlu olması. Entonasyon.
Ses uyumsuzluğu. Bu tabir daha çok Klâsik Türk Müziği mensupları arasında kullanılmış olup günümüzde kullanılmamaktadır.
Ses yüksekliği: Sesin düzeyi. Frekansına göre sesin perdesi. Pitch (ing.).
Sesi azar azar öldürmek : Sesin yüksekliğinin yavaş yavaş azaltılmasını öngören terim. Diminuendo (it.).
Sesi Hafifletmek : Sesi azar azar öldürmek. Sesin gitgide azaltılarak hafifletilerek icrâ edilmesi. Kısaltılmış yazımı dimin. Bu terim, decrescendo ile eş anlamlıdır ve crescendo'nun karşıtıdır. Diminuendo, sminuendo (it.).
Seslemek : Bir müzik eserine vokal partisi yazmak ya da eklemek. Vokallemek.
Seslendirme : Bir müzik eserinin plak, kaset ya da cd gibi formatlar üzerine kayd edilerek yayınlanması. Emisyon.
Sesletim : Çalgılar için yazılmış olan bir müzik eserini ses (vokal) için düzenlemek. Vokalleyiş.
Seslilik : Ötümlük, ötgürlük, ses gürlüğü.
Sessizlik: 20. Yüzyılda müziğin bir öğesi. Sessiz bölümlerin ya da bölüm aralarının da belli ölçüler içinde sayılması. Silence (ing.).
Setar : Üç telli uzun saplı tambura tipli halk çalgısı.
Sevgi : 5 süreli küçük usûl. Dr. Refet Kayserilioğlu'nun oluşturduğu bu usül kendisine ait iki eserde kullanmıştır.
Sevimli : Narin, ince ve sevimli bir ifadeyle. Grazia/Grazioso (it.).
Sextet (ing.): Altı yorumcu için yazılmış müzik parçası. Altılı.
Seyir : Klâsik Türk müziğinde makamların karakteristik akışıdır.
Seyrek Âhenk : Armonide uyguların sık sık değiştirilmeyip bir süre devam ettirilmesi.
Seyrek Duruş : Armonide bir uygunun notaları arasında, aynı uygunun seslerinden birer tanesinin daha sığabileceği yer varsa bu uyguların duruşu.
Sforzando, sforzato (it.): Tek bir sesi ya da akoru birden güçlendiren vurgulama imi.
Sharp (ing.): Diyez.
Sıbızgı : Çeşitli ebatlarda sekiz-on su kamışından oluşan üflemeli bir çalgı. Pan flüt biçimindeki çalgının İç Asya'daki ismi.
Sıçrama : Ayakların birbiri ardı sıra yeri itmesiyle yerden kopma ve kısa süre havada kalma
Sık Âhenk : Armonide çoksesli bir müzik parçasında, uyguların sık sık değiştirilmesi yoluyla yapılan âhenk.
Sık Duruş : Armonide bir uygunun notaları arasında, aynı uygunun seslerinden birinin sığabileceği hiç yer olmaması hâli.
Sıkı/sıklıkla : Sıkı örülmüş ve kuvvetli bir icrâyı gerektiren nüans terimi. Fest (alm.).
Sıkıntılı : Karamsar bir ifadeciliği öngören nüans terimi. Angoscioso (it.).
Sıkıştırarak : Çabuklaştırarak, hızlı, sıkıştırılmış bir şekilde. Strigendo (it.).
Sınıf : Çalgı topluluklarının yerleşiminde, ses ve çalgıların bölünmesinde birbirine benzeyenlerin grup oluşturacak şekilde bir araya toplanması.
Sıra Beşli : Ardarda gelen iki beşli.
Sıra Birli : Ardarda gelen aralık.
Sıra gecesi : Güney Anadolu'da özellikle de Şanlıurfa'da dost ve arkadaşların sıra ile birbirlerinin evine misafir olmaları ve müzikli sohbet toplantısı yapmalarına verilen isim. Bu toplantılara yörede yalnızca "sıra" veya "sıra gezme" de denir.
Sıra gezme : Bkz. Sıra gecesi.
Sıra Sekizli : Ardarda gelen iki sekizli.
Sızlatma : 1. Dilsiz kavalı oktav ve beşlilerini çıkaracak biçimde çalmak. 2. Zurna, kaval ve mey'de vibratolu ses çıkarmaya verilen isim.
Siciliana (it.): Sicilya kökenli vokal müzik. 18. Yüzyılda ağırca tempoda insan sesi ya da çalgılar için yazılmış parça.
Silabik: Hecesel. Missa’ları seslendirirken her notaya karşılık güftenin bir hecesinin düşmesi. Syllabic (ing.).
Simetri : iki veya daha çok şey arasinda konum, biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunlugu, bakışım eksen olarak alinan bir dogrudan, benzer noktalari karşılıklı olarak ayni uzaklıkta bulunan iki benzer parçanın birbirine göre olan durumu, bakışım, tenazur.
Simetrik denge : Bir eksen çevresindeki biçimlerin simetrik olarak yerleştirilebilmesidir.
Sinfonietta (it.): Oda senfonisi. Küçük senfoni.
Singspiel (al.): Şarkılı oyun. (mozart’ın saraydan kız kaçırma operası gibi.)
Sinsin : Ateş etrafında dönülerek oynanan yarı dinsel bir halk oyunu ve bu oyuna eşlik eden ezgilere verilen isim.
Sipsi : Teke yöresinde kullanılan üflemeli bir halk çalgısı. Yaklaşık 15-20 cm uzunluğunda ince bir su kamışının ucuna bir ağızlık (cukcuk) takılarak elde edilen bu çalgıda önde beş arkada bir ses deliği bulunur.
Sirto : Türk müziğinde kullanılan, longa gibi nim-sofyân (Bkz. Nim Sofyân) usûlü ile ölçülen oyun havası.
Skala: Gam. Dizi. Scale (ing.).
Sofit : Fon perdesi ve yan kulislerin asıldığı sahne tabanındaki hareketli mekanizma.
Soft pedal (ing.): Piyanoda sesi azaltan sol pedal.
Sohbet : Anadolu'nun pek çok yerinde müzikli ve danslı toplantı. Adını karşılıklı konuşmadan alan bu toplantılar aslında bir tür toplumsal dayanışma ve uzlaşma amaçlı yapılmakta ise de zaman içinde bunlara bir eğlence aracı olarak müzik ve dans da katılmıştır.
Sokak Müziği : Sokaklarda, meydanlarda birçok kez dinlenmek üzere icrâ edilen müzik türü. Bazen çalgı ve dans eşlikli olabilmektedir.
Solaçengelli : Dörtlük es. Dörtlük süre ile eşdeğer olan sus işareti.
Solak : Aksak usûllü Köroğlu havalarına Erzurum dolaylarında verilen isim. Bu havaların bir başka özelliği de serbest tartımlı ezgiyle (uzun hava) başlamasıdır.
Solfej : Porte üzerine yazılmış notaları ağızla ve isimlerini söyleyerek seslendirmek. Nota okumayı ve seslendirmeyi adım adım öğrenmek için kullanılan metodlar bütünü.
Solgun : Solgun ve bitkin bir ifade ile. Languido (it.).
Solist : Tek başına çalan ya da söyleyen müzisyen. Aynı zamanda orkestranın önünde, opera ya da bale eseri sırasında ön plana çıkan tek başına parçalar seslendiren/sergileyen başrol oyuncusu.
Solo : (it. Solo )Tek kişinin yaptığı.1-bir müzik eserinin tek kişi tarafından çalınması veya söylenmesi 2-bir dansın tek kişi tarafından icra edilmesi.
Soluk almaksızın : Nefesli çalgılarda ve insan sesinde müziğin soluk almaksızın devam etmesi. Segue (it.).
Son : Bitiş. Müziğin bittiği yeri ifade eden terim. Fin (fra.).
Son derece bağlı : Notaların birbirine olabildiğince bağlı bir şekilde çalınmasını/söylenmesini ifade eden terim. Legatissimo (it.)..
Sonare (it.): Ses çıkarmak, tınlamak.
Sonat : Bir, iki ya da üç çalgı için yazılmış, çok bölümlü müzik eseri. Tek çalgı için yazılmış olanlarına "solo sonat" denir. A-B-A cümlelerinin sıra ile sunulması ile göze çarpan üçlü bir form özelliğine sahiptir. Avrupa'da 18.yy.ın ikinci yarısında olgun niteliğine kavuşmuş olan bu biçim, dönemin diğer önemli biçimlerini de etkilemiştir. İki temalı ve dört bölümlü sonatın etkilediği müzik biçimlerini anlatan şu cümlelere çeşitli kaynaklarda rastlamaktayız: Senfoni, orkestra için yazılmış sonattır. Bazı kaynaklarda müzikal biçimlerin arasındaki farkları/benzerlikleri anlamayı kolaylaştırmak amacıyla, kuartet, dört yaylı çalgı için yazılmış bir sonat, Konçerto ise solo çalgı(lar) ve orkestra için yazılmış bir sonat olarak nitelendirilir. Türkiye'de Cumhuriyet'in ilanının ardından Ahmed Adnan Saygun, Necil Kazım Akses, Cemal Reşid Rey ve Ulvi Cemal Erkin ile birlikte pek çok besteci sonat türünde eserler vermişlerdir.
Sonatin: Kısa, küçük sonat. Sonatçık. Sonatina (it.).
Son-Hâne : Peşrev ve saz semâîlerinde son hâneye (genellikle dördüncü hânedir) verilen isim.
Sonorite: Birden fazla çalgının oluşturduğu dengeli ve güzel ses dolgunluğu. Ses gürlüğü. Seslilik. Ötüm. Sonorité (fr.).
Sonsöz : Bazı sahne eserlerinin ve edebî eserlerin sonunda yer alan konu ile ilgili mesajın ve sonucun söylendiği bölüm.
Sopran: Tiz bölgedeki kadın ya da çocuk sesi.
Soprano (it.): Üst ses. En ince, en tiz kadın ve çocuk sesi. Soprano sesler kendi içinde lirik, dramatik ve koloratur olarak sınıflanır. Lirik soprano, masum genç kız sesidir. (la boheme’deki mimi gibi.) Dramatik soprano, güçlü, egemen ve şiir okurcasına söyleyen açık bir sestir. (r. Strauss’ın salome veya elektra’sı gibi.) Koloratur soprano (coloratura), cambazlık yapma yeteneği olan, kıvrak ve süslemeli geçitleri rahatlıkla söyleyebilen sestir. (lucia di lamermoor’daki lucia gibi.)
Sospiro (it.): İç çekiş.
Sostenuto (it.): Bağlı, dayanıklı ve değişmez bir tempoda çalma.
Sotiye : Yaylı çalgılarda yayı sektirerek çalma tekniği.
Soubrette (fr.): Oda hizmetçisi kız. Komik operalarda hanımın hizmetçisi. Komik rol.
Sönerek : Sesin gitgide söndürülmesi, gücünün azaltılması. Diluendo (it).
Söyleşim : Diyalog ya da düet. İki sesin ya da iki çalgının karşılıklı icrâsı ve bu tip icrâlar için yazılan besteler.
Söz Eseri : Sözlü müzik birikimine ait parça, eser.
Söz Müziği : Sözlü müzik eserlerini tanımlayan tabir. Türk müziğinin çok büyük bir dağarcığı sözlü müzik eserlerinden oluşur. Bir sözlü müzik eserinin başında sonunda ya da belirli yerlerinde çalgı parçaları bulunabilir. Türk müziğinde sözlü müzik eserleri, büyük (örn: Kâr-ı Nâtık, Kâr, Âyîn, Münâcât) ve küçük (örn: Şarkı, Türkü, İlâhî, Nefes) olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlar dinî ve dindışı olabilir.
Sözet : Opera metni. Libretto (it.). Bkz. Betikçe.
Sözetçi : Opera metnini yazan kişi.
Sözleme : Sözlerin daha önceden belirlenen bir melodiye göre düzenlenmesi.
Sözlev (=Söylence) : Resitatif. Ezgi üzerine yazılmış sözlerin şarkı söylenir gibi değil de konuşur gibi, fakat vurguları yapılarak okunması. Opera ya da oratoryo gibi türlerde karşımıza çıkan bir söyleme tekniğidir. Bkz. Konuşur gibi.
Spinet (ing.): Tek klavyeli küçük klavsen.
Spirituoso (it. : Coşkun,hayat dolu.
Spot : Dar bir alana çok güçlü ışık yöneltebilen stüdyo lambası. Kısa tanıtma filmi.
Sprechstimme (al.): Konuşma sesi. Yarı şarkı, yarı konuşmayla müziğe katılma.
Square piano (ing.): fortepiano. Piyanonun eski adı, ilk biçimine verilen ad.
Ssaltarello: Hızlı tempoda eski ispanyol- italyan dansı. Lavta süitşerinde pavan’dan sonra yer alır.
Staccato (it.): Sesleri kesintili olarak çalış.
Step : Her türlü dansta kulanılan adım.
Stil : (fr. Style) Üslup, biçem, tarz.
Stilize :(fr.stylisé ) Üslup kazandırılmış, biçimlendirilmiş
Stretto: (1) Fuga yazısında, ana konu ile karşılığın üst üste geldiği ve seslerin birbirini daha yakından izlediği bölüm. (2) parçanın sonunda tempo hızlanması.
Strophic (ing.): Her kıtada melodi ve eşliğin aynı kaldığı şarkı türü.
Subret: Operalarda ve operetlerde genellikle hizmetçi kız rolüne çıkan hafif sopranolar sınıfına verilen ad.
Sundar (=Sönder) : On telli, bir çeşit çöğür.
Sunu : Uzun araştırmalar ve çalışmalar sonucu elde edilen sonuçların,başka insanlara takdim edildiği ve bilgilendirildiği vasıtalardır.
Sûriyye : Bayram, düğün, şenliğe ait müzik türü.
Susacak : Konulduğu bölüm ya da parçanın sonuna dek susulması gerektiğini gösteren işaret. Tacet (it.).
Susta : Sirto'nun meyan kısmı.
Sustaining pedal (ing.): Konser piyanosunun ortada yer alan 3. Pedalı. Ses uzatma pedalı.
Süit : Aynı tonda, benzer biçimde, fakat değişik etkilerde olan dans parçalarının ard arda sunulması ile oluşan çalgı müziği biçimi. Bazı müzik tarihi kitaplarında, oldukça eski bir biçim olan süitin ilk hallerinin ortaçağ halk dansları için icrâ edilen müzikler olduğu yazılmaktadır. 20. yüzyılın Türk bestecilerinden bazıları da süit türünde besteler yazmışlardır. Örn.: Hasan Ferit Alnar'ın "Türk Süiti" (1936).
Sükûtlar : Nota yazısında susma işaretleri. Her nota değerinde bir sus işareti vardır.
Süllem : Safiyuddin Urmevi'nin Klâsik Türk Müziği sisteminin temeline verdiği isim.
Sümmani ağzı : Kuzey Anadolu ve Kuzeybatı Anadolu'da yaygın bir halk makamı. İsmini Âşık Sümmani'den almakla birlikte başka âşıkların deyişleri de bu ezgi kalıbıyla icrâ edilebilir. En belirgin özelliği 5 süreli oluşu ve ezgi arasında verilen duraklamalardır.
Süratli : Süratli ve canlı icrâyı öngören nüans terimi. Labhaft (alm.).
Sürdin: Bir yaylı çalgıyı, yada maden nefes çalgısını sağırlaştırıcı parça veya tıkaç.
Süre ihlali : Verilen zamana uymama.
Süre: Bir sesin uzunluk süresi. Nota değeri. Duration (ing.).
Süreç : . Aralarında birlik olan veya belli bir düzen veya zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi,
Sürek notası : Yaylı çalgılar için müziklerde, yumuşak giriş yapılan, telden yayı hiç ayırmaksızın, bununla beraber ne pek bağlı ne de fazla bağsız etkisi uyandırmadan duyurulan bir sıra nota.
Sürekli aceleyle : Hızlı temponun bir süreklilik içerisinde olmasını öngören terim. Pressante (it.).
Sürekli bas : Yaygın bir biçimde İtalyanca "basso continuio" olarak ifade edilen, orkestranın kaba sazları tarafından icrâ edilen bas partisidir. Sürekli bas, çok partili bir eserde armoninin temel öğelerini belirtmek amacıyla uygulanan yöntem.
Sürekli geçki : Uzun süre devam eden geçkidir. Genellikle mevcut donanım değiştirilerek geçkinin donanımıyla esere devam edilmektedir. Türk müziği eserlerinin genellikle 3. hânesinde devamlı geçki yapılmaktadır.
Sürtone : Şarkılarda ve çalgılarda sesin tize kaçması.
Süs : 1. Süslemeye, süslenmeye yarayan şey, bezek, süs püs.
Süs İşaretleri : Nota yazımı tekniğinde, icrânın daha etkileyici ve gösterişli olması amacıyla kullanılan birtakım yönlendirici işaretler.
Süsleme : Bkz. İşleme.
Synthesizer (ing.): Sesleri elektronikleştiren ya da doğrudan elektronik ses üreten klavyeli aygıt.
Ş
Şâdiye : 19. yüzyılda kadın ses sanatçısına verilen isim. Bu isimlendirme yaklaşık 1950'lerden itibaren kullanılmamaktadır.
Şâd-Kâmî : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış birleşik makam.
Şan : Şarkı söyleme sanatı.
Şâne : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış eski bir çalgı.
Şanson: Genellikle fransız şarkılarına verilen ad. Chanson (fr.).
Şantör: Erkek şarkıcı. Chanteur (fr.).
Şantöz: Kadın şarkıcı chanteuse (fr.).
Şarkı: Kısa bir şiir üzerine kurulu, melodisi olan, anonim halk şarkıları tarzında veya besteleme sonucunda ortaya çıkan, insan sesi ya da koro için yazılmış sözlü yapıt.
Şarkî : Dört telli ve mızrapla çalınan eski bir çalgı. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde adı geçen bu çalgıyı çoğunlukla Türkmen müzisyenlerin çaldığını bildiriyor.
Şed : Aktarım, aktarma. Bir diziyi bulunduğu konumdan başka bir sese geçirmek, aktarmak. Bu işlem sırasında dizinin aralıkları aynı kalmaktadır. Bunu sağlayabilmek için bazı seslere belirli değiştirme işaretleri koymak gerekebilmektedir.
Şed Makamlar : Türk müziğinde esas konumundan başka bir sese aktarılmış (göçürülmüş) makamların oluşturduğu makam grubu. Konumu değişen makamın karakteristiği de değişime uğramaktadır. Böylece aktarılmış olan dizi zamanla kendine has özellikler kazanmaktadır. Bir dizi çeşitli seslerde çalındığı zaman aynı kaldığı hâlde, aynı dizinin Türk müziğinde farklı bir isimlendirmeye tâbi olmuş şekli için durum farklıdır. Bu aktarılmış (şed) makamlar çeşitli geçki gelenekleri ve diğer başka unsurların etkisiyle farklı birer makam özelliği gösteririler. Aktarılmış makamlar genellikle basit makamlardan oluşurken birleşik (mürekkep) makamların kullanımı nâdirdir.
Şefkatli : Merhametli ve şefkatli bir ifade ile icrâyı öngören nüans terimi. Pietoso (it.).
Şehnâz : 1. Türk müziğinde tiz sekizlideki küçük mücenneb diyezi almış sol ya da bakiye bemolü almış la sesine verilen isim. Orta sekizlide Zengûle, en tiz sekizlide tiz Şehnâz adını almaktadır. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik makam. Uzzâl, Hicâz veya Hümâyûn makamı dizilerine, hüseynî aşîrân (mi) sesi üzerine aktarılmış Hümâyûn makamı dizisinin eklenmesiyle meydana getirilmiştir. İnici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesleri nevâ (re) ve hüseynî (mi)'dir. Makamın asma kararları hüseynî (mi) sesi üzerinde Hicâz ve Uşşâk çeşnisi, nevâ (re) sesi üzerinde Rast, Nikrîz ve Bûselik çeşnileridir.
Şekil : Bir şiir ya da müzik parçasının yazılmasına esas teşkil eden kalıp, biçim. Müzikte bu konu, kompozisyon disiplininin araştırma alanına girmektedir.
Şelpe : Bağlama türü çalgıları tezene adı verilen aracın dışında, el ve parmaklarla çalma tekniğine verilen isim.
Şen : Müzikte güleç, neşeli ve şen bir icrâyı öngören nüans terimi. Lieto (it.).
Şeref-i Hamîdî : Şerefnümâ makamının eski ismi.
Şerefli : Müziğin haşmetli ve azametli bir ifadeyle icrâ edilmesini öngören nüans terimi. Gravita (it.).
Şeşber : Bağlama ailesinden altı telli mızraplı bir halk çalgısına Kütahya yöresinde verilen isim.
Şeştâr : Türk müziğinde kullanılan, altı çift telli ve perdeli bir çalgı. Telleri elle çekilerek çalınmaktadır. İç Asya Türk dünyasında kullanılan bir çalgıdır.
Şeştârî : Şeştâr çalgısını çalan kişi.
Şeştây : Abdülkaadir Merâgî'nin verdiği bilgiye göre telli, mızrap ile çalınan, üç çeşidi olan, ud benzeri çalgı.
Şeytan deliği : Zurna ve kaval gibi üflemeli çalgıların dip kısmına doğru açılan küçük deliklere verilen isim.
Şeytanî : İblisçe, şeytanı anımsatan bir hava ile icrâyı öngören terim. Infernale (it.).
Şıdurgu : Doğu Türkistan'da kullanılmış olan dört telli, mızraplı, uzun saplı Uygur çalgısı.
Şıkırdım havası : 2 zamanlı usûlle bezenmiş oyun havasının Sivas, Tokat, Çankırı dolaylarındaki ismi.
Şiddet : Sesin dört vasfından biri. Hafiflik-kuvvetlilik derecesini ifade eder. Ses oluşurken, sesi meydana getiren cismin yaptığı etki ve hareket güçlenirse şiddet de artmaktadır. Müzikte, icrâcının eser içerisinde ortaya koyacağı ses şiddeti belirli işaretlerle pp, p, mf, f gibi harflerle gösterilmektedir.
Şiddetle köpürüş : Müziğin bir anda hiddetlenmesi. Smanioso (it.).
Şikeste : Kuzeydoğu Anadolu âşık müziğinde kullanılan kalıp ezgilerden birine verilen isim.
Şîşe Borusu : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış, eğri şişeden, boru şekilli bir nefesli çalgı.
Şive : Söyleyiş özelliği,yerel dil özelliklerini belirten terim. Bu terim aynı zamanda yöresel müziğin tavrını, bilhassa söyleme üslûbunu tanımlamak için de kullanılır.
Şofar : İbrânîlerin av sırasında kullandıkları boru biçimindeki müzik aleti. Türk müziğinde de bu isimle olmasa da kullanıldığı bilinmektedir.
Şuh : Oynak, kıvrak ve şuh bir havada icrâyı öngören nüans terimi. Lesto (it.).
Şur : Azerbaycan halk müziğinde kullanılan ve Klasik Türk müziğindeki uşşak makamına benzer özellikler gösteren makam.
T
Taban (=Topuk) : Yaylı çalgılarda yayın (arşenin) dip tarafındaki takoz kısmı.
Tabii ses : Bkz. Baş sesi.
Tabl : Davul. Şekil ve büyüklük bakımından yüzlerce çeşidi vardır. Türk devletlerinde davul saltanat işaretidir.
Tabl-Hâne : İslam ve Türk devletlerinde askerî müzik teşkilatı. Osmanlı'da Mehterhâne adını almaktadır.
Tabl-i Bâz : Büyükçe deve derisi geçirilmiş davul.
Tabulatur : Telli çalgılar için kullanılan bir tür müzik yazısı.
Tafelmusik (alm.): 16. Yüzyıldan bu yana saraylarda, soyluların konaklarında çalınan şölen müziği.
Tağyir : Bzk. Değiştirme.
Tağyir İşaretleri : Bkz. Değiştirme İşaretleri.
Tahta çalgılar : Tahtadan yapılmış olan çalgılar. Tahta üflemeli çalgılar; obua, klarinet v.b. Bu tür üflemelilerin dışında birçok vurmalı, telli, yaylı çalgnın da temel malzemesi tahtadır. Bu açıdan bakıldığında Tahta vurmalılar, Tahta üflemeliler gibi tasnifler yapmak daha doğru bir yaklaşım olur.
Tahta Üflemliler : Nefesli (Üflemeli) sazların bölündüğü iki koldan biri. Diğeri, Madeni Nefesliler'dir. Flüt, Klarinet, Obua gibi tahta nefesliler orkestraların başta gelen çalgılarıdır.
Takı : Çoğunlukla evlenen veya nişanlanan birine armağan olarak verilen küpe, bilezik, yüzük, zincir gibi şeylerin tümü
Takım : Genellikle bir besteci tarafından bestelenmiş, peşrev, saz semâîsi, 2 Beste, 2 Semâî ve çeşitli usûllerde birkaç şarkıdan oluşan tam fasıla verilen isim.
Taklid : Karşılıklı diyalog halinde ya da ard arda aynı müzik cümlesinin/motifinin duyurulması.
Taksîm : Klâsik Türk müziğinde belirli bir usûl kalıbına bağlı olmaksızın çalgıyla icrâ edilen doğaçlama bölüm. Genellikle tek çalgıyla, kimi zaman da birden fazla çalgıyla karşılıklı olarak icrâ edilmektedir. Taksîm icrâ eden saz sanatçısı makamın özel perdeleriyle serbest tarzda yeni bir eser meydana getirir. Bu özelliği dolayısıyla taksîmin doğaçlama bir tür olduğu söylenebilir. Klâsik Türk müziğinde Giriş Taksîmi, Ara Taksîmi, Geçiş Taksîmi olmak üzere üç çeşidi mevcuttur.
Taktî : Bkz. Prozodi.
Talimat : Yönerge
Tâlimî Müzik : Müzik eğitimi. Müzik öğreniminde kullanılmak üzere bestelenmiş parçalar.
Tam : 1. Pürüzsüz, tam gerektiği gibi çıkartılan ses. 2. Dörtlü, beşli ve sekizli yani konsonan (uyumlu) aralıklara "tam" sıfatı da eklenir çünkü bunlar değişim işaretleri ile büyültülüp küçültülseler bile konsonan özelliklerini kaybetmezler.
Tam Aralık : Ardışık iki ses arasında, dokuz koma büyüklüğünde olup, bemol ya da diyezle değiştirilmemiş aralık.
Tam durgu : Üstçeken durgusu. Bkz. Kalış, kadans.
Tamaşa : Müzik ve danslı eğlenceye Bodrum çevresinde verilen isim.
Tambura : Bağlama ailesinin orta boy çalgılarından birine verilen en yaygın isimlerden birisidir. Türk müzik dünyasında bu türden saplı, mızraplı çalgılar dombra, dımbıra, tımbırdak vb yansılama seslerden isimlerini almış bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Tampere sistem: Eşit ya da iyi düzenlenmiş sistem.
Tamtam : 1. Türkler arasında Afrikalıların vurmalı çalgılarla yaptıkları müziği tanımlayan söz. 2. Çin yapımı tunçtan gong. 3. Afrikalı zencilerin kullanıdığı davul.
Tan havası :Düğün sabahı davul-zurnacıların misafirleri ve ev halkını uykudan kaldırmak için çaldıkları ezgi.
Tanbûr : Türk müziğinde kullanılan telli çalgı. Mızrapla veya yayla çalınmaktadır. Uzun saplıdır ve tahtadan yapılmıştır. Sap kısmında bulunan perdeler itibariyle Türk müziği ses sisteminin bütününü kapsadığı düşünüldüğü için Türk müziğinde temel çalgı olarak benimsenmiştir.
Tanbûra-i Moğol : Eski bir Türk çalgısı. İç Asya'daki Türk toplulukları arasında rastlanmaktadır.
Tanbûra-i Türkî : Eski bir Türk çalgısı. Bir çeşit küçük tanbûr.
Tanbûre-i Ûd : Eski bir Türk çalgısı. Ûda benzeyen bir çeşit küçük tanbûr.
Tanbûrî : Tanbûr çalan kişi.
Tane tane : Notaların her birinin açıkça, tane tane bir şekilde icrâ edilmesi. Distinto (it.).
Tango: Ritmi habanera’ya benzeyen (noktalı ritm) fakat daha çabuk tempoda dans. İspanyol-amerikan kaynaklıdır. Meksika’dan çıktığı sanılır. Arjantin’de çok yaygındır.
Tanık : Hüseyin Fahrî Tanık'ın oluşturduğu ve yalnız kendisinin kullandığı birleşik makam.
Tanînî : Türk müziğinde iki ses arasındaki 9 komalık aralığa veril isim.
Tanînî Bemolü : Türk müziğinde iki ses arasındaki 9 komalık mesafeyi pest yöne doğru belirten tanînî işareti.
Tanînî Diyezi : Türk müziğinde iki ses arasındaki 9 komalık mesafeyi tiz yöne doğru belirten tanînî işareti.
Tar (=Târ) : Çoğunlukla Kafkasya'da kullanılan yekpare oyulmuş (dut ağacından) iki kasenin üzerine deri gerilerek oluşturulan, mızraplı bir halk çalgısı. 3. Tel
Tarak : Sürdin. Bir çalgının pedal ya da ayrı bir aparat sayesinde sesinin bir miktar kısılması.
Tarama : Tezenenin altlı üstlü seri bir biçimde hareket etmesiyle elde edilen çalış biçimi.
Tarantella (it.): Canlı ve çabuk tempoda bir napoli dansı.
Tarhânî : Türk-Çağatay klâsik müziğinde kullanılmış bir tür.
Tarîka : Peşrev formunun eski ismi.
Tarîkat Müziği : Bkz. Tasavvuf Müziği.
Tartım : Ritm. Seslerin süre olarak uzunluğu veya kısalığı.
Tas : Eski bir Türk çalgısı. Bkz. Kâse.
Tasannû : Müzikte abartılı ve gösterişli üslûp.
Tasavvuf Müziği : Türk müziğinin dinî ve din dışı bölümlerinden dinî bölümünün önemli bir kolu. Terim, tekke ve tarîkat müziği anlamlarını içerdiği halde, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren -çeşitli siyasî nedenlerle- bunların yerine kullanılmaya başlanmıştır. Genel anlamda, dinîn içsel (Batinî) kısmını bir yaşam biçimi haline getiren toplulukların, Tanrı ile ses aracılığıyla iletişime geçmeleri veya vecd haline gelmeleri sırasında kullandıkları araçlardan biri olan müziği ifade eder.
Tas-Bâz : Tas çalgısını çalan kişi.
Tasvîr : Bkz. Şed.
Tasvîrî Müzik : Bir duyguyu, görüntüyü veya nesneyi, sesleri kullanmak yoluyla anlatan müzik tarzı.
Taşeli: Akdeniz bölgesinin ortasında yer alan kesim,yöre.
Taşlama : Âşıklık geleneği içinde âşıkların birbirlerini yermek, dalga geçmek ve sonunda yenişmek için söyledikleri şiirlere verilen isim.
Taştîr : Bkz. Muhammes, Murabbâ.
Tatvan : Bkz. Tatyan.
Tatyan : Erzurum, Kars ve Elazığ yörelerinde kullanılan halk makamı. Çoğu kez Hüzzam, Segâh çeşnili olarak karşımıza çıkan bu ezgi çeşitli uzun havalarda, türkü ve ilâhîlerde kullanılmaktadır.
Tavır : Genel olarak çalıp söyleme üslûbu, tarzı. Halk müziği terminolojisinde yöresel icrâ biçimleri için kullanılır. Son dönemlerde tavır, çalgıların yerel icrâ biçimini ifade ederken, ağız (Bkz. Ağız) söyleme tarzını ifade etmek için kullanılır.
Tavşan (=Tavuşan) : Tavşanca dansını yapan kişiye verilen isim.
Tavşan Takımı : Tavşanca dansını icrâ eden dansçılardan oluşan topluluk.
Tavşanca : Türk müziğinde yer alan bir dans türü. Özel kıyafetlerle, bu dansta usta kişiler tarafından oynanırdı.
Tavşanca Takımı : Tavşanca dansının oynandığı çeşitli eserlerin arka arkaya sıralanmasından oluşan Türk müziği eseri.
Tazelikle : İnce ve nezaketli bir biçimde icrâyı öngören nüans terimi. Frescamente (it.).
Tâziyâne : Telli çalgıları çalmak için kullanılan mızrap. Bkz. Tezene.
Te deum (lat.):Katolik kilisesinde tanrıya şükür ilahisi.
Te ke (=Te Kâ) : Türk müziğinde usûllerin vuruluşunda kullanılan, darbın sözle belirtilen hâli.
Tebrîz : Klâsik Türk müziğinde birleşik makam. Uşşâk makamı dizisine Acemaşîrân makamı dizisinin bir kısmının eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Karar sesi rast (sol), güçlü sesleri nevâ (re), ve dügâh (la)'tır.
Tecnis : Cinaslı söylenen şiirlerin genel adı. Tecnis bu türden cinaslarla söylenebildiği gibi, son zamanlarda cinassız bazı şiirlerle söylenen uzun hava türünü de ifade etmektedir.
Tef : Vurmalı çalgılar topluluğunda kasnağın bir tarafına gerilmiş deri ve bazen aynı kasnağa zil takılmak suretiyle oluşturulmuş çeşitli ebatlardaki çalgının genel adı. Def.
Tegannî : Arapça "gınâ" kökünden gelen, müzik yapma, ezgi söyleme anlamı taşıyan sözcük.
Te'hîr : Bkz. Gecikme.
Tek : 1. Solo, yalnız. 2. Klâsik Türk müziğinde yer alan usûllerin darb düzeninde sol elle vurulan, zayıf ya da orta kuvvetteki darb.
Tek aralık : Tek rakamla (üçlü, beşli, yedili vb.) gösterilen aralıklar.
Tek vuruş : Klâsik Türk müziğinde kullanılan 11 süreli küçük usûl. Türk Aksağı ile Yürük Semâî usûllerinin birbirine eklenmesiyle meydana getirilmiştir.
Teke havası : Teke bölgesinin müzik karakterini yansıtan üslûptaki ezgilere verilen genel bir isim.
Teke yöresi :Tarihte ve türk halk müziği terminolojisinde güneydoğu ege ve batı akdeniz bölgeleri arasında bulunan yörenin adıdır.
Teke zortlatması : Teke bölgesinde tekenin hareketlerini taklit ederek oynanan bir halk oyunu ve bu oyuna eşlik eden ezgi. Çoğunlukla 2+3+2+2 ya da 2+2+2+3 düzümlü 9 süreli hızlı ezgilerden meydana gelir.
Tekellüm : Âşıkların birbirleriyle atışması, karşılaşması. Karşılıklı söyleşme.
Tekke Müziği : İslâm dinîne mensup çeşitli tarîkatlerin ibadetlerini sürdürdükleri tekkelerde, kendi gelenek ve görenekleri çerçevesinde icrâ ettikleri müzik. Bazı tekkelerde müzik, ibadet aracı olarak ön planda değilken bazılarında bunun tam tersi olarak müziğe büyük önem atfedilmiş, hatta bu tekkelerde müzik eğitimi dahi verilmiştir. Bkz. Tasavvuf müziği.
Teknik : Müziğin özellikle icrâ alanında, uygulamaya yönelik yöntem ve metodların tümü.
Tekrar : 1. Tekrar. Müzikte bu işaretin ilk konulduğu yerden ikinci konulduğu yere kadar olan ezgi periyodunun tekrarlanması gerektiğini ifade eder. 2. Bis. Bir müzisyenin ya da müzisyenler topluluğunun başarılı bir konser sunumundan sonra alkışlarla tekrar sahneye çağırılarak kısa bir parça daha sunması. Tekrar isteği, dinleyicilerin yoğun alkışı ile ifade edilir.
Teksesli müzik : İcrâ sırasında aynı anda farklı frekanslardaki seslerin duyurulması üzerine kurgulanmayan tek fazlı melodik müzik türü.
Teksesli, Tekseslilik : Homofoni. Batı dillerinde monofoni ya da monodi. Bir müzik eseri ya da türünün ses yapısında aynı anda duyurulan birden fazla sesin olmaması.
Tel : Ses çıkarma aracı olarak birçok çalgıda, iki farklı noktaya bağlanmak ve gerilmek yoluyla kullanılan, bağırsak, ipek, naylon veya çelikten yapılmış aparat.
Tel Tanbura : Türk müziğinde kullanılmış bir çalgı. Üç telli tanbura çeşidi.
Telbiye : Hac sırasında "lebbeyk Allahümme lebbeyk" sözünün makamla tekrarlanması.
Teldört (=Dört telli) : Tetrakord. Bir oktavda yer alan iki ayrık ve dört sesten oluşan dizi. Her tetrakord, kendi iki baş notaları arasında bir tam dörtlü aralığındadır.
Telhîn : Makamla, ezgiyle okuma.
Te'lif hakları : Fikir ve sanat eserleri üzerinde yaratıcılarının ya da onun hukukî temsilcilerinin sahip olduğu hak.
Tema : 1. Müzik eserlerinin çekirdeğini oluşturan motif ya da motifler bütünü. 2. Bir müzik eserinde melodik, ritmik ya da armonik özellikte müziksel fikir, eserin konusu.
Tematik : Bir temaya ait ya da bir temayı esas alarak oluşturulan repertuvar.
Temcîd : Dinî müzikte kullanılan bir form.
Temel Ses : Esas alınan ses.
Temel : Esas, kök. Ana sesleri, akoru veya diziyi ifade etmek için kullanılan terim.
Tempo (it.): zaman. Bir müzik parçasının hızını, zamanlamasını saptayan ölçü. Metronomla ya da belli bir tempo işaretiyle yorumcunun yönlendirildiği ölçü.
Tempoyu yavaşlatarak : Müziğin hızını gitgide yavaşlatmak. Rallentando (it.). Ritardando (it.).
Tempoyu yayarak : Largando (it.). Bkz. Hızı genişleterek.
Tenor : En tiz erkek sesi.
Tenorino : Hoş, parlak fakat normal tenora kıyasla daha küçük hacimli sesi olan tenor sanatçı. Özellikle kafa sesini kolaylıkla kullanabilir.
Tenzile : Irak Türkmenleri arasında dinî konuları içeren ilâhîlere verilen isim.
Terçet : Çalgı ya da ses için küçük trio (üçlü). Terzetto (it.), Trio (ing.).
Terennüm : 1. Şarkı söyleme. 2. Türk müziğinde, sözlü ve büyük formlarda mülâzime ve nakaratı karşılayan kısım.
Terentây : Türk müziğinde eskiden kullanılmış olan telli bir çalgı.
Terkîb : 1. Birleşik makamın bir diğer adı. 2. Makamların çeşnileri veya tüm seslerinin geçki yapılarak ya da birbirlerine eklenmesiyle ortaya çıkan bütün.
Ters hareket : Armoni partilerinin yürüyüşünde iki partinin birbirinin aksi taraflara yöneliş hareketi. Mouvement contraire (fra.).
Tertip : Uyarım, uyarlama, aranjman.
Tertiplemek : Uyarlamak. Bkz. Düzenleme.
Teslîm : Türk müziğinde saz eserlerinin bölümlerinden asıl hâne ile mülâzimeyi birbirine bağlayan nağmeler.
Tessitura (it.):Vokal ses genişliği. En ince (tiz) ve en kalın (pes) notalar arasındaki genişlik.
Tezene : Bağlama türü çalgıları çalmaya yarayan küçük aparat. Eskiden kiraz ağacının kabuğundan yapılmasına rağmen günümüzde plastikten imal edilmektedir.
Tezyîn İşaretleri : Bkz. Süs İşaretleri.
Threnody (ing.): Ağıt.
Tını : Bir cismin titreşiminden çıkan sesi, başka nitelikteki bir özdeğin aynı yükseklikteki sesinden ayıran özellik.ses rengi.
Tını ezgisi: Webern’in geliştirdiği bir tür puan¬tilist kavram. Klangfarbenmelodie (al.).
Tınnet : Çınlama. Sesin kendine özgü uzunluğu, tınlaması ve tonu.
Tırnak kemane : Kuzeyde Kastamonu, Sinop; güneyde İçel, Antalya ve dolaylarında çalınan İstanbul'da Klâsik Kemençe, Ege Adalarında Lira adı verilen telli-yaylı halk çalgısı. Armudi gövdeli ve üç telli bu yaylı çalgı, tellerin parmak ucuyla değil tırnak dokundurularak çalınması esasına dayanır.
Tırtıllama : Mordan, dokunma. Bir çeşit ezgi süsü. Ana sesin bir üst veya bir alt sesine dokunarak sesin kendisine geri dönmek sureti ile duyurulur.
Tierce : Üçlü.
Tilâvet : Kur'ân'ın ezgiyle ve kendine özgü bir usûlle okunması.
Timpana : Timbal'in eski hâli.
Timpani : İki parçadan oluşan, biri diğerinden büyükçe olan yarım küre biçimindeki vurmalı çalgı. Metalden yapılan ve üzerine deri gerilmiş olan bu çalgının gerginlik düzeyi artırılıp azaltılarak sesler düzenlenir. Derilere ucu keçeden tokmaklı özel bagetlerle vurularak çalınır.
Titrek : Tremolo, salınım, yaylım. Özellikle telli çalgılarda pena ya da mızrapla tele üstten/alttan dokunarak sesi titrek bir şekilde çıkartmak. Yaylı çalgılarda ise aynı etki yayın sık ve sürekli şekilde ileri-geri hareket ettirilmesi ile yapılır.
Titreşim : Küçük ve hızlı salınım. Sesin oluşumunu sağlayan hareket.
Tîz : 1. İnce, daha ince veya dik ses. 2. Türk müziğinde seslerin adlandırılmasında Tîz Segâhtan itibaren seslerin başına getirilen sözcük.
Tizgen Anahtarı : Özellikle birinci çizgideki do anahtarına verilen isim. Diskant anahtarı.
Toccata: Dokunuş. Tuşlu çalgılar için yazılmış çalgısal parça. Başlangıç parçası olarak prelüdün yerini alabilir. Toccare (it.)
Tokmak : Davul, nakkare gibi vurmalı çalgıları çalmakta kullanılan çubuk, araç.
Ton : 1. Türlü kalınlık veya incelik derecelerindeki sesler. 2. İki yanaşık notanın perdeleri arasındaki mesafe aralık ya da ses diye adlandırılır. 3. Ton, "dizi" anlamında da kullanılır: Do dizisi ya da do tonu, sol dizisi ya da sol tonu, majör ton, minör ton v.b.
Tonal : Eksene uygun, tona uygun.
Tonalite : Eksenlilik.Bir bestede yada bir beste bölümünde bütün nota ve akorların, bir “çıkış noktası” durumundaki notayla ilgilerini düzenleyen sistemlerin bütünü.
Tondışı : Tonal bir müzik içerisinde tona aykırı düşen bozukluk. Ancak "atonal" ile karıştırılmamalıdır. Bkz. Atonal.
Tone (ing.): Ses. Ton.
Tonik: Dizinin ilk derecesi, diziye adını veren ses. Eksen. Tonique (fr.).
Tonlama: Duyguların veya düşüncelerin gereğine göre bir uyum içinde, seslerin yükseltilip alçaltılmasına tonlama denir.
Topluluk : Birden fazla ses ya da çalgı icrâcısının müzik yapmak için oluşturduğu grup.
Töre : Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet. Bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri, adap.
Trampet : Silindir tahta bir kasnağın üzerine deri geçirilmesi ile yapılan ve iki sopa (baget) ile çalınan vurmalı çalgı. Genellikle bando orkestralarında kullanılır.
Tranquillo: Sakin, rahat.
Trans poze: Çınlanım.Bir sesten başka bir sese aktarım
Transkripsiyon: Müziği, tüm yapısını koruyarak, başka bir çalgıya, başka bir ortama uyarlama. Transcription (fr.).
Transpozisyon: Diziyi aynı aralıklar içinde bir başka notadan başlatıp aynı kalıpta yeniden yazma. Aktarım. Transposi¬tion (ing.).
Tremolo (it.): Yaylı çalgıda yayı titretmek yoluyla aynı sesin hızlı olarak yinelenmesi. Kaygı ve çarpıntı etkisiyle dramatik anlatım yaratmak için kullanılır.
Tril : Çalgı icrâsı sırasında bir sesin alt ya da üstündeki perdelere parmaklar ile hızlı/seri bir şekilde dokunarak sağlanan hareket.
Trio: Üç ses yada çalgı için yazılmış beste. Böyle bir besteyi çalan topluluk.
Trombon : Bakır üflemeli çalgı. Sürgülü ve sürgüsüz trombon olarak iki gruba ayrılır. Orkestralarda görülen tipi sürgülü olandır. Gerek klasik batı müziğinde, gerek caz müziğinde orkestralarda yaygın bir çalgıdır.
Trompet : Bakır üflemeli çalgı. Pistonlu kullanılan bu çalgı gerek klasik batı müziğinde gerekse caz müziğinde kullanılan önemli bir çalgıdır.
Troppo: Çok… non troppo: çok değil… allegro non troppo: çok hızlı değil…
Troubadour (fr.): Ortaçağ sonlarında güney fransa’da saz ozanlarına verilen ad.
Tuba : Kalın sesi ile dikkat çeken büyük boyutlu bakır üflemeli çalgı.
Tulum : Daha çok Doğu Karadeniz'de icrâ edilen üflemeli bir halk çalgısı. Havalı ve körüklü bir sistemle sesi muhafaza edip daha sonra beş delikli iki kamıştan çıkartarak ses elde eden bu çalgı aynı zamanda çift sesliliğin ilk örneklerini bünyesinde barındırmaktadır. Trakya ve Balkanlarda Gayda adlı çalgıyla büyük benzerlikler gösterir. Bkz. Tulum Düdüğü.
Tulum Düdüğü : Bkz. Tulum.
Tura havası : Sportif bir halk oyunu olan Tura'ya, oyun sırasında coşkuyu artırmak için eşlik eden özel ezgi.
Turquerie : Sanatta Türk modası. Alaturka.
Tuş : Piyano, org, akordeon gibi çalgıların klavyelerinde bulunan ve sesi ortaya çıkaran düzeneği harekete geçirmek için kullanılan aparat.
Tuşe: Vuruş, dokunu. Touche (fr.).
Tuşlu çalgılar: Org, klavikord, klavsen, harpsichord (ing.), piyano, klavye gibi tuşlarıyla çalınan çalgılar. Keyboard instruments (ing.).
Tuşlu Sazlar : Tuş düzeneği aracılığıyla ses çıkaran piyano, org, akordeon gibi çalgılar.
Tutti (it.) : Bütün, tüm, hep birlikte anlamlarına gelir. Konçertolarda ve koro seslerinde solo sesin yanında bulunan çalgı ve seslerin bütününe verilen ad.
Tutuk : Bir müzik eserinde uzun süre devam ettirilen ses.
Tümletim : Bir aralığın oktava ulaşması için gereken aralık miktarına o aralığın tümletimi denilir.
Türeyiş : Diyezlerin ve bemollerin türeyişi.
Türk Aksağı, Sofyan ve Semâî usûllerinin birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. Bektâşî nefeslerinde, bazı ilâhîlerde ve halk müziğinde sıkça rastlanır.
Türkmânî : Çağatay ve Azerî müziğinde bir tür. Bu türde çalınan ezgilerin üslubu için de bu terim kullanılır ki bir Türk topluluğunun üslubunu bildirmesi bakımından önemlidir. Bu tür terimler Türk müziği terminolojisinde sıklıkla kullanılır.
Türkmenî : Türkmen aşiretleri arasında söylenen uzun havalara verilen isim.
Türkü : Halk kültürü içinde oluşturulan her türlü sözlü ezgi için kullanılan terim. Türkülerin edebi ve müzikal yapıları çok çeşitlilik göstermektedir. Halk edebiyatı terminolojisinde bentleri üç mısradan oluşan, bağlantılı şiirlere ezgi ile söylenmeleri halinde türkü ismi verilse de bu türün genel olarak ezgilendirilmiş her türlü şiir için kullanıldığını biliyoruz. Bu bakımdan türkü adı ile anılan özel bir form veya tür yerine bunun bir genel müzik ve edebiyat terimi olduğunu kabul etmek zorunluluğu vardır.
Türkü atmak : Karşılıklı türkü söylemek. Doğaçlama olarak türkü söylemek.
Türkü çığırmak (=Türkü çağırmak) : Türkü söylemek, seslendirmek.
Türkü koşmak : Türkü söylemek ya da yeni bir türkü meydana getirmek.
Türkü yakmak : Belirli bir ezgi kalıbının üzerine söz döşeyerek yeni bir eser meydana getirmek. Bir tür bestelemenin halk arasındaki karşılığı gibi ise de halk sanatçısı müzikal birikimi ile iradi bir eser oluşturmaktan çok mevcut ezgi kalıplarının yeniden inşası biçiminde eser meydana getirir. Bu işleme Yakım veya yakım yakmak da denir.
Türkücü : Türkü çalıp söyleyen kişi.
Tüvânger : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış birleşik makam
U
Uçarı /hafif : Kaygısız, hafif bir ifade ile. Fluchtig (alm.).
Ud : Klâsik Türk müziğinde ve bazı yörelerde mahalli müziklerde kullanılan telli bir çalgı. Mızrapla çalınmaktadır ve altı çift teli vardır. Büyük gövdeli bir çalgı olup kısa ve kalın saplıdır. Yalnız doğu ülkelerinde kullanılan ccedil;algılardandır. Bugünkü şeklini Farabî zamanında almıştır.
Ûdî : Ud çalan kişi.
Uğrantı : Bir notanın geçici bir süreyle arıza alması.
Umoristico: Şakacı, esprili.
Una corda: Tek tel. Piyanoda özel bir pedala basılarak çekiçlerin üç yerine bir tele vurmasını sağlayarak özel bir ses rengi elde edilmesi.
Unca: Çengel. Notaların değerini gösteren çengel.
Ungherese, hongroise: Macar tarzında.
Unison (ing.): Tüm çalgı ve seslerin ezgiyi tek seste seslendirmeleri.
Unitonal: Tek tonlu.
Unno, nationale: Ulusal.
Uomo: Başroldeki erkek şarkıcı.
Upright piano (ing.): Konsol piyano. Duvar piyanosu.
Urfa Ağzı : Şanlıurfa yöresinin uzun ve kırık hava okuyuşlarındaki müzikal tavrı yansıtan terim.
Urum Bozlağı : Gaziantep'in Barak Türkmenleri arasında okunan bir bozlak çeşidi.
Usta : 1. Çalıp söylemede mahir kişi. 2. Orta Anadolu Abdal Aşiretleri arasında müzisyenlerin kendilerini tanımlama için kullandıkları terim. Bu terim iyi çalıp söyleyen kişiler için eskiden beri söyleniyorsa da günümüzde Abdal kimliğini benimsemeyen aşiret üyelerinin kendilerine kabul ettikleri yeni kimlik belirteçlerinden birine verilen isim.
Usûl : Türk müziğinde belirli düzümler ve kalıplarla sınırlanmış ritmik bütünlüğe verilen isim
Uşşâk : Türk müziğinde kullanılan basit makam. Dügâh sesi üzerindeki (yerinde) Uşşâk dörtlüsüne nevâ sesi üzerine aktarılmış bir Bûselik beşlisinin eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi nevâ (re), yeden sesi rast (sol)'dır. Makamın asma kararları segâh (koma bemollü si) sesi üzerinde, Segâh ve Ferahnâk ile rast (sol) sesi üzerinde Rast çeşnilerdir. Makam çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir.
Uvertür : Giriş müziği. Opera ya da baleler gibi büyük eserlere giriş niteliğinde yazılan, genellikle eserin bütününün içinde duyurulan temaları duyuran orkestra parçası. Konser Uvertürü ise herhangi bir operaya ya da bir başka konulu esere bağlı kalınmadan bestelenmiş orkestra eseri.
Uyak : Kafiye. Halk şiirinde her mısranın sonunda yer alan ses uyumu. Uymak fiilinin halk ağzında oluşturduğu bu terim günümüzde şehirliler tarafından da kullanılmaktadır.
Uyarımcı : Bir besteyi naklen yazan, adapte eden ya da yeni bir düzene sokan müzisyen.
Uyarlama: Aranjman, adaptasyon karşılığı. Düzenleme.
Uyarlamak : Bir kültüre ait olan müzik eserinin başka bir kültürün müzikal sistemine adapte edilmesi.
Uygu: Akor.
Uyum : 1.bir bütünün parçaları arasında bulunan uygunluk, ahenk.2 (dil bilimi) ortak özellikleri açısından sesler arasındaki uygunluk, harmoni.
Uyuşmazlık : Uyarsızlık, uyuşmazlık. Diskordanlık ile dissonanlık arasındaki anlam ayrılığını belirtmek yararlı olacaktır. Diskordanlık; aralarında uzlaşılmayan ve falsoluk, armoniden mahrumluk hissi uyandıran iki saz, iki ses ve iki akor arasındaki durumdur. Dissonanlık ise, konsonan aralık ve düzenlerdeki durumun tam aksine kulakta bir dinlenti, bir sona eriş duygusu bırakamıyan her aralık ve düzen tertibini ifade eder. Discordanza. Aralarında uzlaşmayan, kulağa hoş gelmeyen birden fazla sesin birleşmesi.
Uyuşumsuzluk : Bkz. Dissonans.
Uzak Geçki : İçinde bulunulan makam ile ortak özellikler gösteren başka bir makama yapılan geçki.
Uzak Makam : Ortak özellikleri az olan iki makamın birbirine göre durumu.
Uzatkı : Durgu. İcra sırasında bir sesin değerinden fazla uzatılması. Point d'orgue (fra.).
Uzun hava: Geleneksel türk halk müziğinde genel olarak serbest ritmli (usulsüz) olarak söylenen ezgi türüdür
Uzunçalar: 33 devirli plak. Long play (ing.).
Uzzâl : 1. Bazı eski kaynaklarda dik hisâr sesine verilen isim. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan basit makam. Dügâh sesi üzerindeki (yerinde) Hicâz beşlisine, hüseynî sesi üzerine aktarılmış bir Uşşâk dörtlüsünün eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Çıkıcı bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi dügâh (la), güçlü sesi hüseynî (mi)'dir. Makamın asma kararları rast (sol) sesi üzerinde Nikrîz, nevâ (re) sesi üzerinde Bûselik ve Rast, hüseynî (mi) sesi üzerinde Hicâz çeşnileri ile dik kürdî (bakiye bemollü si) ve nîm hicâz (bakiye diyezli do) sesleridir.
Ü
Üç telli : Teke yöresinin Burdur, Denizli, Muğla ve Fethiye taraflarında Türkmen-Yörük topluluklarının çaldıkları cura boyutundaki bağlama çeşidi.
Üç tür makam vardır: 1-Basit makam 2- Şed Makam 3- Birleşik Makam
Üçerleme : Üç parçaya bölünebilen, üç zamanlı olan ölçü.
Üçerli : Üçe bölümlü müzikal değer.
Üçgen (fran., ing. Triangle): Titreşimi sağlamak amacıyla üçgen biçiminde bükülmüş maden çubuktan yapılma, belirli bir nota yüksekliği vermeyen vurma çalgısı.
Üçleme : Bir dörtlük notanın süresinin üç eşit parçaya bölünmesi ve bu süre içinde üç sesin eşit sürelerde duyulması. Triole (ing.).
Üçlü : 1. Üç yanaşık sesten oluşan dizi. 2. Aralarında üç ses kadar mesafe olan iki ses. 3. Armonide üçlü aralıkla yapılmış akor.
Üçlüler : Klâsik Türk müziğinde kullanılan dörtlü ve beşlilerin temelini oluşturan, bu dörtlü ve beşlilerle aynı isime sahip olan üç sesli kalıp dizilerin tümü. Üçlüler şu şekilde sıralanır: Çârgâh üçlüsü, Bûselik üçlüsü, Kürdî üçlüsü, Rast üçlüsü, Uşşâk üçlüsü, Hicâz üçlüsü ve Nikrîz üçlüsü.
Üflemeli çalgılar : Bir boru veya kamışa nefes verip üflemek sûretiyle çalınan çalgıların genel adı. Nefesli çalgı da denir ki üflenerek çalınmasından ötürü bu isim daha doğrudur. Dilli, dilsiz, kamışlı olarak üç ana grupta ele alınmaktadır. Türk halk müziğinde kullanılan çalgılar: çeşitli tür ve boyuttaki kavallar, zurna, mey, sipsi, çifte üflemeli çalgılar ailesinin temel çalgılarıdır. Klâsik Türk müziğinde kullanılan üflemeli çalgılar ney çeşitleri ve klarinettir. Mehter müziğinde ise üflemeliler ezgi çalan çalgılar olduğu için büyük önem taşır. Başta zurna ve boru olmak üzere trompet gibi son döneme ait çalgılar da bulunmaktadır.
Ümmü Düzeni : Bağlama ailesine ait çalgılarda kullanılan ve daha çok Kütahya ve dolaylarında yaygın olan düzen biçimi. Alt tel la, orta tel la, üst tel re.
Ünibirlik : Unison. Aynı ismi taşıyan fakat tizlik-pestlik bakımından farklı yerleri olan seslerin aynı anda duyurulması. Aralarındaki aralık/mesafe tam bir oktav olan sesler.
Üslûp : Müziği çalışta, söyleyişte ya da yeniden icrâda yürütülen ve gitgide müzisyene (ya da döneme, topluluğa, müzik türüne) has bir özellik kazanan tarz, stil.
Üst Çeken : Dominant. Dizi veya tonun 5. derecesi. Bkz. Çeken.
Üst eşik : Bağlama sapının üst kısmında burguluğun hemen önünde yer alan eşik.
Üst mızrap : Mızrap-tezeneyi üstten çırparak
V
Vahde : Sofyan usûlüne Arapça'da verilen isim. Eski icrâcılar tarafından kullanıldığı halde bugün unutulmuştur.
Vals: Eski bir avusturya dansından kaynaklanan, aslında ağır tempolu bir dans. 18. Yüzyılda ‘menuet’nin yerini almış, 19. Yüzyılda hızlanarak viyana valsi olarak dünyayı kuşatmış, ilk vuruşu güçlü olan 3 zamanlı bir dans. Waltz (ing.).
Varsağı : Halk şiirinin 8'li hece ölçüsüyle yazılan ve Güney Türkmenleri arasında yaygın olan uzun hava türü. Bkz. Farsak.
Varsak hoyratı : Elazığ yöresinde okunan bir hoyrat biçimi.
Varyasyon: Çeşitleme. Bir temanın, parçanın başından sonuna dek çeşitli çalma biçimleriyle, süslemelerle değişikliğe uğradığı müzik yapıtı. Variazione (it.).
Vasıl : Bir kelimenin sonundaki sessiz harfin, ardından gelen kelimenin sesli harfiyle birleşmesi, ulama.
Vazîfe : Bir makamı oluşturan her bir sesin görevleri için kullanılır.
Velvele : Klâsik Türk müziğinde usûlün darb bölümlerine ayrılarak vurulması.
Verismo (it.): Gerçekçilik. Romantik ve idealist akımlara tepki olarak yaşamın gerçek yüzünü yansıtmak üzere başlatılmış, operaya da yansımış yazın akımı.
Vesper (it.): Katolik kilisesinde akşam duası. Akşam ayinine eşlik eden müzik.
Verev: Bir köşeden karşı köşeye doğru kesilmiş, katlanmış veya konulmuş olan
Vezin : 1. Bir müzik eserinin ölçüldüğü usûl. Tartım. Bkz. Düzüm. 2. Bkz. Prozodi.
Vibrafon : Maden çubuklardan oluşan bir klavyeye ucu tokmaklı bagetlerle vurularak çalınan çalgı. Klavyeyi oluşturan her bir çubuğun altında birer boru vardır ve bu borulardaki hava, çubuklara vurulmasının ardından elektronik bir araçla titreşime girer ve ses çıkartır.
Vibrato (it.): Titreşimli çalış (özellikle yaylı çalgılar için) veya söyleyiş.
Violon Turc : Bkz. Kemençe.
Virelai (fr.): Ortaçağ sonlarında gelişmiş bir çoksesli şarkı biçimi.
Virginal (alm.): Klavsenin tek telli, tek klavyeli, dört oktav genişliğindeki dört köşe biçimi.
Virtuoz: Yorumunda teknik ustalığın üstün katına erişmiş kişiler için kullanılan terim.
Virtüozite: Çalgısında ustalık, teknik yetenek sergileyebilme. Virtuosity (ing.).
Visâl : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış birleşik makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Vivace (it.): Canlı, kıvrak, atik (tempo).
Vivo (it.): Canlı.
Viyola : Batı dillerinde çıkarttığı ses aralığından ötürü bazen alto da denilen, viyolonselden küçük, kemandan büyük yaylı ve telli çalgı.
Viyolonsel (=Telli basso, Çello) :Telli ve yaylı sazlar ailesindendir. Eski viola da gamba'nın gelişmiş şeklidir. Senfoni orkestraları, oda orkestraları, dörtlü ve üçlülerin içerisinde de, eşlikli ya da solo çalgı olarak da yaygın bir kullanım alanı vardır. Viyolonsel için yazılmış pek çok eser bulunmaktadır. Konçertolar bu eserler arasında dikkat çekicidir.
Vocal (fr.): İnsan sesi için. Ses müziği. Çalgı müziği karşıtı. Şarkılı müzik türleri: opera, kantat gibi. Vokal.
Voce (it.): Ses.
Vokaliz: Solistin güfte sözü olmaksızın, tek heceyle söylemesi. Ağızlama. Vocalizzo (it.).
Volume (ing.): Gürlük, yoğunluk. Ses dolgunlugu, genişliği.
Vorspiel: Müzikli oyunlarda yapıtın başlamasından önce çalınan orkestra parçası.
Vurgu : Konuşma sırasında, tonlama aracılığıyla bir hece ya da kelimenin diğerlerine oranla daha belirgin kılınması.
Vurma Sazlar : Vurularak çalınan çalgılar. Bkz. Vurmalı Çalgılar.
Vurmalı çalgılar : Bir metal veya tahtaya ya da deri gerilmiş bir kasnağa vurulmak suretiyle çalınan çalgıların genel adı. Kasnak/Deri vurmalılar, Tahta/kemik vurmalılar, Metal vurmalılar, Toprak vurmalılar olarak dört ana gruba ayrılırlar. Anadolu sahası vurmalı çalgılar bakımından hayli zengindir.
Vurum : Vurma sazların çalınma tekniği.
Vuruş : Klâsik Türk müziğinde bir eserin usûl yapısına göre
V
Vahde : Sofyan usûlüne Arapça'da verilen isim. Eski icrâcılar tarafından kullanıldığı halde bugün unutulmuştur.
Vals: Eski bir avusturya dansından kaynaklanan, aslında ağır tempolu bir dans. 18. Yüzyılda ‘menuet’nin yerini almış, 19. Yüzyılda hızlanarak viyana valsi olarak dünyayı kuşatmış, ilk vuruşu güçlü olan 3 zamanlı bir dans. Waltz (ing.).
Varsağı : Halk şiirinin 8'li hece ölçüsüyle yazılan ve Güney Türkmenleri arasında yaygın olan uzun hava türü. Bkz. Farsak.
Varsak hoyratı : Elazığ yöresinde okunan bir hoyrat biçimi.
Varyasyon: Çeşitleme. Bir temanın, parçanın başından sonuna dek çeşitli çalma biçimleriyle, süslemelerle değişikliğe uğradığı müzik yapıtı. Variazione (it.).
Vasıl : Bir kelimenin sonundaki sessiz harfin, ardından gelen kelimenin sesli harfiyle birleşmesi, ulama.
Vazîfe : Bir makamı oluşturan her bir sesin görevleri için kullanılır.
Velvele : Klâsik Türk müziğinde usûlün darb bölümlerine ayrılarak vurulması.
Verismo (it.): Gerçekçilik. Romantik ve idealist akımlara tepki olarak yaşamın gerçek yüzünü yansıtmak üzere başlatılmış, operaya da yansımış yazın akımı.
Vesper (it.): Katolik kilisesinde akşam duası. Akşam ayinine eşlik eden müzik.
Vezin : 1. Bir müzik eserinin ölçüldüğü usûl. Tartım. Bkz. Düzüm. 2. Bkz. Prozodi.
Vibrafon : Maden çubuklardan oluşan bir klavyeye ucu tokmaklı bagetlerle vurularak çalınan çalgı. Klavyeyi oluşturan her bir çubuğun altında birer boru vardır ve bu borulardaki hava, çubuklara vurulmasının ardından elektronik bir araçla titreşime girer ve ses çıkartır.
Vibrato (it.): Titreşimli çalış (özellikle yaylı çalgılar için) veya söyleyiş.
Violon Turc : Bkz. Kemençe.
Virelai (fr.): Ortaçağ sonlarında gelişmiş bir çoksesli şarkı biçimi.
Virginal (alm.): Klavsenin tek telli, tek klavyeli, dört oktav genişliğindeki dört köşe biçimi.
Virtuoz: Yorumunda teknik ustalığın üstün katına erişmiş kişiler için kullanılan terim.
Virtüozite: Çalgısında ustalık, teknik yetenek sergileyebilme. Virtuosity (ing.).
Visâl : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış birleşik makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Vivace (it.): Canlı, kıvrak, atik (tempo).
Vivo (it.): Canlı.
Viyola : Batı dillerinde çıkarttığı ses aralığından ötürü bazen alto da denilen, viyolonselden küçük, kemandan büyük yaylı ve telli çalgı.
Viyolonsel (=Telli basso, Çello) :Telli ve yaylı sazlar ailesindendir. Eski viola da gamba'nın gelişmiş şeklidir. Senfoni orkestraları, oda orkestraları, dörtlü ve üçlülerin içerisinde de, eşlikli ya da solo çalgı olarak da yaygın bir kullanım alanı vardır. Viyolonsel için yazılmış pek çok eser bulunmaktadır. Konçertolar bu eserler arasında dikkat çekicidir.
Vocal (fr.): İnsan sesi için. Ses müziği. Çalgı müziği karşıtı. Şarkılı müzik türleri: opera, kantat gibi. Vokal.
Voce (it.): Ses.
Vokaliz: Solistin güfte sözü olmaksızın, tek heceyle söylemesi. Ağızlama. Vocalizzo (it.).
Volume (ing.): Gürlük, yoğunluk. Ses dolgunlugu, genişliği.
Vorspiel: Müzikli oyunlarda yapıtın başlamasından önce çalınan orkestra parçası.
Vurgu : Konuşma sırasında, tonlama aracılığıyla bir hece ya da kelimenin diğerlerine oranla daha belirgin kılınması.
Vurma Sazlar : Vurularak çalınan çalgılar. Bkz. Vurmalı Çalgılar.
Vurmalı çalgılar : Bir metal veya tahtaya ya da deri gerilmiş bir kasnağa vurulmak suretiyle çalınan çalgıların genel adı. Kasnak/Deri vurmalılar, Tahta/kemik vurmalılar, Metal vurmalılar, Toprak vurmalılar olarak dört ana gruba ayrılırlar. Anadolu sahası vurmalı çalgılar bakımından hayli zengindir.
Vurum : Vurma sazların çalınma tekniği.
Vuruş : Klâsik Türk müziğinde bir eserin usûl yapısına göre
Y
Yabancı Ses : Klâsik Türk müziğinde, makamın dizisinde bulunmayan sesin o makama göre durumu.
Yadseslilik : Heterofoni. Farklı kimlikli sesler. Birbiri ile bağları olmayan ses kümesi.
Yahyalı kerem : Bir Kerem Havası türü. Daha çok Sivas ve dolaylarında bilinen bir âşık makamı.
Yakım : Ezgiyle söylenen türkü, mâni, eser, hava.
Yakın Geçki : İçinde bulunulan makamın dizisine benzer bir diziye sahip başka bir makama yapılan geçki.
Yakın Makam : Dizileri birbirine benzeyen iki makamın birbirine göre durumu.
Yakmak : Ezgi üretmek, ezgiyle söz arasında bir ilişki kurarak yeni bir eser meydana getirmek.
Yalın : Sade, yalın bir ifade ile. Semplice (it.).
Yalın dizi : Diatonik. Belirli ve değişmez niteliği olan bir dizi cinsi. Öteki cinsler "kromatik" ve "anarmonik"tir.
Yalın ezgi: Ortaçağ’ın ‘gregorius ezgisi’ olarak bilinen, latince metinli, tek sesli, durağan ilahileri. Saf şarkı. Plain song (ing.).
Yallı: Kuzey Anadolu'da ve Azerbaycan’da halay türü oyun ve bu oyuna eşlik eden ezgi.
Yalvararak : Yalvarırcasına merhamet isteyen bir ifade ile. Lagrimoso (it.).
Yaman Türkî : Hollandalı müzikolog Woulter Swets'in oluşturduğu makam.
Yanaşık : Ardışık sesler ve bu seslerden oluşan dizi.
Yanık : Acıklı, duygusal, içli. Bu nitelikteki müzik icrâsı.
Yanık Kerem : Kerem havalarının içinde dizisi itibariyle Nikrîz makamını çağrıştıran kalıp ezgi ve bu ezgiyle okunan uzun hava türü.
Yankı : Çıkan sesin bir yere çarpıp yansıyarak ikinci bir ses gibi geri duyulması. Aks-i sedâ. Echo (fra., alm., ing.).
Yargı : Kavrama, karşılaştırma, değerlendirme vb. Yollara başvurularak kişi, durum veya nesnelerin eleştirici bir biçimde değerlendirilmesi, hüküm
Yarım çember : Bkn.Çember
Yarım durgu : Bkz. Durgu.
Yarım saz : Armonikler arasında en kalın sesi veremeyen bakır sazlar.
Yarım ton : Yarım perde, yarım derece. Demi-ton (ing.)(it.), Halbton (alm.).
Yarışma : Bilgi, yetenek, güzellik vb.nde üstünlüğünü göstermek için yarışmak işi, yarış, yarışım.
Yas/matem/cenaze havasında : Cenaze marşı temposunda, ağır ve yaslı bir hava ile çalınan yürüyüş parçası. Funebre (it., isp., fra.).
Yatım : Enstrümanda elin duruş ya da sapı tutuş mesafeleri. Position (ing.).
Yavaşlayarak : Müziğin temposunu git gide yavaşlatarak. Deficiendo (it.).
Yay : Keman, viyola, viyolonsel, kontrabas gibi çalgıları ve daha başka pek çok halk müziği çalgısını çalmak için kullanılan üzerine at kılı takılı uzun tahta çubuk. Özel ölçülerdeki tahta çubuğa gerilmiş kıllardan oluşur. Arşe de denilir. Kılların üzerine sürülen reçine, tellerin titreşimini sağlamaya yardımcı olur.
Yay Bağı : Yaylı çalgıların nota yazımında kullanılan, işaret ettiği notaların aynı yayda çalınmasını sağlayan işaret.
Yaylanma : Vücut bölümlerinde, kasların gerilme ve kasılma gücü ile oluşan ve birbirini ölçülü olarak izleyen esnek yaklaşma, uzaklaşma devinimi.
Yaylı çalgılar : Yay ile çalınan çalgıların genel adı. Bu isim uzmanlar tarafından verilmiş olup halk tarafından bilinmez. Yaylı çalgılar bölgelere göre isimler alır ve daha çok Akdeniz, Karadeniz ve Güney Anadolu bölgelerinde kullanılır. Kemençe, Kabak Kemane,Tırnak Kemâne, Nahora, Kamança gibi çeşitleri vardır.
Yaylı sazlar : Yay aracılığıyla çalınan çalgı topluluğu.
Yaylı Tanbûr : Tanbûrun yayla çalındığında aldığı isim. Bu çalış şekli ilk defa Cemil Bey tarafından uygulanmıştır. Günümüzde usta icrâcıları varsa da daha çok piyasa sazı olarak nitelendirilmektedir.
Yaylı ve telli çalgılarda bir çalış tekniği.
Yaymak : Hızı yavaş yavaş, yayarak, ağırlaştırmak.
Yedekli koşma : Dizeleri arasına mâni katarları eklenerek söylenen koşma biçimi.
Yedekli tecnis : Dizeleri arasında tencisin ayağında cinaslı mâniler olan şiir biçimi.
Yeden : Bir dizide karar sesinden önce yer alan ve karar sesine gitme eğilimi taşıyan ses.
Yedirimli sistem : Bkz. Eşit düzenlilik.
Yegâh: 1. Klâsik Türk müziğinde orta sekizlideki re sesi. 2. Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik makam. Dügâh sesi üzerindeki (yerinde) Nevâ makamı dizisine, nevâ (re) sesi üzerine aktarılmış Rast makamı dizisinin eklenmesiyle meydana getirilmiştir. İnici bir seyir özelliğine sahiptir. Karar sesi nevâ (re), güçlü sesi dügâh (la)'tır. Makamın asma kararları segâh (koma bemollü si) sesi üzerinde Segâh veya Ferahnâk çeşnisi, Segâh üçlüsü, Dügâh (la) sesi üzerinde Uşşâk, Rast ve Bûselik dörtlüleri, ırak (bakiye diyezli fa) sesi üzerinde Ferahnâk beşlisi veya Segâh üçlüsü, hüseynî aşîrân (mi) sesi üzerinde Uşşâk çeşnisi ile dügâh (la) sesidir.
Yeldirme : Halay, Bar ve Semahların hızlı kısmı. Bkz. Yelleme.
Yelleme : Halay, Bar ve Semahların hızlı kısmı. Bkz. Yeldirme.
Yelli düdük : 1. Çifte adı verilen üflemeli halk çalgısının diğer adı. 2. Kamış düdüğün eski ismi.
Yelteme (=Yaltama) : Türk müziğinde kullanılmış telli bir çalgı. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde geçen bu çalgı hakkında isminden başka hiç bir bilgi bulunmamaktadır.
Yemeni : Kalıpla basılıp elle boyanan, kadınların başlarına bağladıkları tülbent.Bir tür hafif ve kaba ayakkabı:
Yemen Dümbeleği : Türk müziğinde kullanılmış bir dümbelek çeşidi.
Yeni Müzik : Bulunduğu çağın özelliklerini müziğe uyarlayarak yeni bir anlatım biçimi geliştiren müziğe verilen isim. Modern müzik de denir.
Yeni romantizm: 1970’li yılların ameri¬ka’sında birçok bestecinin öznel anlatımla büyük biçimlere, geleneksel türlere ve diyatonik armoni içinde akışkan bir müziğe dönmesi. New romanticism (ing.).
Yeni yalınlık: 1970’li yıllarda minimal müziğin etkisiyle yalınlaşma eğilimi gösteren alman, iskandinav ve hollandalı genç besteciler kuşağı. New simplicity (ing.).
Yenileme (=Tekrar) : Röpriz. Bkz. Tekrar.
Yeniserim : Sonat türünde geliştirim yapıldıktan sonra serim kısmının büsbütün ana tona dönük olarak yeniden görünmesi. Ya da herhangi bir tema veya motifin yeniden belirmesi. Re-exposition (ing.).
Yer : "Eski yere dön" anlamını taşır. Oktav çizgisinin başına yazılır ve notaların dizekte ait oldukları asıl yerden icrâ edilmesi gerektiğini bildirir. Loco (it.).
Yerli : Bir yöredeki yerleşik kültürlerin müzikal kimlik özelliklerini belirtmek için kullanılan terim. Yerli Ağzı, Yerli Barı, Yerli Divanisi gibi çeşitli kullanım biçimleri vardır.
Yır : İç Asya Türk toplulukları arasında türkü, ezgi, nağme.
Yol havası : Yola koyulma, bir yerden bir yere gidişi anlatan türkülere verilen isim.
Yorum: Bir müzik yapıtını icra eden şarkıcı, enstrümanist yada yöneticinin, o yapıtı bestecinin düşünce ve duygularına uygun olarak sunma amacıyla uyguladığı duygusal davranışın ve bilimsel inceleme sonuçlarının tümü.
Yönerge : Yönetmeliklerde belirtilmeyen konulara açıklık getirmek için düzenlenen resmi belge.
Yöntem : ing. Method bir sorunu çözmek, bir deneyi sonuçlandırmak, bir konuyu öğrenmek ya da öğretmek gibi amaçlara ulaşmak için bilinçli olarak seçilen ve izlenen düzenli yol.
Yöre : Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü, havali, mahal, civar.
Yöresel : Yöreye ait.
Yüksek : Tiz. Üst perdeden icrâ etmek. Bkz. Yükselterek.
Yüksek hava : Tiz ve yüksek perdelerden okunan türkü.
Yüksek kontra : Az rastlanan bir erkek sesi. Zaman zaman alto karakterine büründüğünden alto sesi de denilir.
Yükselterek : Sesi gitgide tizleştirmek. Elevato (it.).
Yüngül : Bir türkü veya ezginin hızlı icrâ edilmesini belirten hız terimi.
Yürük : Türk müziğinde bir eserin icrâsında usûlün hızlı vurulacağını anlatmak için kullanılan terim.
Yürük Aksak : Aksak usûlünün 9/8 veya 9/16 lık mertebeyle yazılan hızlı hâline verilen isim. Bkz. Aksak
Yürük Semâî : 1. Türk müziğinde küçük usûl. İki Semâî usûlünün birbirine eklenmesiyle meydana getirilmiştir.Genellikle 6/8 lik mertebede yazılmaktadır. 6/4 mertebesinde yazılanına Sengîn Semâî, 6/2 mertebesinde yazılanına da Ağır Sengîn Semâî adı verilir. 2. Klâsik Türk müziğinde bir büyük form adı. Büyük sözlü eserlerin yazıldığı en hareketli form.
Yürük Yürük Semâî : Yürük Semâînin 6/8 mertebesinde yazılan en hızlı hâlidir.
Yürüme : Dansçının (oyuncunun) dans adımlarıyla yürümesi
Z
Zâhir : Bkz. Yeden.
Zahma : Sivas-Tokat dolaylarında türkülü oyunların ara kısımlarında çalınan çalgısal parça. Sağma adıyla da bilinir. Bu türden ezgiler türkülerin arasında çalınabildiği gibi bağımsız saz parçaları olarak da çalınır.
Zahme : 1. Klâsik Türk müziğinde kullanılmış eski bir form. 2. Kudüm tokmağı.
Zâkir : Bektaşî tarikatında saz çalıp nefes söyleyen kişi.
Zamah : Bazı yörelerde semaha verilen diğer ad. Bkz. Semah.
Zaman : 1. Başı ve sonu belli olmayan uzam. Müzikte süre anlamında kullanılır ki aslında yanlıştır. Örneğin 9 zamanlı usül deyince zaman içerisindeki bir birimden yani süreden 9 tanesinin yanyana getirildiği anlaşılır. 2. Seslerin uzunluğunun ölçülmesi. Zaman, müzik eseri içerisinde "ölçü" vasıtası ile bölünür.
Zamandaş : Eş zamanlı. Zaman olarak birbirine eşit olan müzikal değerler.
Zambur : Gaziantep'te, kartal kanadından veya leylek bacağından iki tanesi yanyana getirilerek yapılan kamışlı üflemeli bir halk çalgısı.
Zamr : Türk müziğinde kullanılmış eski bir nefesli çalgı.
Zarzuela (isp.): 17. Yüzyıla dayanan ispanyol opereti. Kronik müzikli oyun. Solo ve koro şarkılarının yanı sıra konuşmayı da içeren danslara da yer verilir.
Zayıf : Müziğin zayıf, güçsüz bir ifade ile icrâ edilmesini öngören nüans terimi. Leise (alm.).
Zeitoper (alm.): Zamanın operası. 1920’li ve 1930’lu yıllarda almanya’da sosyal ve politik konuları içeren operalar.
Zelo, zeloso: Acele , aceleyle.
Zemîn : Klâsik Türk müziğinde söz ve saz eserlerinde birinci hâneye verilen isim.
Zemzem : Klâsik Türk müziğinde kullanılmış birleşik makam. Günümüze örneği ulaşmamıştır.
Zılgıt : Güney Anadolu'da kadınların heyecan, sevinç, üzüntü gibi duygulanımları sırasında "li li li li" veya "lü lü lü lü" gibi sesler çıkartmalarına verilen isim. Helhele veya tilili de denir.
Ziganka, zigeuner, zingara, alla zingara: Çingene, çingene müziği, çingene tarzında, çigan.
Zikir : Kelime anlamı "anma, anılma" olan zikir, aynı zamanda çeşitli tarîkatların ibadet amaçlı törenlerine verdikleri isimdir. Bu törenlerde müzik, çoğunlukla önemli bir yer işgal etmektedir. Tarîkatların zikirlerde icrâ edilmek üzere kimi zaman kendilerine has bir repertuvarı olabilir. Bu törenlerde müziğin kullanılış amacı ise ibadet şevkini arttırmaktır.
Zil : 1. Baş ve orta parmaklara takılan, genellikle pirinçten yapılan iki çift yuvarlaktan oluşan çalgı. 2. 30 cm. çapında, iki elle tutulup birbirine vurarak ses elde edilen çalgı. 3. Çeşitli müzik türlerinde davulun üstünde bulunup çeşitli araçlarla vurularak ses elde edilen çalgı.
Zil zurna : Daha çok Orta Karadeniz'de rastlanan küçük boyutlu zurna çeşidi.
Zilli Çadır : Mehter müziğinde kullanılan bir çalgı. Bir sopanın üzerine küçük ziller takılarak yapılan bu çalgıyı, daha çok mehter takımında söyleyen hanendeler ellerinde taşırlar.
Zilli Maşa : Bir maşanın iki ucuna bağlanmış 2,3 4 zilden oluşan vurmalı halk çalgısı. Çalpara da denir.
Zilli Tef : Büyük, orta veya küçük boy teflerin kasnaklarına zil geçirilerek oluşturulmuş vurmalı çalgı.
Zil-zen : Zil enstrümanını çalan kişi.
Zimbon : Doğu Karadeniz'de rastlanan daha çok çocukların eğlence için yapıp çaldıkları üflemeli bir çalgı.
Zincirleniş : Ardıllanış. Düzenlerin zincirlenişi, akorların sıralanışını ifade eden terim.
Ziyâde : Koma terimine karşılık olarak kullanılan kelime. Bu terim günümüzün eski müzisyenleri arasında hâlâ kullanılmaktadır.
Ziynet : Bkz. Süs İşaretleri.
Zoppa: Aksak.
Zorlu biçimde : Sesi gürleştirerek icrâ etmeyi öngören nüans terimi. Forzando, forzato (it.).
Zurna : Üflemeli halk çalgılarının kamışlılar grubundan Türkiye'nin hemen her yöresinde yaygın olarak kullanılan çalgı. Ebatları bakımından üç gruba ayrılırlar: Kaba zurna, orta zurna ve Cura zurna (zil zurna). Zurna daima davulla birlikte açık hava ve meydanların çalgısı durumundadır. Düğün, kına gecesi, güreş yarışmaları, asker uğurlaması gibi etkinliklerde daima ezgi çalan zurna, ritmi belirleyen davuldur. Doğudan batıya doğru gidildikçe zurna boyutlarının